I mean everything tradutor Turco
2,082 parallel translation
And I have a strict "you breait, you buy it" policy On everything, and, honey, I mean everything.
"Kırarsan, ödersin" kuralını her şeye sıkı uygularım ve tatlım her şeye uygularım.
I mean, you've had the test and everything?
Test falan yaptırdın, değil mi?
I mean, not huge, but they covered everything.
Yani kocaman değillerdi ama her şeyi örterlerdi.
I mean, everything was booming, okay?
Yani, her şey çok hızlı gelişiyordu, tamam mı?
I mean, you need it for everything.
Demek istediğim, her bilgiye ihtiyacımız var.
I mean, I know he's a wanker and everything, but... Yeah, but not that type of wanker, huh?
Yani, herifin itin teki olduğunu biliyoruz ama... ne cins olduğunu bilmiyoruz.
I mean, it is seriously everything I dreamed of.
Her şey hayallerimdeki gibi olmuş.
I mean, why they gotta go changing everything?
Niye her şeyi değiştirirler ki?
Jesus! I mean, everything that I did I did for this family.
Tanrım, yaptığım herşey bu aile içindi.
I mean, you're about to have everything The minute that baby comes.
Yani, bebek doğduğunda her şeye sahip olacaksın.
And I do mean everything.
... ve hepsini, demek istiyorum.
Great to see you... I mean, actually alive and everything.
Seni görmek çok güzel yani işte, hâlâ hayattasın filan.
I mean, I like her and everything.
Onu severim.
I mean, think of everything he's been through.
Yani, yaşadığı şeyleri düşünüyorum.
I mean all kinds of dysentery, all kinds of vomiting, everything.
Dizanteri, kusma ne ararsanız vardı.
I mean, with everything going on with my parents, going on this trip and, uh, spending my summer with you...
Yani, ailemden uzaklaşmak, bu geziye çıkmak, yazımı seninle geçirmek...
I mean, you got to admit, I'm Everything that I'm not?
Kabul etmelisin ki ben... Ben de olmayan her şeysin.
I mean, I feel blessed for everything that I have but at family reunions, my siblings all have big families.
Tabii sahip olduklarım için şükrediyorum ama aile toplantılarında... Ty! Kardeşlerimin hepsinin geniş aileleri var.
It's a real mess up here with gear, I mean, we know where everything is, but it's just everything has to be tied on so we don't drop anything.
- Git. - Deniyorum. - Ne oluyor?
I mean, ever since he moved away a month ago, you've been acting like everything's fine.
Demek istediğim babam bir ay önce taşındığından beri herşey yolundaymış gibi davranıyorsun.
I mean, after everything that he's been through...
Demek istediğim, yaşadığı her şeyden sonra... Yaşadığı her şey mi?
I mean, why do you need to lie about everything?
Demek istediğim, neden... neden bana her şey hakkında yalan söylemen gerekiyor?
But there are just lot more feelings at stake here, and it is a big deal, I mean, which is why we have to be honest about everything... Well,
Ama burada söz konusu olan başka hisler de var, ve bunlar önemli, yani, birbirimize karşı her konuda dürüst olmamız gerek..
I mean, are you not... are you not embarrassed to bring everything back to you?
Her şeyi kendine çevirmeye utanmıyorsun, değil mi?
And I mean everything.
Her şeyi!
- Well you shouldn't have to start. - I mean, you did everything else.
Zaten her şeyi sen yaptın.
- I mean, for them to get into a real studio and see all the real machines and everything, that would make their day.
Onları gerçek bir stüdyoya götürmek ve tüm o gerçek aletleri görmek bu onlar için muhteşem bir gün olur.
I mean, you should get everything.
Ve ben sana her şeyi vereceğim.
I mean, we used to do everything together.
Birlikte her şeyi yapardık.
I mean, I go along with them because of Zack and everything, but I'm not... not part of it, honestly.
Demek istediğim, onlarla iyi geçinirim, malum Zack ve diğer şeyler için ama ben... bunun bi parçası değilim, gerçekten.
I mean, he was everything, and I just don't...
O, her şeyimizdi. Bilemiyorum.
I mean, with everything going on, this wouldn't be selfish?
Demek istediğim, olanlardan sonra, bencillik olmazmı?
I mean, you missed almost everything of importance, but, you know...
Yani, önemli olan her şeyi gözden kaçırdın ama bilirsin...
