English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Portugais / [ Y ] / Yaşlı adam

Yaşlı adam traduction Portugais

3,754 traduction parallèle
- Balık ve bira karışımı gibi. - Yaşlı adam mı?
E ele cheirava mal, a cerveja e a peixe.
Duyduğuma göre bizim yaşlı adam tekrar kimliği belirsiz bir bayan olmuş.
Ouvi dizer que o nosso velhinho voltou a ser uma desconhecida?
Sen ne düşünüyorsun, yaşlı adam?
O que achas, velhote?
Yaşlı adam iyiye gidiyor..
O velhote melhorou...
Yaşlı adam gemiye!
Velhote, vai para o navio!
Bu arada hasta yaşlı adam bu sizin.
A propósito, o que te deixou doente, velhote, foi isto!
Senin için yeni bir ismim var, yaşlı adam ; Dialup.
Tenho um novo nome para você velhote, Dialup.
RJ, düşünüyordum da, ah, yarın gece bu yaşlı adam için... biraz boş zamanın var mı?
R.J., estava a pensar se... estivesses livre para gastar um pouco de tempo, com o teu velhote, amanhã à noite.
Yaşlı adam paranın yağmasını sağlayamazsa, sırada sen varsın.
Se o seu velho não fizer chover notas de dólar, você é o próximo a subir no poste.
Çoğu zaman kendimi 40 yaşımda sanarak geziyorum. Sonra aynaya bakıyorum ve "kim bu yaşlı adam" diyorum.
Depois, olho-me ao espelho e digo :
Orası benim de banyom ve banyomdaki o yaşlı adamı seviyorum ben.
Também é a minha casa de banho. E gosto quando o velho está lá.
Yaşlı adam vasiyetlerin sahtesini yapmış.
O velho falsificou os testamentos.
Hiç, sadece takılıyorum yaşlı adamın gözüne ilişmeyi umuyorum.
- Nada. Só à toa, com esperança de dar uma olhada no velho.
- Yaşlı adam yok demişti ama
E o ancião disse : Eu tinha ouvido falar?
Neye bakıyorsun, yaşlı adam?
O que estás a olhar, velho?
Yaşlı adam kendi zamanında bundan 20 yıl önce Senato adaylığı için yarışıyordu.
Ele costumava mandar na 34ª por 20 anos no tempo dos velhos homens.
Kafayı çekecek, biraz tavuk yiyecek sonra da bu yaşlı adamın dünyasını sallayacağım.
Vou embebedar-me, comer um bocado de frango e levar este velho à loucura.
Sokağın ilerisindeki yaşlı adam elma ağacından elma alabileceğimi söyledi.
O velho que mora ali disse-me que podia servir-me da sua macieira.
Elinden gelen bu mu, yaşlı adam?
Só isso, velhote?
Ne yapıyorsun, yaşlı adam?
O que estás a fazer, velhote?
- Yaşlı adam römorkun altında sızmış.
O velho desmaiou de bêbado perto do carro.
Ve ben yaşlı adamın içki dolabında ne var bakmaya gideceğim.
E eu vou ver o que o velhote tem na sua garrafeira.
Yaşlı adamın hemşiresine ne oldu?
E a enfermeira do velho?
- Hala ortalarda yok yaşlı adamın bakıcısı da.
- Ainda sem localização, assim como a enfermeira do velho.
Şu zavallı yaşlı adamı gördünüz mü?
Vocês viram aqueles pobres homens?
Tipik yaşlı adam hatası.
Um erro típico dos cotas.
Yaşlı adamın aleti yeni gibi çalıştı.
O aparelho do velho comportou-se como esperado.
Ve neden her zaman yaşlı adam kıyafetleri giymek zorundasın?
E por que vestes roupa de velho a toda a hora?
Yaşlı adam o pantolonu Danny Glover'in Büyükbaba'sından mı çaldın?
Velhote, roubaste essas calças ao avô do Danny Glover?
Dar pantolon ve gömlek giymiş yaşlı adamı mı?
- O velho de calças verdes e óculos de sol?
Dışarıda bıçak yarasıyla bulduğumuz yaşlı adamın cebinden bu çıktı.
O velho que encontrámos esfaqueado na cidade, tinha isto no bolso.
