We walk tradutor Turco
6,094 parallel translation
- We walk out of the doors...
- Kapılardan çıkıyorduk...
- What did we walk in on?
- Neyin üzerinde yürüdük?
Well, I can knock off a little bit early, but I'll tell you what, why don't we walk to my place'cause I've got some crackers I need to get rid of.
Biraz erken paydos edebilirsem, ama bak sana ne söyleyeceğim neden benim yerime yürümüyoruz.. ... çünkü kurtulmam gereken bazı fıstıklar var.
We'll sit here for five minutes, let them open the briefcase, see that they don't have anything on us, and then we walk out of here.
Burada 5 dakika oturacagiz çantayi açmalarina izin verecegiz bize karsi ellerinde hiçbir sey olmadigini görecegiz ve buradan çikip gidecegiz.
We walk right out and straight to where the money is waiting for us.
Havalimanından öylece çıkacağız ve paranın bizi beklediği yere geleceğiz.
We walk right out and straight to where the money is waiting for us, here.
Biz doğrudan ve sakin bir şekilde paranın bizi beklediği yere geleceğiz, buraya.
I think it's time we take our chips and we walk away.
Bence fişlerimizi alıp gitmemizin zamanı geldi.
Lower the gun. We walk away.
Silahı bırak, biz de gidelim.
We walk through the mountains until we die?
Ölene kadar dağlarda mı dolaşacağız?
Ok. When we walk.
Tamam, gidelim.
We walk until the frankincense directs us.
Buhur bizi yönlendirene kadar yürüyeceğiz.
We used to walk to Hollenbeck Park, and... I would spend all day trying to shoot past him.
Hollenbeck Park'da yürür ve tüm günümü ona pas atmakla geçirirdim
Max claims he was out for a walk when the murder occurred, so we need a neighbor who saw him.
Max, cinayet esnasında dışarıda yürüdüğünü iddia ediyor. Onu gören bir komşuya ihtiyacımız var.
We throw so much information at the jury that they walk into the deliberation room with one overwhelming feeling... doubt.
Jüriye çok fazla bilgi vereceğiz. Müzakere odasına gittiklerinde şüpheyle dolu olacaklar.
That we'd live by the sea and walk by the shores of Lough Neagh.
Denizin yanında yaşayıp Lough Neagh kıyılarında yürüyecektik.
We'll walk out with the little one...
Ben bebekle çıkıyorum.
And we can't walk away if Vic is in there.
Ve Vic buradaysa çekip gidemezsin.
All right, we're gonna stand you up and we're going to walk you out of here.
İyi misin? Pekala, şimdi seni kaldıracağım ve buradan gideceğiz.
I think we should go back, walk in Gloria's shoes...
Bence geri dönmeli ve Gloria'nın yerine kendimizi koymalıyız...
You walk our Earth, Doctor, you breathe our air, you make us your friends, and that is your moon too... and you can damn well help us when we need it!
Dünyadasın Doktor, bizim havamızı soluyorsun,... bizden arkadaş ediniyorsun, o bizim de Ay'ımız. İhtiyacımız olduğunda bize yardım da edebilirsin!
Will you walk with me, Mary Sibley, in the evening air... Where we may have a good vantage point from which to witness an arrest?
Mary Sibley, bu akşam havasında bir tutuklamaya şahitlik edilebilecek güzel bir mevkiye giderken bana eşlik eder misiniz?
We met for coffee, coffee turned into a walk, a walk evolved into meaningful stares, suggestive silences and provocative hand-holding.
Kahve içmek için buluştuk, kahve yürüyüşe dönüştü, yürüyüş anlamlı bakışmalara ve oda sessizce durup el ele tutuşmaya dönüştü.
We can't walk him.
ayakta duramıyor.
All we have to do is walk away.
- Bütün yapmamız gereken çekip gitmek.
We three should go for a walk and leave them to talk.
Biz biraz yürüyüp onları konuşmaları için yalnız bırakalım.
Probably because we left the diagram of it in the restaurant, and none of us wanted to walk back.
