Just let go tradutor Turco
7,891 parallel translation
You were the kind of kid that the best thing that I could do was just let go and watch you figure things out for yourself.
Sen öyle bir çocuktun ki elimden gelen en iyi şey senin bir şeyleri kendi başına öğrenip keşfetmeni izlemek oldu.
Just let go.
Sadece bırak.
Am I supposed to just let him go?
Onun öylece gitmesine izin mi vermeliyim?
People like that you've just got to let go of or you spend a lifetime trying to fix them.
Böyle insanların sadece gitmesine izin vermelisin, ya da ömür boyu onları düzeltmek için uğraşmalısın.
Maybe I should just let you go Knowing I'm out there, waiting for you.
Belki de seni bırakmalıyım, orada olduğumu ve seni beklediğimi bilirken.
So if she doesn't want to get married, I just... I have to let that go.
Eğer benimle evlenmek istemiyorsa bunu unutmam gerekiyor.
Let's just go home.
Hadi eve gidelim.
Let's just go find Marcus.
Gidip Marcus'u bulalım.
Just doesn't seem to matter, knowing there's a time you gotta let go, gotta grow up.
Görünüşe göre bırakman gereken bir zaman olduğunu bilmek, büyümen gerektiğini bilmek, önemli değildi.
Just let your mind go blank.
Zihnini boşalt.
Just let it go.
- Boşver gitsin.
Just- - just let him believe I'm his father... and I'll go away.
Sadece bırak benim babası olduğuma inansın ben giderim. - O benim...
But we just need to let go of the past, and we don't have to move to do that.
Geçmişimizi arkada bırakmamız gerekiyor. Ve bunu yapmak için taşınmamıza gerek yok.
Let's just go.
Hadi gidelim.
Just let it go.
Hadi gidelim.
~ Are we just going to let him go?
- Onu böyle bırakacak mıyız?
[Jennifer] Come on, let's just go outside.
Tanrım, bu delilik.
Will you just let us go?
Bırakacak mısın bizi?
Just because your company is doing well don't let it go to your head.
Şirkette işlerin yolunda diye kafana göre takılma!
We can't just let her go for Carl's sake and Ian.
Öylece gitmesine izin veremeyiz. Carl'ın ve Ian'ın hatırına.
Just let me go with him.
Bırak ben de onunla gideyim.
Just let him go.
Bırak gitsin.
Okay, just... let Lincoln and I go first.
Tamam o zaman, önce Lincoln ve ben gidelim.
Just too damn stubborn to let it go.
- Bırakamayacak kadar inatçıydım.
Let's just go home.
Eve gidelim hadi.
Let's just go home.
Eve gidelim.
Okay, let's just go through the procedure step by step.
Pekala, hadi şu prosedürün adımlarını bir konuşalım.
So are you willing to let it go and just be surprised?
Bunu da oluruna bırak süpriz olmasına razı mısın?
Let's just go back to your place and...
- Senin evine gidelim ve...
So why don't we go to S.T.A.R. Labs and alert Cisco? Let me just get these to-go.
Şunları yol için uygun hale getireyim öyleyse.
Snart just let you go.
- Snart mı bıraktı? Neden ki?
But let's just bury the hatchet, and we'll go back to S.T.A.R. Labs. Figure out how to catch this everyman.
Aramızda bir barış yapalım ve S.T.A.R. Laboratuvarlarına gidip bu "Herkesçi" yi nasıl yakalayacağımızı çözelim.
Yeah, okay, just let me just go through it, and we'll talk later, all right?
Hepsinin üzerinden geçeyim önce. Sonra konuşuruz. Olur.
I let him go last time, and I just let him go again.
Geçen sefer gitmesine izin verdim, ve yine izin verdim.
Why don't we just let her go?
Neden sadece gitmesine izin vermiyoruz?
Let's just go.
Sadece gitmeliyiz.
Just let'em go, Mikey.
Bırak gitsin, Mikey.
Let's just go with it.
Hadi birlikte gidelim.
You just let Casey go off on his own?
Casey'in kendi başına gitmesine izin mi verdin?
You could just let me go, pay me off.
Paramı verip, bırakabilirsin.
If you really think your dad put your mom on ice, let's just go check it out at lunch.
Babanın anneni sahiden ortadan kaldırdığına inanıyorsan öğle arası gidip bakabiliriz.
Just let her go.
Bırak gitsin.
But some cases just won't let you go.
Ama bazı davalar bir türlü peşini bırakmaz.
Don't let anyone near you, just go!
- Kimseyi yanınıza yaklaştırmayın, gidin!
- Let's just go somewhere else.
- Haydi başka bir yere gidelim. - Olmaz!
Ok, please, please, just let me go home!
Lütfen, lütfen izin verin evime döneyim!
Let's just go right now straight to the airport.
Hadi kalkıp direkt havalimanına gidelim.
Well, let's just say that wherever you go in the world, Paris stays with you, for Paris is a moveable feast.
Dünyanın neresine gidersen git Paris taşınabilir bir ziyafet gibi hep seninledir.
Let's just survive this African worm invasion, and we'll go back to never speaking to each other again. Cool?
Afrika'daki solucan istilasından kurtulalım, sonra birbirimizle bir daha asla konuşmayız.
Let me just go try and talk some sense into her.
Phoebe'yi kurtaramadım.
We're just heading outside. Let's go.
Dışarı çıkıyoruz.
just let it be 17
just let me in 37
just let me know 201
just let me die 21
just let it go 244
just let me help you 19
just let me go 210
just let me 104
just let me be 25
just let it out 33
just let me in 37
just let me know 201
just let me die 21
just let it go 244
just let me help you 19
just let me go 210
just let me 104
just let me be 25
just let it out 33