English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Anglais / [ Z ] / Zavallı şeyler

Zavallı şeyler traduction Anglais

152 traduction parallèle
Ya ormandaki o zavallı şeyler o hayvanlar onlar, onlar konuşuyor.
And those... those poor things out in the jungle, those animals, they, they talk.
Zavallı şeyler.
Poor things.
- Zavallı şeyler. - Zavallı şeyler.
Poor things.
zavallı şeyler...
poor things...
Zavallı şeyler.
Oh, those poor things.
Zavallı şeyler...
Poor things.
- Zavallı şeyler
- Poor things.
Çok çirkinler zavallı şeyler, ama çok zenginler!
So plain, poor things, but so rich!
Zavallı şeyler. - Acaba ne kadar...
Poor things - wonder how long...
Yani bu zavallı şeyler muhtemelen sizin hiçbir işinize yaramazlar.
So these poor things... couldn't possibly be of any use to you.
Zavallı şeyler, günlerdir süt içmediler.
Poor things, they haven't been milked for two days.
zavallı şeyler, yıllardır bekledikleri şeydi.
'a pity, because it was the sort of thing they'd looked for for ages.
- Sizi zavallı şeyler.
- You poor things.
Zavallı şeyler. Yardım edebilmek isterdim, fakat yapacaklarım var.
but I have things to do.
Sizi zavallı şeyler.
You poor things.
Zavallı şeyler!
Poor things.
Zavallı şeyler...
The poor things...
Zavallı şeyler!
Those poor things!
Zavallı şeyler.
Sorry-ass niggas.
Zavallı şeyler.
The poor things.
Onlara ihtiyaçları var, zavallı şeyler.
They need them, poor things.
Oh, zavallı şeyler.
Oh, you poor things.
- Zavallı şeyler.
- Pathetic much?
Zavallı şeyler!
Oh. The poor dears.
Bırak zavallı şeyler de oynasınlar!
Let the poor things play too!
Zavallı küçük şeyler.
Poor, puny things.
Şimdi, o zavallının kırbaçlanmasını durduracak bir şeyler yapmalıyız.
Right now we've got to do something to stop the whipping of that poor devil.
- Kediler zavallı, aptal şeyler.
- Cats are poor, dumb things.
Sizin de bildiğiniz şeyler söylediklerim. Canım Sezar'ın yaralarını gösteriyorum, şu zavallı, güçsüz, dilsiz ağızları konuşturuyorum kendi yerime.
I tell you that which you yourselves do know, show you sweet Caesar's wounds, poor, poor dumb mouths, and bid them speak for me.
- Yazık, zavallı küçük şeyler.
- Oh, dear. Poor little chaps!
Artık güvende olduğumuza göre o zavallı adam için bir şeyler yapmalıyız.
Listen, we should do something for that poor man now that we're safe.
Zavallı Jett iyi şeyler için savaş verdi hep.
Poor Jett... fighting for what's good.
Bu zavallı adamın size bir şeyler fısıldadığını gördüler ve ardından sizin bir şeyler yazıdığınızı.
They saw this poor fellow whispering to you, and then they saw you write something down.
Zavallı yaşlı şeyler.
Poor old things.
O sert topraktan bir şeyler çıkarabilmek için neredeyse kolları kopana kadar çalışıyorlardı sadece tarlaya gitmek bile yarım gün sürüyordu sonra bir gün bu zavallılar dayanamayıp isyan ettiler.
But the land was arid, and the work backbreaking, and it took hours to reach the place. Then one day, they spoke up and rebelled.
Plyne'in göründüğü kadar çirkin olmadığı, zavallı biri olduğunu bir şeyler olmak isteyip başaramadığını mı söylemeli?
That's he's not so bad? A poor slob who never got anywhere?
- Zavallı şeyler.
- The poor dears.
Zavallı küçük şeyler..
Poor little dears.
Kariyerine başlamak için önünde ne Mısır, ne de Toulon gibi bir imkân olmasaydı bu abidevi ve pitoresk şeyler değil de, onların yerine önünde sadece zavallı bir tefeci kocakarı olsaydı ve kariyeri için onun parasını almak dışında bir çıkış yolu bulunmasaydı ve onu öldürmek zorunda olsaydı, acaba ne yapardı?
And if he had not had Toulon nor Egypt to begin his career with, but instead of all those picturesque and monumental things, there had simply been some ridiculous old hag, a pawnbroker, who had to be murdered too to get money from her trunk for his career. You understand?
Soemon, lütfen zavallı oğlumla tanış... ve onu cesaretlendirecek bir şeyler söyle.
Soemon, please meet my pitiful son... and give him a word of encouragement.
Ne kadar zavallısınız ki benim gurur duyduğum şeyler ile sizler alay ediyorsunuz.
How pathetic are you all that you mock the things I take pride in?
Dünyayı gerçek kılacak fizik veya makinistlik bilmiyor... başkalarının hoşuna gidecek şeyler resmetme yeteneği yok... TV cıngıllarından başka müziği yok... zavallı annesinin anlattığı hikayelerden başka tarih bilgisi yok... kendini eğlendirecek ya da daha çok tanımasını sağlayacak arkadaşı yok.
He knows no physics or engineering to make the world real to him... no paintings to show him how others have enjoyed it... no music except television jingles... no history except tales from a desperate mother... no friends to give him a joke or make him know himself more moderately.
"zavallı kalbimi attıran şeyler"
That makes my poor heart beat
Leydi Stubbs zavallı kıza yiyecek bir şeyler göndermenin iyi olacağını düşündü.
Lady Stubbs thought it would be nice to bring her a snack.
Etrafta yürüyüşler yapıyorlar saçma sapan bir selamlamaları var. Frank gibi zavallıları kandırıyorlar. Muhteşem ve vatansever bir şeyler yaptıklarını sanıyorlar.
They march thereabouts with his standards, they do his ridiculous greetings, and they press these poor men, like Frank, until they intend to be doing something marvellous and patriotic.
- Zavallı şeyler.
The poor things.
Ne zaman zavallı Gertrude Lefferts kocasının bir şeyler karıştırdığından şüphelense...
Whenever poor Gertrude Lefferts begins to suspect her husband of something...
Düşüncem, zavallı adam anlamsız bir şeyler mırıldandı ve o kızda onları anlamsız bir mesaj haline getirdi.
I fancy the poor fellow murmured some incoherent words and she twisted them into a meaningless message.
Tanrı biliyor ki hiçbirinin olmasını da istemedim, zavallı küçük masum şeyler.
Lord knows, none of'em was very welcome, poor little innocents.
Zavallı küçük şeyler.
Poor little things.
Bu konuşmadan bir şeyler çıkarmak zorunda olacak olan zavallı FBI teknisyeni için gerçekten de acıklı bir durum.
I really pity the poor FBI technician that's gonna have to extract the data from that conversation.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]