Yaşlı adam tam burada oturuyordu.
O velho estava aqui sentado.
Hadi ama ben yaşlı bir adamım.
Vá lá! Eu sou velhote.
Gerçek bir baş belasısın, Lockwood yaşlı bir adamı yatağında bıçakladın.
És muito duro Lockwood, ao matar um velho na sua cama.
Yalnız başka birisi açtı - bazısı şey gibi, yaşlı Japon adam gibi.
Só que foi outra pessoa que atendeu... alguém, tipo, um gajo japonês qualquer.
Ama benim durduğum yerden bakınca Bay Olson'ın ölümünün Harlem'deki iki kızın vurulmasının, Bronx'ta yaşlı bir adamın soyulmasının hepsi eşit derecede kabul edilemez.
Mas na minha visão, a morte do Sr. Olson, de duas meninas do Harlem em um tiroteio, de um senhor idoso em um assalto no Bronx são todos igualmente inaceitáveis.
Zengin, beyaz bir turistin cinayetiyle Bronx'ta yaşlı bir adamın soyulmasını bir tutmak- -
Equiparando o assassinato de um turista rico e branco - a um velho assaltado no Bronx...
Turell yaşlı bir adamı ve 8 yaşındaki torununu öldürdü.
Turell matou um velho e o neto de 8 anos.
Kızlar, orta yaşlı bir muhasebeciye göre bu adam baya hızlıydı.
Para um contabilista da máfia de meia-idade, aquele tipo era bastante rápido.
Bak dedektif - - Sanırım 900 metreden, gri saçlı, mavi eşofmanlı, kır saçlı ve....... orta yaşlı iki adamı ayırt etmenin zorluğunu kabul etmeliyiz.
Acho que é justo dizer que dois homens de meia idade, de cabelos grisalhos, de fato de treino de veludo azul seriam difíceis de distinguir a mil metros.
Onlar bu sorgulamayı izledikten sonra yaşlı bir adam ve torununun zalimce öldürülme itirafını mahkemede kullanamamanın sorumluluğunu yüklendiğini anlayacaklar.
Depois de verem este interrogatório, vão entender que ficou presa com a confissão de um homicídio brutal de um velho e o seu neto, que você não poderia usar no julgamento.
Daha sonra durdum ve yaşlı bir bir adam kavşaktan geçiyordu.
Eu parei logo depois de uma curva e avistei um senhor idoso que vinha no sentido contrário.
O yaşlı adamı bulup paramı geri almamız gerek.
Temos que encontar aquele homem e pegar o meu dinheiro de volta.
Eğitimsiz bir göz bunu çizgi roman okuyan yaşlı bir adam olarak algılayabilir ama- -
Para olhos não treinados, isto pode parecer um adulto a ler banda desenhada, mas...
Havuzla ilgilenen adam yaşlı, bıyığı var ve adı da...
O nosso homem da piscina é velho, tem bigode, chama-se...
Bizim şu adam, Joe Durban var ya onu tam sekiz saat boyunca izledim, yaptığı tek şey yaşlı bayanlar için kapı açmak ve şimdi de vitrinlere bakıyor.
Nosso gajo, Joey Durban... Fiquei com ele por 8 horas, e ele ficou à abrir portas as idosas e agora está a olhar vitrines.
Adam yaşlıydı, o yüzden Josh adamın elinden silahını alabildi.
Era velho, então Josh o rendeu.
Bana bir gün ver sana emekliliğin yaşlı bir adam için ne kadar harika olduğunu göstereyim. - Ben de bir kere kornaya basmana izin vereyim.
Você dá-me apenas um dia para eu lhe mostrar o quão bom a vida de reformado pode ser para um velhote e eu deixo-o tocar a buzina uma vez.
Yaşlı adam kıyafetleri giymiyorum ki.
Não visto roupa de velho.
Şu adam senin eve taşınma partine o yaşlı köpeği getiren adam değil mi?
Não é o rapaz que levou aquele velho cão a festa de inauguração da tua casa?
Gösterim için, yaşlı bir adam var beni evlenmeden çok önce bu kurum hakkında uyarmıştı.
Quanto ao meu número, há um velhote, que muito antes de eu me casar, me tinha avisado dessa instituição.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]