It was just tradutor Turco

It was just role-play.

Bu sadece bi oyundu.

Yeah, it was just fine.

Evet, sadece iyiydi.

God, it feels like it was just a few days ago that I was braiding Kim's hair.

Tanrım bu sanki Kim'in saçını daha bir kaç gün önce örmüşüm gibi hissettirdi.

But I felt it was just the kind of lie

- Doğru. Ama bence bu Diaz'in zevkle söyleyeceği türden bir yalan.

It was just me and my mother.

Sadece annem ve bendim.

Yeah, it was just the right amount.

- Evet, ne kadar gerekiyorsa o kadar çektin.

- We had a public rivalry, but-but it was just for business. ‭ In reality, we share everything.

Gerçek hayatta her şeyi paylaşırız.

Oh, it was just - - it was just a casual thing.

Bu sadece sıradan bir şeydi.

Yeah, it was just a bunch of kids.

Bir avuç çocukmuş sadece.

But you didn't pick a wire, it was just...

Ama kablo seçmedin. Sadece...

It was just, like, half a blunt.

Otun yarısı falandı sadece.

It was just a few months ago.

Bu sadece bir kaç ay öncesinden.

Deb said it was just an old piece of junk.

Deb onların sadece eski bir odun parçası olduğunu söyledi. Dur.

It was just a trip to a store.

Sadece bir alışveriş gezisiydi.

It was just a room.

- Bir odadaydım sadece.

It was not just role-play.

Sadece bir oyun değildi.

I was just skimming through it.

Sadece göz gezdiriyordum.

It wasn't just your sister that I killed, was it?

O öldürdüğüm yalnızca kız kardeşin değildi, değil mi?

Yeah, okay, I also just wanted to call and say thanks for, you know, seeing that Mutiny Exchange wasn't something we could do on our own and that it was smart to buy SwapMeet.

Ayrıca aramışken, şey için teşekkür etmek istemiştim. İsyan olarak tek başımıza fazla ilerleyemeyeceğimizi SwapMeet'i alarak güzel bir fikri önceden gördüğün için.

I was just talking on it last night.

Dün gece konuşuyordum.

But his handlers monitored the meet, and, uh, I don't know, it was clear to me that I was just there to listen.

Bilemiyorum, oraya sadece dinlemek için getirildiğim belliydi.

And to be honest, it was nice to just let someone else drive for awhile.

Ve açık konuşmak gerekirse, bir süreliğine başkasının sürmesi güzeldi.

I was just driving to my doctor's office last night and I saw it.

- Dün gece doktorumun ofisine gidiyordum ve bunu gördüm.

Tried to tell the jackass who installed it, But he was just like, "what?"

Onu yükleyen budalaya söylemeye çalıştım, ama o sanki "Ne?"...

I-I didn't want you to get the victory, though, so I just said that I loved it, but... it was all an act, man.

Senin kazanmanı istemediğim için hoşuma gittiğini söyledim hepsi oyundu, dostum.

She was just wearing it.

Daha demin üstündeydi.

I hope it doesn't make you too jealous, but I was just sexting with Randy.

Umarım çok kıskanmazsın ama biraz önce Randy ile seks mesajlaşıyorduk.

It's like that time in Roger's Cube, when Roger thought his girlfriend was cheating on him, but really she was just into yoga.

"Roger'ın Küpü" ndeki gibi. Roger, kız arkadaşının kendisini aldattığını düşünüyordu ama aslında kız yogaya düşkündü.

Only for me, it wasn't just that you'd been a great D.A. It was that you got up day after day, you faced down the worst the city had to offer, but you never brought that home to Mom and me.

Fakat bence iyi bir Bölge Savcısı olduğun için değil her gün uyanıp şehrin en kötü yanlarını gördükten sonra annemle bana bunu hiç yansıtmadığın için bir kahramandın.

- It was just...

- Ben de...

It was a double-blind, so just like the doctor and the lawyer, no one's at fault here.

Çift kör bir çalışmaymış. Doktor ve avukatın durumunda olduğu gibi burada da kimse suçlu değil.

Just tell her it was a good movie.

Ona güzel bir film olduğunu söyleyin yeter.

Well, for one, I wouldn't say it was a big deal and... it wasn't a date, just dinner... more like a snack, actually, between friends.

Öncelikle o kadar önemli bir şey değildi. Ayrıca randevu değil, sadece bir yemekti. Arkadaşlar arasında bir atıştırma.

You just said a prayer, went to bed, and that was it.

Dua eder yatardınız, bu kadar.

Cindy, you know that thing you said before the test? Did you mean it, or was it just a tactic?

Cindy, sınavdan önce söylediğin şey hakkında ciddi miydin, yoksa taktik miydi?

I just had to see if it was really you.

Sadece siz olup olmadığınızı görmek zorundaydım.

I just tricked it into thinking time was going faster than it was.

Sadece zamanın olduğundan daha hızlı ilerlediğine kandırdım.

I didn't like it or dislike it, it... was just where I belonged.

Ne seviyordum ne de sevmiyordum. Sadece ait olduğum yerdi.

All the guys that I was with just wanted me to do it to them,'cause I'm so good.

Birlikte olduğum tüm erkekler onları sikmemi istedi çünkü epey iyiyim.

Last known point of contact was north of the Urutu hunting grounds, and it's just too much ground to cover.

Bilinen en son haber alınan iletişim noktası urultu kabilesinin kuzeyindeki avlanma yerindeydi. Bu bulunması zor olan çok büyük bir alan.

I just didn't think it was really up to me to be happy.

Mutlu olmanın sadece bana bağlı olduğunu düşünmüştüm.

But then, I was gonna tell him, and I got preoccupied by this iguana on Instagram who is just so over it.

Sonra tam söyleyecek gibi oldum bu sefer de Instagram'da ununu elemiş eleğini asmış gibi görünen bir iguana resmi bulacağı tuttu.

If this is about anything, it's about my need to disprove the notion that at the core I'm just shit, which all started when I was a kid and...

Mesele olsa olsa, çocukluğumda tohumları ekilen temelde bir gram değerimin olmadığı fikrini yok etmeye çalışma çabam...

No, no, no, I was just on my way back, as it happens.

Hayır, hayır, hayır, aslında geri dönüyordum.

Well actually I just imagined it was you.

Aslında aslında sadece senin olduğunuzu hayal ettim.

- No, she just said it was... a very special friend.

- Hayır sadece çok özel bir arkadaşı olduğunu söyledi.

I just mean obviously it was Ryan.

Ryan'ın yaptığı gayet açık.

I just read the paper and I thought it was something phenomenal, and he's still running the regional network we built, so it was a no-brainer.

Kağıdı okudum ve olağanüstü bir şey olabileceğini düşündüm. O hala bizim oluşturduğumuz ulusal bir ağda çalışıyor. Üstünde fazla düşünemedim.

I just thought it was an interesting concept, given everything that I've been working on.

Üzerinde çalıştığım şeyi göz önüne alınca bunun ilginç bir fikir olduğunu düşündüm.

If it was up to me, we'd just get them out of a vending machine like everything else in Japan.

Hayır. Bana kalsa Japonya'daki diğer her şey gibi onu da otomatlardan alabiliriz.

I just couldn't get Joe out of my head, and it was completely irrational and I'm sorry.

Sadece Joe'yu kafamdan atamadım ve bu tamamen mantıksız bir şeydi. Özür dilerim.