I meant to ask tradutor Turco
183 parallel translation
I meant to ask you, doctor.
Size soruyorum, doctor.
- Jackie, I meant to ask...
- Jackie, bir şey soracağım...
- I meant to ask :
- Sormak istediğim bir şey var :
Say, I meant to ask you... What did the old lady say when I told you this was my last fight?
Sormayı unuttum, bunun son dövüşüm olduğunu duyduğunda annem ne dedi?
I meant to ask him.
Ona soracaktım.
Oh, I meant to ask you about that, Colonel.
Bu konuyu sana sormayı düşünmüştüm, Albay.
I meant to ask if you had.
Sormaya niyetlendim.
- Yes, I meant to ask about...
- Evet, ben de sana sormaya...
I meant to ask... what did you hear this morning?
Acaba bu sabah ne duyduğunu sorabilir miyim?
I meant to ask you....
Size sormak istediğim...
I meant to ask you, during my daughter's... While she's been unconscious, did she say anything?
Sormak istediğim kızım bilinci kapalıyken her hangi bir şey söyledi mi?
I meant to ask him.
Soracaktım.
I meant to ask you, there, outside the house -
Sana şeyi soruyorum oradaki, evin dışında olan şeyi.
I meant to ask you about it later.
Senden daha sonra istemeyi düşünüyordum.
Damn, I meant to ask her to give me coffee in the morning instead of tea.
Hay Allah, sabah bana çay yerine kahve vermesini söyleyecektim.
I meant to ask you... - Ice cream? - Yes, please.
Sana sormak isterim Tokyo'da hangi otelde kalıyordun?
I meant to ask for permission to enter, but the gate was open, so I came in.
Girmek için izin isteyecektim, ama kapınız açıktı, bu yüzden bende içeri girdim.
I meant to ask you :
Şunu sormak istemiştim ;
I meant to ask you...
Sormak istiyorum...
Oh, you know what I meant to ask you, did you bring smokes?
Sigara getirdin mi?
Oh, I meant to ask you something.
Ah, size bir şey sormak istiyorum.
I meant to ask you about that.
Ben de size bunu soracaktım.
- Hey, i meant to ask you, did you get accepted?
- Kaç zamandır soracaktım, kabul edildin mi?
I saw this note that I made here that I meant to ask you about.
Size sormak için buraya aldığım bir notu gördüm.
I meant to ask you.
Merak ettim de.
I meant to ask you...
Şeyi soracaktım...
Oh, yeah. "Tedster," I meant to ask you before.
Evet, Tedster, önce ben sorayım.
I meant to ask you, Slim.
Bir şey sormak istiyorum Slim.
I meant to ask you...
Bir şey soracaktım.
I meant to ask you...
Sana sormak istediğim şey...
I meant to ask you, that trap you set in the boxcar, was that your idea?
Demek istediğim, vagonda kurduğun tuzak, senin fikrin miydi?
I meant to ask you about it.
Sana soracaktım. O kadın kim baba?
I meant to ask you about the club.
Kulübü soracaktım.
I meant to ask, what do you do for entertainment round here?
- Günaydın. Burada eğlence için ne yapıyorsunuz?
You know what I meant to ask you?
Sana ne soracaktım.
Now, I've taken an awful lot from you since I've been here and you're the last man I'd ask anything of unless it meant a great deal to me.
Buraya geldiğimden beri başıma birçok iş açtın ve bu bürodaki iyilik isteyebileceğim son insansın.
I had meant to ask you down before but it slipped my mind.
Daha önce soracaktım fakat hep vazgeçtim.
Even if it meant one more day, I had to take the chance to ask.
Bir gün daha bile olsa isteyip şansımı denemek zorundaydım.
- I've meant to ask you, sergeant you been feeling up to snuff lately?
- Sana sormak istiyorum çavuş kendini zeki mi sanıyorsun?
You're the love of my life, the only dame that meant anything to me, but I already said I got a wife in Hoboken.
Hayatımın aşkısın, benim için tek yaşam amacı ama sana söyledim. Hoboken'de bir karım var.
- I meant well. Our sudden union leads to strong feelings.
Madem ki ani bir aşk evliliği yapmamız gerekiyor bazı yakınlaşmaların da olması gerekmez mi?
But now I know that sometimes, if love proves real... two people who are meant to be together, nothing can keep them apart.
Ama şimdi biliyorum ki bazen aşk, iki kişinin beraber olması gerektiğini kanıtlar, o zaman da hiçbir şey onları ayıramaz.
It wasn't the love of a husband I was meant to find, but the love of my daughter.
Benim bulduğum şey bir kocanın aşkı değil, kızımın sevgisi oldu.
Now, if I ask you to ask your daddies what I meant to them, to explain to you what I'm doing here, that's only gonna make things worse.
Şimdi sizden babalarınıza onlar için ne ifade ettiğimi burada ne yaptığımı sormanızı istesem işlerin daha da kötü olacağını biliyorum.
I discovered what it meant to really love when I was with her.
Onunla birlikte olduğum sürede, gerçek aşkın ne olduğunu keşfettim. - Senin adına çok sevindim.
I meant to ask...
- Sana şey diyecektim.
Not exactly, but I heard him say that he'd meant to leave England without speaking of his love, but the temptation of being alone with her had been too great.
Tam olarak değil ama İngiltere'den gitmeden önce aşkını itiraf etmek istediğini ve onunla yalnız kalabilmenin harika olduğunu söylediğini duydum.
I mean, for Chri... you weren't like someone who you ask to drop by who comes by, and fucks, and goes, and just for the thrill of it. What was I meant to feel? Who was I supposed to be like?
Git deyince giden gel deyince gelen onun bunun altına yatan biri gibi durmuyorsun.
Yeah. I always meant to ask her about that.
- Bunu 0na s0rmayı hep istedim.
But ask me if I think that you're meant to do great things....
Ama ban sorarsan, harika işler başaracaksın.
I mean, if it's meant to be does it matter how or where I ask you?
Eğer bir anlamı varsa, nerede ve nasıl olacağının önemi var mı?
i meant to ask you 25
i meant every word 19
i meant no harm 22
i meant 546
i meant to say 40
i meant it 146
i meant for you 16
i meant what i said 95
i meant to tell you 58
i meant no disrespect 29
i meant every word 19
i meant no harm 22
i meant 546
i meant to say 40
i meant it 146
i meant for you 16
i meant what i said 95
i meant to tell you 58
i meant no disrespect 29
i meant to call 19
i meant to call you 19
i meant you 39
i meant me 26
i meant that 30
i meant to 53
i meant no offense 16
to ask you 17
i mean 97485
i mean it 1883
i meant to call you 19
i meant you 39
i meant me 26
i meant that 30
i meant to 53
i meant no offense 16
to ask you 17
i mean 97485
i mean it 1883