It was nothing tradutor Turco

It was nothing.

Bir şey değildi.

It was nothing!

Bir şey değildi.

See, that thing with the statue, it was nothing.

Şey, o heykeldeki olay, önemsiz bir şeydi.

It was nothing.

Hiçbir şey değildi.

So it was nothing to do with the tragic death of one of our dancers?

O hâlde bir dansçımızın korkunç ölümüyle ilgisi yok.

It was nothing.

Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

I said it was nothing.

Bir şey değil dedim ya...

If it was nothing... why is your face all flushed?

Hiç birşey konuşmadıysanız, yüzün neden şeftali gibi kızardı?

It was nothing.

Önemli bir şey değildi.

I told you it was nothing.

Sana kötü birşey olmadığını söylemiştim.

Like it was nothing.

Sanki büyük bir miktar değilmiş gibi.

It was nothing bad.

Kötü bir şey değil.

It was nothing.

- Mühim bir şey değildi.

It was nothing.

Bir şey yapmıyorduk.

I'm sure it was nothing serious, ma'am.

eminim önemli bir şey değildir, hanımefendi.

It was nothing.

Hiçbir şeydi.

It was nothing but like cakewalk for you, no?

Senin için basit bir danstan daha öte bir şey değildi.

It was nothing anyway.

Korkacak bir şey yok.

It was nothing, just a little prestidigitatic display.

Önemli değildi. Basit bir hokkabazlıktı.

It was nothing, really.

Ortada bir şey, gerçekten.

But it was nothing they couldn't stitch back together.

Ama yaralanmış olsam bile hiç önemli değildi.

Right. It was nothing.

Doğru, hiçbir şey olmadı.

Oh, it was nothing.

- Bir şey değil.

I mean, it was nothing personal, but we had to downsize.

Diyorum ki, bu kişisel değil fakat...

Please, it was nothing.

Ne demek, lütfen.

- Dad, it was nothing.

- Baba, önemli değildi bu.

Oh, it was nothing, really.

Oh çok teşekkür ederim.

So you said all that stuff about him not moving in. What I said on The Real World was nothing, and it was 2002. No.

Hala taşınmamasıyla alakalı onca şeyi de o yüzden söyledin.

And there was nothing people of Christian Jerusalem could do about it, except to stay where they were look out from their walls and await the arrival of the Arabs.

Hristiyan Kudüs halkının orada kalıp Arapların varmasını izlemekten başka yapabileceği hiçbir şey yoktu.

It was just a room, nothing special.

Bir oda işte. Özel bir şey yok.

I'm not saying there's nothing there, but it's not what I thought it was.

Tamamen hiçe saymıyorum ama sandığım gibi bir şey değildi.

It was a passing thought ; nothing but a passing thought.

Sadece bir düşünceydi ondan öte bir şey değildi.

It's like how I used to have nothing to say to Cockney Carl while he was repairing my mower.

Tıpkı, çim biçme makinemi tamir ederken İngiliz Carl'a söyleyecek bir şey bulamamam gibi.

It was nothing.

Kimse yokmuş.

Stoffer said there was nothing to it.

Stoffer bir şey olmaz demişti ya.

It was a hookup. It mean nothing.

Öylesine bir şeydi.

I'm sure it was just nothing, the usual father and son stuff.

Önemli bir şey olmadığına eminim. Klasik baba oğul olayları.

I never denied it was Alec Dell's idea, but my lawyers assured me I owe him nothing.

Hiçbir zaman, bunun Alec Dell'in fikri olduğunu inkar etmedim ama avukatlarım, ona bir şey borçlu olmadığım konusunda garanti verdiler.

You really put yourself out there, and I was so scared that it wouldn't work, you know, that we would have nothing in common, I kind of sabotaged it.

Sen gerçekten elinden geleni yaptın... ben bunun işe yaramayacağından o kadar korkmuştum ki... yani biliyorsun pek fazla ortak yönümüz yok... ben adeta bunu sabote ettim.

Mali was an African El Dorado, and most of the world knew nothing about it.

Pek çok insanın hakkında hiçbir şey bilmediği Mali Afrika'nın El Dorado'suydu.

They did. But it was only a partial, which is as good as nothing without a suspect in custody.

Kısmi parmak izi buldular ama o da gözaltında bir şüpheli olmadığı sürece hiçbir işimize yaramaz.

It was to be one of the greatest gambles in military history. All or nothing.

Birkaç küçük sıyrık, ezik ve yanık dışında hiç zarar görmedim.

He couldn't have made it clearer. This war was all or nothing.

Tarihin en yanlış hükümlerinden birini verdiğini yakın zamanda keşfedecekti.

It was a trick, nothing more.

Sadece bir oyundu, daha fazlası değil.

How does it feel to know all your resistance was for nothing?

Tüm direnişinin boşa gittiğini öğrenmek nasıl bir duygu?

A new Magistrate was uncovering that wound of the people meddlesomely, knowing nothing about it.

Bundan haberi olmayan bir yargıç geliyor, halkın yarasını değişiyor.

There was nothing we could do. It wasn't our fault.

Yapabileceğimiz bişey yoktu Bizle alakalı değil

And there was nothing I could say, except the one and honorable fact that nothing of it was true.

Ve ben bunların hiçbirinin doğru olmadığı şeklindeki tek ve onurlu gerçeği söylemekten başka bir şey diyemiyordum.

Oh, nothing. Just, somebody crashed into it, but no one was in the car, so it's all good.

Önemli birşey yok Sadece biri çarptı kaçtı.

You know, Cole's and my folks would never say nothing if it was just for them, but they're gonna need in on this deal, too.

Cole'un ve benim dostlarım kendileri için söylemezlerdi ama onların da bu anlaşmaya ihtiyaçları var.

Was it all for nothing?

Her şey bir hiç uğrana mıydı?