Yalnız değil tradutor Inglês
2,247 parallel translation
Koşarak kaçıyor ve yalnız değil.
She's on foot and she's not alone.
Bu sefer yalnız değil, Onunla birlikte bende savaşacağım.
He's not alone this time, I'll also wage war along with him.
Ancak artık o yalnız değil.
Look, she's not single anymore.
Yalnız değil.
He's not alone.
Yalnız değil, sen varsın.
He's not alone, he has you.
Yalnız değil miydim? Eğer sıvışıp birilerini öldürmeye gitseydiniz bunu bilirdiniz. Kendimle beraber miydim?
I wasn't alone, I was with myself?
Bilmiyorum ama oysa, yalnız değil.
I don't know, but if it is, he's not alone.
Karın geldi, yalnız değil.
Yeah, your wife's here. She's not alone.
Kusura bakma, o yalnız değil, Repede.
Sorry. I shouldn't have said "alone", Repede.
Fakat burada yalnız değil.
But it's not alone up here.
Ama o, bu yamaçta yalnız değil.
But he's not alone on this hillside.
Ve yalnız değil.
And it's not alone.
Yalnız değil, Sebastian.
Leave her alone, Sebastian.
Burada bir süreliğine yalnız kalmanda sorun yok, değil mi?
You okay alone here for a while?
Hayır, bu... Aramızda bir bağ var ve bu sadece ikimiz de yalnızız diye değil.
Well, no, it's just we have this connection and it's not just because we're both lonely- -
Giydiğim karalar değil yalnız, sevgili annemiz, adetlere uyarak tuttuğum matem değil, iniltiler, sel gibi gözyaşları değil, dertli, kederli bir görünüş değil, takma, uydurma bir yüz değil, benim gerçek halimi anlatacak.
'Tis not alone my inky cloak, good mother, nor customary suits of solemn black, together with all forms, moods, shapes of grief, that can denote me truly. These indeed seem, for they are actions that a man might play.
Şimdiye dek kimseye söylemedinizse bunu, yalvarırım, söylemeyin yine kimselere, bu gece de ne olursa olsun, aklınızda kalsın yalnız, dilinizde değil.
I pray you all, if you have hitherto conceal'd this sight, let it be tenable in your silence still, and whatsoever else shall hap to-night, give it an understanding, but no tongue.
Utanmalı değil miyim şu oyuncudan ki, sadece bir oyunda, bir acının gölgesinde yalnız,
Is it not monstrous that this player here, but in a fiction, in a dream of passion,
Bunu yalnız yapamayacağımızı biliyorsun, değil mi?
But, you know what? We can't do it alone.
Geceyi yalnız geçirmesini istemeyiz, değil mi?
Yeah, we wouldn't want that, would we?
Şerif Hank yalnızca saygınızı değil, aynı zamanda takdirinizi de hak eden biri.
Sheriff Hank is a good man who deserves not only your respect, but your admiration.
Hey, ve yılbaşında, yalnız olacak, değil mi?
Hey, and for Christmas, you'll be alone, right?
Yalnız bu Bay Clayton ile alakalı değil tamamen sizinle alakalı.
[ It has nothing to do with Mr. Clayton and everything to do with you.
Yalnız bir kadın için zor olmalı, değil mi?
It must be tough out there for a single mom, right?
Aynı şey değil ama. Yalnız kalmaktan bahsetmişken Tess'le aranız nasıl?
Speaking of... being alone... how are you and Tess doing?
Ama büyük buzda yalnız değil. Kutup porsuğu, batıl inanç ve korkuda gizlenmiş, Kamçatka'nın gizemli kış koşullarına mükemmel derecede uyum sağlamış bir hayvandır.
they've come thousands of miles to this crossroads between europe and asia.
Yalnız artık o şey, iyonik füzyon çubuğu değil, değil mi?
Except it's not an ionic fusion bar, is it? I'd worked that much out.
- Kalanlar da hasta. - Yalnız yolculuk etmen güvenli değil.
It's dangerous to travel alone.
Hayat kolay değil Eve, ama bunun anlamı yalnız kalacaksın demek değil.
Life isn't easy, Eve, but none of it means you've got to be alone.
Faezeh Hanım yollar tekin değil, yalnız gitmeyin.
Miss Faezeh... it's not safe for you to go out alone.
Onu yalnız bırakmak için Her şeyi yapıyorsun değil mi?
You're doing everything you can to isolate her,
Yalnız öleceğiz, değil mi?
Whoa. We're going to die alone, aren't we?
Yalnız bu da değil.
i'm telling you
Buraya yalnız geldiğimizi düşünmüyorsun değil mi?
You don't really think we came here alone, do you?
Yapma Tripp, sen de biliyorsun ki bütün gece yalnız olmamız hoş değil.
Come on, Tripp. You know it's not a good idea for us to be alone all night.
Değmeyen yalnız o değil.
- She's not worth our time. - She's not the only one.
Yalnız başına bir saniye bile duramıyorsun değil mi?
You can't stand to be alone for a second, can you?
Yalnız o değil!
He's not the only one.
Yalnız takılmakta ne kadar usta olduğumu biliyorsunuz, değil mi?
You know how I was always the best at being single?
Yalnız kalmayı çok isterim ama burası hiç rahat bir yer değil.
I'd love to be alone with you, but this is not very cosy.
Tüm bunların yaşanması sana göre doğru değil farkındayım ama bir kaç sonra torunun babası olacağım ve ve sen hakkımda ne düşünürsen düşün uzun süre onu yalnız bırakmayacağım.
The way this whole thing happened, I-I know it's not by the book, but in a few months, I'm going to be the father of your grandchild, and I'm going to be around a long time, no matter what you think of me.
İmkansız. Yalnızca duyularımız değil duygularımız da mı bağlanmış?
Impossible... too?
Yalnız da değil.
He's not alone.
Sorun değil, Zeca beni yalnız bırakmadı.
Relax, Zeca kept me company.
Ama gecenin bu saatinde bir kadının yalnız başına dolaşması güvenli değil.
But it's dangerous for a woman to walk alone at night. Escort me.
Avenuel Oteli için hedefimiz, dünya turizm sektörününde liderliğe oynamaktır. Yalnızca Koreli değil, tüm konuklara hizmet başlıca amacımız, .. tabii ki modern teknikler ve güleryüzlü personelimizle.
Our purpose here in Avenuel Hotel is to be the leading force in the worldwide tourist industry, accommodating not only Korean but also international distinguished guests, with the most modern facilities and great personal service.
Yalnız sen ve ben değil vatandaşlarımız da bekledi.
It's not just about you and me, but the aspirations of countless of our comrades
Yalnız bu değil.
It's not just that.
Tatlım, yalnız yatmak istiyorsan benim için sorun değil.
Hey, honey, it doesn't bother me if you wanna sleep alone.
Buna gerek yok, yaptığımız şey yalnızca sana özgü bir iyilik değil.
It's awfully kind of you, but you know we're not doing you a personal favor that you have to repay.
Yalnız benimle değil.
Not just of me.
yalnız değilsin 86
yalnız değilim 65
yalnız değilsiniz 18
yalnız değiliz 23
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
yalnız değilim 65
yalnız değilsiniz 18
yalnız değiliz 23
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değil mi dostum 28
değil mi anne 66
değil miyim 77
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi canım 39
değil mi dostum 28
değil mi anne 66
değil miyim 77