English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ L ] / Let him die

Let him die tradutor Turco

753 parallel translation
Please don't let him die.
Lütfen onun ölmesine izin verme.
Let him die, without a fight?
Savaţmadan ölmesine izin vermeyi mi?
If he is dying, have at least the pity to let him die in peace.
Eğer ölüyorsa en azından zavallının huzur içinde ölmesine müsaade edelim.
Bring him back. Don't let him die.
Ölmesine izin verme.
You would not let him die cursing your name.
Adınızı lanetleyerek ölmesine izin vermezsiniz.
Throw him on a bonfire and there let him die!
Onu ateşe fırlat ve bırak orada ölsün.
Throw him on a bonfire and there let him die!
Yanan ateşe at ve bırak orada ölsün! .
Throw him on a bonfire and there let him die!
Yanan ateşe at ve bırak orada ölsün!
You can't just let him die like this.
Bu şekilde ölmesine göz yumamazsın!
I wish I'd let him die of thirst when he came here.
Susuzluktan buraya geldiği zaman onun ölmesini istiyorum.
Let him die.
Bırak ölsün.
Please, please don't let him die, if you are the man.
Lütfen, eğer o adamsan lütfen ölmesine izin verme
I can't let him die.
Ölmesine izin veremem.
Let him die, as have so many Macedonians, by order!
Ölsün bir sürü Makedon'un, emirle öldüğü gibi!
YOU LET HIM DIE.
Arkanı dönüp kaçmıştın!
The great god Zeus would never let him die... -... and with him our hopes of peace.
Yüce tanri Zeus onun ölmesine asla izin vermezdi ve baris ümitlerimizin de.
If you had to operate on Saito, would you do your best or let him die?
Saito'yu ameliyat etsen, elinden geleni mi yapar, ölümemi bırakırdın?
I'm not gonna let him die like a dog.
Onu köpek gibi bırakmayacağım.
- Let him die.
- Ölsün gitsin.
- Which control will now end! Let him die!
Kontrol etmeyi hemen bırakacaksın.
Let him die for this offense.
Bu nedenle ölmesine izin verin
You let him die.
Onu ölüme terk ettin.
Why let him die?
Neden ölmesine izin veriyorsun?
He told me to let him die in peace.
Bana, huzur içinde ölmesine izin vermemi söylemişti.
You figure I'll let him die quick and easy if you're there.
Orada olursan çabuk ve kolay bir şekilde ölmesine izin vereceğimi düşünüyorsun.
You can't let him die!
Ölmesine izin veremezsin!
Then let him die.
O zaman gebersin.
- Let him die.
- Bırak, ölsün.
- l can't let him die, Jim.
- Onu ölüme terk edemem, Jim.
They wouldn't let him live in peace, now they won't let him die in peace.
Huzur içinde yaşatmadılar, şimdi de huzur için ölmesine izin vermiyorlar.
You would let him die when you have weapons to make him powerful and safe?
Onu güçlü kılacak silahların olduğu halde ölmesine izin mi vereceksin?
Let him die. The others will all kill each other trying to take his place.
Yerini almak için birbirlerini öldürecekler.
We can't let him die laughing, can we?
Onun gülmekten ölmesine izin veremeyiz ya?
- True. - Then you cannot let him die.
- Ölmesine izin veremezsiniz.
Since he wanted to do nothing, he let him die.
Hiçbir şey yapmaya gönlü olmadığından, Tanrı ölmesine izin verdi.
You two let him die!
Seni öldüreceğim!
You might let him die in peace.
Huzur içinde ölmesine müsaade ediniz. Sanki büyük bir gösteri var, değil mi?
Yes, I'm sorry I let him die.
Evet, ölmesine izin verdiğim için üzgünüm.
There's no death worse than one from gangrene... and I cannot let him die... inch-by-inch in screaming agony.
Kangrenden ölmek kadar kötüsü yoktur ve onun acı içinde kıvranarak milim milim ölmesine izin veremem.
It wouldn't be if I let him die... and did nothing to try and save him.
Hiçbir şey yapmayıp onu ölüme mi terk edelim?
And I pray to him not to send you a son... for he'll only grow up to torment you... and let you die every Sunday afternoon... just as you are dying now.
Tanrıya tıpkı senin şuan da acı çektiğin gibi... her pazar günü... onunda acı çekip kahrolması için... dua edicem.
You've done what you wanted Now let me. I will not allow him to die in that chair!
Bu sandalyede oturup kalmasını istemiyorum.
Can't just let him lie there and die.
Burada yalan söyleyerek ölmesine izin vermeyelim.
Let him not die, for he will live and laugh at this hereafter.
Sonradan güler bunlara, yaşarsa.
As we worship together this Easter morning... and more of we pray to Him who died and rose again... that we might have life and have it more abundantly... let us remember especially... those who have gone from this country and this town... to live and die in far old places for a like purpose.
Bu Paskalya sabahı birlikte ibadet ederken ve ölmüş ve dirilmiş olana dua edip hayatı bahşetmesini ve bereketli yaşamayı dilerken bu ülkeden ve kasabadan giderek benzer bir amaç uğruna uzak diyarlarda yaşayanları ve ölenleri hatırlayalım.
Let him jump so that he will fill the sacs along his backbone with air and then he cannot go deep to die. "
Zıplasın ki sırtının etrafındaki keseler havayla dolsun. Böylece ölmek için derinlere gidemesin. "
Don't you see, you'll die just as I die, but I'm sure of what I'll face. Let him go.
Anlamıyor musun, benim gibi sen de öleceksin ama neyle karşılaşacağımdan emin değilim.
Let him die if he wants to!
Ölmek istiyorsa, ölsün.
Don't let him die.
O çok hasta ve zavallı bir çocuk.
You let him die.
Siz ikiniz onun ölmesine izin verdiniz!
- Then let him die.
- Bur taraftan.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]