Muhtemelen taslağını restoranda unuttuğumuz ve kimsenin gidip almak istemediği içindir.
I can do it right here point blank, or we can walk our paces and see what happens.
Bunu hemen dolaysız olarak yapabilirim veya adımlarımızı atar ne olacağını görürüz.
Then we'll take a walk.
Sonra yürüyüşe çıkarız.
we went for a walk.
Yürüyüşe çıktık.
You can untie me, and we can walk out of here together.
Beni çözersen buradan el ele çıkarız.
Can we go for a walk?
Yürüyüşe çıkabilir miyiz?
I thought we could walk over together.
Beraber yürüyebileceğimizi düşündüm.
I mean, we could be the bigger people and just walk away.
i mean, we could be the bigger people and just walk away.
We can't simply walk in there and start shooting.
Oraya girip öylece ateş edemeyiz.
We let him walk around like nothing ever happened, like he's one of the good guys...
Hiçbir şey olmamış gibi onun etrafta dolaşmasına izin veriyoruz. Sanki o iyi biriymiş gibi.
In america, we call it "walk of shame."
Amerika'da "Utanç Yürüyüşü" diyoruz.
Should we do the whole perp-walk thing?
Bütün bu suçlu yürüyüşü olayını mı yapalım?
We can... we can just walk the rest of the way.
Yarışın.. yarışın sonuna kadar konuşabiliriz.
Sadita, ándale, we have to be at the art walk in an hour.
Sadita, 1 saat içinde sanat yürüyüşünün yapıldığı yerde olmalıyız.
We can't let the guy walk.
Adamı öylece bırakamayız.
If you don't, just walk away. We'll go back to playing cops and robbers.
Eğer yoksa çek git ve polis hırsız oynamaya geri döneriz.
If we leave it in, you'll live, but you'll never walk again.
Almazsak yaşarsın ama bir daha yürüyemezsin.
Only time we get to see each other is when I walk T to school in the morning.
- Sadece onu okula götürürken görüşebiliyoruz.
You know, Renee, we're pretty far out right now. I think a seven-hour walk will teach me my lesson just fine.
Renee oldukça uzaklaştık. 7 saatlik yürüyüş bana dersimi iyice öğretirdi.
We even took a walk together.
Kısa bir yürüyüşe çıktık.
"Hey, can you pretend like we're on a romantic date so my crazy girlfriend can walk in on us and break up with me?"
"Hey, romantik bir buluşmadaymış gibi davranabilir misin bu sayede benim deli kız arkadaşım üzerimize gelip benden ayrılsın?" diye soramam
Let's just walk out of here while we still can, ok?
Henüz imkanımız varken çekip gidelim, olur mu?
We're still a few miles... I'll walk.
- Daha birkaç kilometre var.
We'll take a walk.
Bir yürüyüşe çıkalım.
You're gonna give me Addy. We're gonna walk away.
Addy'yi bana vereceksin, çekip gideceğiz.
The second time we went, though, we couldn't walk the streets.
İkinci kez oraya gittiğimizde sokaklarda yürüyemiyorduk.
walker 650
walking 227
walk 623
walkie 31
walkers 26
walked 33
walk this way 26
walk of shame 20
walking around 36
walk it off 50
walking 227
walk 623
walkie 31
walkers 26
walked 33
walk this way 26
walk of shame 20
walking around 36
walk it off 50
walking away 24
walk me home 20
walk with me 270
walk me through it 23
walk faster 16
walk on 114
walk away 451
walk around 19
walk straight 19
walked out 17
walk me home 20
walk with me 270
walk me through it 23
walk faster 16
walk on 114
walk away 451
walk around 19
walk straight 19
walked out 17
walk out 20
walk me out 19
walk away now 16
we wait 232
we waited for you 17
we want to talk to you 34
we want you 31
we waited 24
we want justice 31
we want the same thing 42
walk me out 19
walk away now 16
we wait 232
we waited for you 17
we want to talk to you 34
we want you 31
we waited 24
we want justice 31
we want the same thing 42