Bir şeyi yok tradutor Inglês
2,861 parallel translation
- Bir şeyi yok Alo, önemli bir şey değil.
- She's fine, Alo, it was nothing. But what happ...
Müvekkilimin söyleyecek başka bir şeyi yok.
My client has nothing more to say.
Hava gazıyla yapacak bir şeyi yok.
It had nothing to do with the gasworks.
Fena çarpmış ama ciddi bir şeyi yok.
He got a nasty bump, but he'll be fine.
Carl'ın ciddi bir şeyi yok dediler ama pek anlamadım çünkü her zamankinden daha fazla sarsılmış durumda.
They said Carl's gonna be fine, but it's hard to tell because he's - normally concussed more than he isn't.
Onun borçtan başka bir şeyi yok.
She has nothing but debts.
Phil'in bir şeyi yok.
Phil is fine.
Bir şeyi yok diyorum.
He is fine.
İşi yok, kalacak yeri yok ve kaybedecek bir şeyi yok.
Well, look, he's got no job, no place to live, and nothing left to lose.
Müvekkilimin söyleyecek bir şeyi yok. Güzel.
My client has nothing to say.
House'un bir şeyi yok.
There's nothing wrong with him.
Bir şeyi yok.
She's fine.
Ufak çaplı bir suçlu. Çok büyük bir şeyi yok.
Uh, small-time hood, nothing too crazy.
Annenin bir şeyi yok.
Your mother is fine.
- Hayır, hayır, bir şeyi yok.
- No no, it's fine.
Bir şeyi yok. Savaşlar, sıtma ve vahşi hayvanlar dışında.
Nothing, except for warfare and malaria and wild animals.
İyi işte, bilirsin bir şeyi yok.
Oh, he's fine, you know, it was, uh... it was nothing.
Üstelik kendin ödeyecektin, vergisi bir şeyi yok. Aynen.
And you were gonna pay for it yourself, no assessment or anything.
Bir şeyi yok.
She's okay.
- Bir şeyi yok.
- He's all right.
Yoksa elle tutulur bir şeyi yok mu?
32A? Almost nothing there?
Bir şeyi yok.
He's okay.
Harry'nin bir şeyi yok.
Harry's all right.
Jess'in bir şeyi yok.
Jess is fine.
Baba iyi, bir şeyi yok.
He's fine. Daddy's fine.
İstesem iş bulabilirim ve annemin bir şeyi yok.
I can find another job, and my mom's getting better.
Bebeğin bir şeyi yok ama anne bir kaç gün yatakta istirahat etmeli.
The baby's okay, but she should stay on bed rest for the next few days.
Kendisiyle ilgili ya da kendine bir şeyi ya da aksini kanıtlaması gereken bir şeyi yok.
He has nothing to prove or disprove about himself or to himself.
Bir şeyi yok!
He's fine.
Nakliye edecek bir şeyi yok ki?
He's got nothing to ship.
Adele'in bir şeyi yok.
Adele's fine.
Daniel'in saklayacak bir şeyi yok.
Daniel has nothing to hide.
Bir şeyi yok. Senin de olmayacak. Robbie doğru söylediği müddetçe.
He's fine, and you will be, too - - so long as Robbie here is straight with us.
Bana soracak olursan, hiçbir şeyi planlamanın bir anlamı yok.
No point in planning anything, if you ask me.
Bir parçam senin yok olman yok olup gitmen için her şeyi verebilir.
And part of me would give anything for you to just disappear, just be fucking... gone.
Acosta'nın saklayacak bir şeyi var mı yok mu bilmiyorum, değil mi?
Well, we don't know if this Officer Acosta had something to hide or not yet, right?
Cömert bir ev sahibisiniz ama istediğim şeyi getirecek herhangi bir uşak yok hayatta.
You are a gracious host, but there is no servant alive that can bring me what I want.
Hiç bir şeyi alacak gücümüz yok.
We can't afford to buy anything.
Bir şeyi yapmak için çok yaşlı olmakla ilgili hiçbir şey bildiğim falan yok.
Well, I wouldn't know anything about being too old for something.
Tek bir şeyi bile değiştirmene gerek yok.
I love it. You're not to change a thing.
Böyle bir şeyi dert etmene gerek yok.
That's not gonna be an issue.
Bir şeyi başarma tutkun ve bir yönün yok.
You have no ambition, no direction.
Şu an böyle bir şeyi almak için yeterli param yok.
I'm just not liquid right now to get something like that.
- Herhangi bir şey? - Bir şey yok. Neredeyse her şeyi hallettim ben.
Now, while you might think this is irrelevant, you know, people, they like to be remembered.
Kimsenin bir şeyi çaldığı yok.
Nobody rang anything.
Her zaman her şeyi bileceksin diye bir kaide yok.
You don't have to know stuff all the time.
Zeki süspansiyonlara sahipsin devrilme çubukların yok, bir bilgisayara sahipsin benim yerime fren yapabiliyorsun, hemen hemen her şeyi benim yerime yapabiliyorsun.
You've got clever suspension, you've got no roll bars, you've got a computer, you can brake the wheel for me, you can virtually do it by yourself.
Olmayan bir şeyi nasıl yok edersin?
How can you bury what doesn't exist?
- Bir şeyi böldüğün yok.
- You're not interrupting anything.
Ama bir şeyi onaylamama izin ver karının bu ürünün işe yaradığı hakkında en ufak bir fikri bile yok değil mi?
But let me just confirm one thing... that your wife has absolutely no idea the product worked so well for you?
- Yok bir şeyi.
- He's fine.
bir şeyim yok 220
bir şeyi unuttun 16
bir şeyin yok 95
bir şeyin yok ya 29
bir şeyin var mı 19
bir şeyi bilmeni istiyorum 21
bir şeyi unutuyorsun 20
bir şeyi unutmuyor musun 16
bir şeyi açıklığa kavuşturalım 45
yoko 23
bir şeyi unuttun 16
bir şeyin yok 95
bir şeyin yok ya 29
bir şeyin var mı 19
bir şeyi bilmeni istiyorum 21
bir şeyi unutuyorsun 20
bir şeyi unutmuyor musun 16
bir şeyi açıklığa kavuşturalım 45
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yok mu 410
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoktu 131
yok bir şey 967
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoktu 131
yok bir şey 967
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa o 24
yok etmek 16
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65
yok muydu 30
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa o 24
yok etmek 16
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65
yok muydu 30