Well, I mean, I guess it comes to a point Where it's a kind of a "shame on me" type of thing, Where I should have locked everything up,
Sanırım, bazı şeyler çıkıyor bundan "benden utan" tarzı bir ileti almalıydım her şeyimi saklayıp kilitlemeliydim.
I mean, we're great together and everything, But we're also a lot of work. Hmm.
Yani, birlikteyken harikayız ; ama yine de çok çalışmamız lazım.
No, I mean, the lights are back on and everything.
Hayır, yani elektrikler geri geldi ve her şey yolunda.
I mean, like, wings and everything, Flittin'around, gettin'in your business.
Ortalıkta uçuşan işine karışan, kanatlı şeyler.
I mean, how do you think everything grows so nice When we're not allowed to use herbicides?
Yabani ot öldürücü kullanmadan bunlar nasıl böyle büyüsünler?
I mean, like, you make everything seem easy.
Yani demek istediğim, herşey çok kolaymış gibi davranıyorsun.
I mean, he hits on everything that moves.
Demek istediğim, her hareketiyle asılır.
I mean, how is it that I can find the absolute worst way to do everything?
Yani, ben nasıl oluyorda her şeyi yapabilmenin, hep kötü bir yolunu buluyorum?
But I don't want to just sit tight. I mean, I think everything that's going on right now is connected.
Olan her şey bağlantılı.
I mean, come on. She told me everything about where she was buried.
Yani baksana, nerede gömülü olduğuna dair her şeyi anlattı.
I mean, think about everything that's been going on around here.
Şurada olanları bir düşün.
Now a lot of this is old information, but, I mean, Mason has everything from classified presidential itineraries to satellite access codes in here.
Bunların çoğu eski bilgi ama Mason'da gizli başkanlık programından uydu şifrelerine kadar her şey var.
I mean, the guy recorded everything- - calls to the radio station, his cell phone, his home phone.
Adam her şeyi kaydetmiş. Radyoya, cep ve ev telefonuna gelen her aramayı. - "En İyiler" bunlar mı?
I mean, I can't even begin to tell you everything that's in my heart, but I hope you know what I mean because I...
Yani sana karşı olan hislerimi anlatmaya yüzüm bile tutmuyor. Çünkü ben bunu hiç beklemiyordum. Ama umarım demek istediğimi anlıyorsundur.
I mean, this house, everything.
Bu ev, içindeki her şey...
I mean, it went from, "Rita's everything" to, "Oh, no, she's a bitch, she betrayed me," to now and, "Oh, she did nothing."
Yani, Rita öldüğünde, "Ritanın her şeyi" ya da ; "Hayır, kaltağın tekiydi, beni aldattı." şimdi de, "Hiç bir şey yapmadı."
Didn't a wise woman once say- - and by once, I mean two hours ago- - " why do you have to analyze everything to death?
Bilge bir kadın zamanında şöyle dememiş miydi zamanında derken 2 saat öncesini kastediyorum " Neden her şeyi bu kadar incelemek zorundasın?
Ruth, our personal..... history, does not mean you can question everything I ask you to do.
Ruth, kişisel geçmişimiz senden istediğim her şeyi sorgulayabileceğin anlamına gelmiyor.
i mean 97485
i mean it 1883
i meant every word 19
i meant no harm 22
i meant 546
i meant to say 40
i meant it 146
i mean you no harm 50
i meant for you 16
i meant what i said 95
i mean it 1883
i meant every word 19
i meant no harm 22
i meant 546
i meant to say 40
i meant it 146
i mean you no harm 50
i meant for you 16
i meant what i said 95
i mean no disrespect 26
i meant to tell you 58
i mean no harm 17
i meant no disrespect 29
i meant to call you 19
i meant to call 19
i meant you 39
i mean yes 37
i mean really 45
i meant to ask you 25
i meant to tell you 58
i mean no harm 17
i meant no disrespect 29
i meant to call you 19
i meant to call 19
i meant you 39
i mean yes 37
i mean really 45
i meant to ask you 25
i meant to ask 21
i meant me 26
i mean me 34
i mean to say 41
i mean now 23
i mean like 23
i mean us 22
i mean here 25
i meant that 30
i mean no 65
i meant me 26
i mean me 34
i mean to say 41
i mean now 23
i mean like 23
i mean us 22
i mean here 25
i meant that 30
i mean no 65