Yalnızca tradutor Espanhol
31,086 parallel translation
Obama yalnızca Büyükelçi'sine çekimser kalmasını söyleyecek.
Obama solo tiene que decirle a su embajador que se abstenga.
Yalnızca bir acil servisin önüne bırakmalıyız.
Solo tenemos que dejarlo en Sala de Emergencias.
- Yalnızca bana...
Solo dame...
FBI'ın siber güvenlikle ilgisinden yola çıkarak yalnızca yorum yapabiliriz. Bu tarife uyan adam 9 Mayıs saldırısıyla bağlantısından dolayı aranıyor olabilir.
Debido a la participación de la División Cibernética del FBI, solo podemos especular que el hombre del retrato podría ser buscado por los infames ataques del Cinco / Nueve.
Yalnızca bir şeyi çözmeye çalışıyorum.
Solo intento averiguar algo.
Sürekli, yalnızca kendine güvenebileceğini söylerdin.
Llevo toda tu vida diciéndote que solo puedes confiar en los tuyos.
Şimdi yalnızca ikimiz varız, bu yüzden kavga etmeyelim, olur mu?
Pero en este momento somos sólo tú y yo, así que no peleemos, ¿ de acuerdo?
Yalnızca buldukları kameraları devre dışı bıraktılar.
Sólo consiguieron las cámaras que pudieron encontrar.
Oyun için kullanılmıyor yalnızca.
- Sí. No es sólo para los juegos.
Bu acil hat yalnızca sulandırılmış bira seven motorcuları dinliyor.
Esta línea solo muestra Renacidos - bebiendo cerveza.
Kış gündönümüne yalnızca dört gün kaldı.
Solo tienes cuatro días
Senin buraya çalışmaya gelirken hissettiğin dehşeti ben yalnızca hayal edebilirim.
Sólo puedo imaginar la agitación debe sentir venir a trabajar aquí.
"Yalnızca gerçek aşkla dolu bir kalp geçebilir."
"Solo un corazón lleno de amor verdadero puede pasar"
- Avrupa'da olmadığımızdan yalnızca bir saatim var.
No es Europa, por lo que sólo consigue una hora.
Onlar yalnızca kendilerini düşünen bir kitle.
Son una panda de ególatras.
Belki de kadınlar onun için yalnızca bir araçtı.
Tal vez las vio como herramientas.
Bakmak serbest ama yalnızca ben dokunabilirim.
Vosotros podéis mirar pero solo yo puedo tocar.
Tahribatın yalnızca kan akrabası gidebilir, Ve o seni uyanma anlamına gelirdi. Ve seni ve ile gelen tüm tiyatro getirerek.
Solo puede pasarse a un familiar de sangre, y eso significaba despertarte y traerte a ti y a todo el drama con el que vienes de vuelta a su vida... una vida que finalmente prosperaba sin ti.
Ben yalnızca onu hayata hazırlamaya çalışıyorum.
Solo intento prepararlo para el resto de su vida.
Yalnızca gerektiğinde sesimi yükseltmek için bir huy edinmeye çalışıyorum ve bu sesimi yükseltmek için olan durum fırsatları pek sık değildir ama sen sabrımı sınıyorsun ve bunun üstüne de hala arabamı elinde tutuyorsun.
De levantar la voz sólo cuando es necesario, Y no es a menudo hasta la ocasión en que me hace levantar la voz, y está poniendo a prueba mi paciencia, y encima de eso, Usted todavía tiene mi coche,
Yalnızca vücuda ilk olarak lektini almak tedaviyi etkisiz kılar.
Tienes que tener primero las lectinas en tu torrente sanguíneo para que la cura se vuelva... inefectiva.
Dul Puddleston kemoterapisine yalnızca on dakika gecikti!
¡ la viuda Puddleston solo llega diez minutos tarde a la quimio!
- Yalnızca Alman sessiz filmleri izlerim.
- Solo veo películas alemanas mudas.
Bakış açın var ve yalnızca sen yazabilirsin.
Tiene un punto de vista. Y solo tú puedes escribir sobre eso.
Yalnızca ameliyat 6 haneli rakamlara mâl olur.
