Bırakın onları tradutor Inglês
951 parallel translation
Yalnız bırakın onları.
Leave them alone.
Bırakın onları!
Drop them!
Bırakın onları.
Turn'em loose.
- Bırakın onları.
Your mother will have a fit.
Bırakın onları.
Let them down.
Bırakın onları!
Let the men go!
- Bırakın onları.
- Let them go.
O zaman mikro-dronelar bunların içinde mi? Eğer onlar bırakılırsa, insanlık sonuçlarına katlanacak. Evet.
[Joe] So then the micro-drones are inside these things?
Ve büyük gün geldiğinde tüm kralları ve onların bakanları ile generallerini toplayıp, donları giyinik orta yere bırakırsın ve adamları ile birlikte savaşmalarına izin verirsin.
And on the big day, you should take all the kings and their cabinets and their generals, put them in the center dressed in their underpants, and let'em fight it out with clubs.
Yapraklara bakarak iz sürmeyi ve yolunu kaybetmemek için ağaçlara nasıl işaret bırakılacağını da onlar öğretti.
They taught me how to follow a trail by watching the leaves. And how to cut your mark on a tree so you won't get lost in the forest.
Onları yalnız bırakın.
Leave them alone.
- Rüzgar çıkar çıkmaz onları bırakın.
- Send them up as soon as the wind rises.
Onları bırakın.
Leave those.
Lütfen onları bırakın.
Please let them go.
Pekala, onbaşı, onları serbest bırakın.
All right, Corporal, you may release them.
- Onları bırakın
- Janie. - Put that gun down.
Savaş! Bırakın onlar barış istesinler!
Let the Yankees ask for peace.
Siz ürünleri satarsınız, onları satın alma işini bana bırakın.
You sell things and let me do the buying.
Bill, eğer onları birbirine bırakırsan başarısız olmazsın.
Bill, if you just get them together, you can't Miss.
Onları rahat bırakın.
Let'em alone.
Boş ver, bırak yüz onların olsun.
Go ahead, let them have the face.
Eğer işler yolunda gitmezse, onların peşini bırakırım.
If things work out, I'm at their disposal.
Serbest bırakılmadan önce kalıpların bir raslantı sonucu bulunacağından korkmuş ve bunun sonucu olarak da onların yerini suç ortaklarına olabildiğince çabuk bildirmek istemiş olabilir.
He may be afraid that the plates will be accidentally discovered before he's released, hence his anxiety to communicate their whereabouts to his confederates as soon as possible.
Phil, onlar bir hiç- - Bırak yapsın.
- Phil, they're nothing more than...
Onları rahat bırakın!
- Don't badger them!
Onları tutmaları için bir birlik bırakın.
You'll assign a troop to keep them here.
Ama onların işine geldiğinde kanunlar önemsizleşiyor bizi serbest bırakıyorlar!
But when it suits them, the law doesn't matter... and they let us out.
- Onları bırakın, ben ödeyeceğim.
- Leave.
Bırakın onlar ölsün ülkeleri için, siz kendinizinki için yaşayın.
Let the other guy die for his country. You'll live for yours.
Onları senin korumana bırakıyoruz, John Sudrow ve karısı Martha'nın ruhlarını ve
I commend to your keeping, sir, the souls of John Sudro and his wife, Martha.
İhtiyacın olandan fazlası var, onları bırak.
You've more than you need, give them away.
Onları biraz rahat bırakın.
Give them a break there.
Onların bir an evvel serbest bırakılması konusunda emir aldım.
I have an order for their release.
Onları tutuklayın, 48 saat gözaltında tutun ve sonra da bırakın.
Arrest them, hold them for 48 hours and then release them.
Katilleri yakalamak için her şeyini riske atarsın ve jüri onları serbest bırakır. Böylece geri dönebilir ve seni vurabilirler.
You risk your skin catching killers, and the juries turn them loose, so they can come back and shoot at you again.
Lütfen onları bırakın yoksa açlıktan ölürüz!
Please leave us alone or we'll starve!
Onları şuraya bırakın.
Put'em down there.
Ama saçlarını böyle toplama. Onları özgür bırak.
It should fall freely.
Bırak antikaları onların olsun.
Let them have their old curios.
Bırak onlar sabaha kalsın Ellen.
Leave those for the morning, Ellen.
Onları masaya bırakın.
Oh. Put those on the table.
- Onların çocuklarını eleştirmeyi bırak.
- Instead of picking on theirs?
Bırak onların olsun.
Let them have it all.
Bakın beyler, onlar beni bırakıp gitti.
Look, gentlemen, they deserted me.
Onları bırakın!
Let them go!
Bırak onları ayrıcalıklarının karşılıklarını ödesinler.
Let them pay for their privileges.
Oğlum insanların gitmesine izin verir, onları serbest bırakırdı çünkü ona karşı tavırları yeterince...
My son would let people go, dismiss them because their attitude toward him was not...
Ofiste gizlice onlara veriyorum. Onlar da paspasın altına bırakıyorlar. Bir daha asla olmaz.
I slip it to'em in the office and they leave it under a mat.
Onları yenerseniz, büyük döner kayayı kapatıp onları arkanızda bırakın.
If you can beat them to it and close the great swinging rock behind you a boulder might hold it shut.
Onların başı olmasını bırak mafyanın içinde olduğunu bile kanıtlayamadılar.
They could never prove for a second that he was even part of the Mafia, much less head of it, my dear.
Ne dersiniz? Silahlarımızı bırakıp onların yanına sığınsak nasıl olur?
What do you say we discard our weapons and join them as refugees?
onları 229
onların 83
onları seviyorum 37
onları istemiyorum 21
onları tanımıyorum 26
onları gördüm 114
onları buraya getir 21
onları göremiyorum 34
onları öldüreceğim 28
onları görüyorum 24
onların 83
onları seviyorum 37
onları istemiyorum 21
onları tanımıyorum 26
onları gördüm 114
onları buraya getir 21
onları göremiyorum 34
onları öldüreceğim 28
onları görüyorum 24
onları tanıyorum 29
onları takip et 20
onları yakaladım 20
onları bırak 18
onları rahat bırak 26
onları duydum 18
onları bana ver 22
onları canlı istiyorum 17
onları buldum 52
onları gördün mü 53
onları takip et 20
onları yakaladım 20
onları bırak 18
onları rahat bırak 26
onları duydum 18
onları bana ver 22
onları canlı istiyorum 17
onları buldum 52
onları gördün mü 53