Hep tradutor Inglês
107,255 parallel translation
Sonra da hep beraber Thriller dansı yaparız.
And then we all do Thriller.
Porto Rikalı erkekler çok gürültülüdür ve hep gecikirler.
Puerto Rican guys are too loud and they always late and shit.
Sen de hep gecikiyorsun.
You're always late.
Hep doğru kararlar mı veriyorsun?
You think that means that you always make the right choice?
Hep beni götüreceği yerlerden bahsediyor.
He's always talking about the places he'll take me. Odessa.
Onları hep ümitsiz mazoşistler olarak görmüşümdür.
They always did seem like hopeless masochists to me.
- Hep kendinizi düşünmeyin Bay C.
Ain't all about you, Mr. C.
- Hep öyle derler.
- That's what she said.
Hep seni hiçbir yere götürmediğimi söylüyordun.
You always said I never took you anywhere.
Mahkûmlar hep seni aldatmaya, kullanmaya, kandırmaya çalışır.
Inmates will always try to cheat, manipulate or deceive you.
Annemler üvey babamı uyanık tutmaya çalışırken hep yüzüne vururlardı.
But when my moms would try to keep my stepdad up, it was always the face.
Ben en iyisi hep bir psikopat tarafından kaçırılıp rehin tutulayım.
I should get kidnapped and held hostage by a psychopath more often.
- Bence hep gey gibisin.
Yeah, I'm pretty sure you're gay all the time.
Niye hep böyle yapıyorsun?
Why do you always do that?
Piper'a hep bir dava gerekir.
Piper always needs to have a cause.
O hep gider.
Look, she leaves.
Gerçi hep ilişkideki kız tarafının sen olacağını sanırdım ama sanırım içinde hep sağlıklı dozda testosteron vardı.
I always thought you would be the girl in the relationship though, but I suppose there was always a healthy dose of testosterone in you.
Ya da hep yaptıkları gibi bizi boklu kabinlere tıkarlar.
Or shove us into some crap box, like they've been doing.
Hep uyanıyor.
She always does.
Nobel komitesinin yıllardır onu göz ardı etmesinin çok yazık olduğunu söylerdin hep.
Elsa : Well, you always said it was a shame how the Nobel committee overlooked him all these years.
Bebeğim, hep ikimiz olduk.
Babe, it has always been just the two of us.
Çocuğu beslemek ve altını değişmek için gece on kez kalkacak çünkü sen hep işte olacaksın.
She's gonna wake up 10 times a night to feed and change the kid... because you're always off doing this.
Tütüncümde Ernst hep en sevdiğim harmanı bulundurur.
My tobacco shop, where Ernst always has my favorite blend.
Ama umarım biliyorsundur, umarım hep biliyordun ne kadar çok sevildiğini.
I do hope you know, though... hope you've always known... how so very loved you are.
Beni hep çağırıyorsun ama bana hiç rol vermiyorsun.
You bring me in a lot. And you never cast me.
Seni alt edeceğim Hep Cat.
I'm coming for you, Hep Cat.
"Bir yarısında kadın var ve orası hep neşe, umut, ışık dolu."
"One half is she, " and there is all joy, hope,
Benden arkadaşlığımdan daha fazlasını istediğinden şüphelenmiştim hep.
You know, I often suspected you wanted more from me than just my company.
Hayatını mahvetmek için hep bir sonrakinin peşinden koşardı.
Always after the next thing, needing the spoils of this life.
Ben hep denerim.
I'll always try.
Boş hayalleri hep seversin, Aaron... ancak dünyada bizi bulamayacakları hiç bir şirket hiç bir yer yok.
You always liked a pipe dream, Aaron, but there is no co-op, no place on Earth where they won't find us.
Hep senin hatan olacağını düşünürdüm. ama, değilmiş.
I always thought it would be your fault, but... it's not.
Geriye dönüp bakınca, hep bir terslik var gibiydi.
When you think about it, it's always been, uh, a little bit off.
Daha sonra ellerimi yıkamaya hep dikkat ettim.
I was really careful to wash my hands afterwards.
Hep şikâyet ederdi.
Always complaining.
- Hep dikkatliyimdir.
- Always careful.
Okulda hep başarılı oldun.
You're good at school.
Babamın hep dediği gibi, "Her şeyin bir nedeni vardır."
Like my dad always said, "Everything happens for a reason."
Bruce'un hakkını verecek olursam çocuklar doğduğunda hastaneye ilk gelen hep o olmuştur.
But to come to Bruce's mild defense, he was always the first person at the hospital when the kids were born. You know, or at least the second.
Biraz plansız hareket etmem hep istediğin bir şey değil miydi?
Didn't you always want me to be more spontaneous? - Hmm?
Hep istediğim seviyelerde ticaret yapabilirdim.
I could trade at the level I've always wanted.
Bundan sonra çöpü çıkarırken hep annem aklıma gelecek.
I'm never gonna be able to take out the garbage without thinking about her.
Hayat hep seçimlerden ibarettir.
Life is all about choice.
Hep böyle ciddi miydin sen?
Were you always so serious?
Bugüne kadar hep ithalatçı konumundaydın, ama bu iş farklı.
You've always been an importer, but this is something new.
Sonunda hep geri döndüm.
I always come back.
- Kanepede sızıp kalırdın hep.
You could always sleep sitting up.
Ne zaman bir şey kırıp dökse arkasını hep ben topladım.
I've always had to pick up the pieces after he's broken them.
- Hep böyle diyorsun.
- You keep saying that.
John duygularını anlatmakta hep güçlük çeker, ailece böyleler.
John has a hard time talking about what he feels, his whole family does.
– Durum hep öyle.
Things are always.
hepsi 500
hepsi burada 182
hepimiz 265
hepsi bu 3203
hepsini 400
hepiniz 624
hepsi yalan 92
hepinizi seviyorum 27
hepsi bu kadar 752
hepsi benim 57
hepsi burada 182
hepimiz 265
hepsi bu 3203
hepsini 400
hepiniz 624
hepsi yalan 92
hepinizi seviyorum 27
hepsi bu kadar 752
hepsi benim 57
hepsi bu mu 684
hepsi senin 86
hepsi senin olsun 16
hepsini istiyorum 28
hepsine 52
hepinizi 32
hepsi o 61
hepimizin 38
hepsi mi 80
hepsi doğru 60
hepsi senin 86
hepsi senin olsun 16
hepsini istiyorum 28
hepsine 52
hepinizi 32
hepsi o 61
hepimizin 38
hepsi mi 80
hepsi doğru 60