La cirugía sola costará bien en las seis cifras.
düzeltmek için bir şey yok olurdu, yalnızca hayvan tutsaydı kontrol altına çağırıyor.
- No habría habido nada que arreglar, Si sólo pudieras mantener tus impulsos animales bajo control.
Bu Lich Kings kalbin bir parça, ve yalnızca bir büyücü tarafından kullanılabilir güç bu.
Es un pedazo del corazón de los reyes de Lich, Y su poder sólo puede ser utilizado por un nigromante.
Fakat Rick Wakeman projenin fazla iddialı olduğunu düşündü çünkü albüm yalnızca dört şarkıdan oluşuyordu. Şarkıların ortalama uzunluğu ise 20 dakikaydı.
Pero a Rick Wakeman le pareció un tanto pretencioso porque era un disco doble, con solo cuatro canciones de unos 20 minutos cada una.
Yalnızca bir iş fırsatı değildi, Tony.
¡ No era solo un negocio, Tony!
Yalnızca geçici bir başarısızlık olur.
Solo un revés temporal.
Yalnızca işimizin doğasını tam anlamıyla açıklayabildiğinden emin olmak istiyorum.
Solo quiero asegurarme de que has explicado con precisión la naturaleza exacta de nuestro trabajo.
Sizi partiye götürürdüm ama yalnızca resmi kıyafet giyiliyor.
La llevaría a la fiesta, pero es de etiqueta.
Sanki yalnızca ikinizin anlayabileceği gizli bir dili konuşuyor gibisiniz.
Es como si hablarais... algún tipo de idioma secreto que únicamente los dos podéis entender.
Yalnızca sapma vardır.
Solo hay desviación.
Erkeklerin hayatıma yalnızca iki konuda katkıda bulunabileceğini öğrenecek kadar gördüm geçirdim.
He existido el tiempo suficiente para saber... que los hombres sólo pueden hacer dos contribuciones a mi vida.
Yalnızca beni hastaneden eve market poşetinde götüren bir kadın verdi.
Él sólo me dio una señora que me llevó a casa desde el hospital En una bolsa de Blockbuster Video.
Yalnızca Max'i getirmeni mi söylediler, yoksa kimi istersen getir mi dediler?
Hey, te dijeron que acaba de llegar a Max, O era más bien un "traer cualquiera"?
Yalnızca benim karım değil.
No es sólo mi esposa.
Aynı anda yalnızca bir karışıklığı düzeltebilirim, Claire.
Solo puedo arreglar líos de uno en uno, Claire.
Yalnızca iki gündür buradasın.
Solo llevas aquí dos días.
Lütfen, yalnızca tek bir resim.
Por favor, solo una foto.
Neden yalnızca kendim olamıyorum?
¿ Por qué no puedo ser yo y ya está?
Şu ana kadar seni yalnızca uzaktan seyrettim.
Hasta ahora, solo te he visto desde lejos.
Doğrusu, Paige için yaptıklarınız için elimden yalnızca teşekkür etmek gelir.
Honradamente, solo puedo darte las gracias por todo lo que has hecho por Paige.
Onları yalnızca günbatımında görebilirsiniz.
Sólo puedes verla al atardecer.
Yalnızca Işık Kılıcını bulman için.
- que encuentres la espada. - De acuerdo.
Buna karşı yalnızca son Xiqi umut ediyor.
Solamente Xiqi es la última esperanza que se le opone.
Ama yalnızca ikimiz kaldık.
Sólo quedamos dos ahora.
Yalnızca oturuyorum.
Solo aquí sentada.
Ian ise yalnızca ofisimdeki bir aptal.
Ian era sólo un pasante idiota en mi oficina.
- Yalnızca bu vardı.
Él era el único ahí.
yalnızca bir dakika 19
yalnız 545
yalnızlık 55
yalnızım 166
yalnız mısın 235
yalnız yaşıyorum 22
yalnızdım 64
yalnız mısınız 41
yalnızsın 42
yalnızız 36
yalnız 545
yalnızlık 55
yalnızım 166
yalnız mısın 235
yalnız yaşıyorum 22
yalnızdım 64
yalnız mısınız 41
yalnızsın 42
yalnızız 36