English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Francês / [ B ] / Bılıyor

Bılıyor tradutor Francês

1,177 parallel translation
İskele kıskaçları bırakılıyor, iskele babaları, nete.
Déverrouillage des crampons d'amarrage effectué.
Oyuk uzay muhakkak bir iz bırakıyor olmalı.
Le pliage de l'espace devrait laisser un résidu.
Zeyna şu kılıçla ne yapmak istiyor olabilir? - Onunla Prometheus'u serbest bırakmayı planlıyor.
- Elle veut libérer Prométhée.
B-26 bloğu sırayla açılıyor. Ve şu Ritsuko da nerde şimdi?
Mais où est passée Ritsuko?
İkinci tutacaklar bırakılıyor.
Libérez la seconde fixation.
Barselona'yı düşmanın ellerine bırakıyor, ölmek için buraya geliyorsunuz.
Vous laissez Barcelone entre les mains de l'ennemi et vous venez là pour vous faire tuer!
Uzmanlar savcının kazanacağından çok emin. Davalı avukatı Rebecca Frazen, iki yıl önce bilinmeyen nedenlerle avukatlığı bıraktığından beri ilk kez mahkemeye çıkıyor.
Les experts sont presque sûrs que les arguments de l'accusation prévaudront car l'avocat de la défense, Rebecca Frazen, n'avait plus plaidé depuis son départ du barreau il y a deux ans pour des raisons inconnues.
Zarlar atılıyor, bıçaklar çekiliyor
Les dés sont lancés Ies poignards dégainés
Çocuk sadece iz bırakıyor.
L'enfant vient de quitter les pistes.
Bu nasıl anne, kızını yalnız bırakıyor demezler mi?
Une mère ne peut laisser sa fille...
Annesi nasıl onu burada tek başına bırakıyor bilmem ruh hastalıkları bölümünden sık sık kaçıyor.
Comment sa mère peut la laisser vivre seule ici? Elle s'est échappée plusieurs fois de l'HP.
ISN tedbiri elden bırakmıyor.
L'ISN joue la prudence :
bıçağım yükseliyor... içinden... hoşnutsuzluk yosunu arayan ruhumun akvaryumu yakalanmış olmalı, böylece aşk kayalığının dibinde yatıyor ve bereketli kumlar
l'aquarium de mon âme, à la recherche du laminaire du mécontentement, qu'il faut cueillir pour que les profondeurs de l'amour attendent sur... une grève fertile les graines de l'affection de Grilka.
Twickenham'ın söylemeye çalıştığı şey, bu ayrılık kalbin içini parçalıyor, tıpkı Ajax'ın korkusuz bıçağının şeyin bağlarını...
- Les adieux sont... Twickenham veut dire que la séparation transperce le cœur comme la lame redoutable d'Ajax a transpercé les ligaments...
Evvela, herkes silahını bırakıyor.
D'abord, jetez vos armes l'un et l'autre.
Tekrarlıyorum, General Radek serbest bırakılıyor.
le général Radek vient d'être libéré.
"IRA'nın Ateşkes Açıklaması" Ancak Protestan esnaf... mahkumların hemen serbest bırakılmasına karşı çıkıyor.
"Cessez-le-feu Déclaré par l'IRA" Les porte-paroles des protestants... se sont cependant opposés à toute libération immédiate de prisonniers.
Uzay'lılardan bir mesaj, hiç delil bırakmadan sizi babanızla sörf için galaksinin merkezine götüren ve bir saniye sonra geri getiren sihirli bir makine ile sonuçlanıyor!
Un message des extra-terrestres aboutit à une machine magique... qui vous expédie au c œ ur de la galaxie... surfer avec papa, et une fraction de seconde plus tard... vous ramène ici, le tout sans une ombre de preuve?
Uzayı katlıyor. Böylece A ve B noktası aynı uzay-zamanda var olur.
Il plie l'espace, de sorte que les points A et B coexistent dans le même espace-temps.
Birileri hep bir sonraki dünyaya açılan kapıyı açık bırakıyor gibidir.
Comme si la porte était ouverte sur l'autre monde.
... ilk kez bir FBI hukuki ataşeliği açılıyor... ve yine ilk kez ABD ile Rusya ortak bir polis operasyonunu yürütecekler.
L'ouverture d'un bureau du F.B.l. à Saint-Pétersbourg inaugure la coopération américano-russe dans la lutte contre le crime.
Richard bana fırsat bırakıyor, nefes alacak fırsat.
Richard me laissera de l'espace. Je pourrai respirer.
Bana inan... su aşağıdaki kadar soğuk olunca... vücudunun her yerine... sanki yüzlerce bıçak saplanıyor.
Croyez-moi... quand l'eau est aussi froide qu'ici en bas, c'est comme mille coups de couteau dans le corps.
Ya da en büyük eşek şakası Tanrı'nın kendisi mi? Seni asılı bırakıyor.
Ou bien Dieu, le farceur suprême, nous laissera-t-il en plan?
Her yıl milyonlarca insan sigarayı bırakıyor.
Des millions de gens arrêtent de fumer.
Teğmen Brooks ihmalkar. O malzemelerini kamarasında yattığı yerin etrafına bırakıyor ve elbiselerini yere atıyor.
L'enseigne Brooks laisse traîner par terre équipement et habits.
Sakinleştirici ilkel beyni devre dışı bırakıyor olmalı.
Avec assez de sédatifs, l'esprit primitif doit se retirer.
Haftaya hastaneye yatıyor ve sizin onu ziyaret etmenizi çok arzu ediyor. Ama bırakalım bunları.
Il rentre à l'hôpital bientôt et aimerait que vous alliez le voir.
Başkan Yardımcısından gelen beş sayfalık bilgi notunda 1967'ye kadar başarmamız için baskı yapılıyor.
La note de L.B. J... nous poussant à le faire d'ici 1967.
Biri pencereyi açık bırakmış, ki bu kuşların nasıl içeri girdiğini açıklıyor.
La fenêtre était ouverte. C'est par là que les oiseaux ont dû entrer.
Wittlesey artık "B" bölümünde çalışıyor.
Wittlesey bosse à l'unité B.
Ve böylece Memur Barbrady görevi bırakarak ayrılıyor, ve South Park bundan böyle bir süreliğine polis memuru olmadan idare edilecek.
Donc, l'officier Barbrady laisse son poste vacant et South Park va se retrouver quelque temps sans police.
Bu da bize kiliseye gitmek ve evlenmek için sadece 15 dakika bırakıyor.
Ca laisse 1 5 minutes pour aller a l'eglise et les marier.
Eski alışkanlıklar zor bırakılıyor.
Les vieilles habitudes sont coriaces.
Beni hiç bırakmıyor.
Je l'ai tout le temps sur le dos.
Bunu bay Balkan'a gönderin Ritz'de kalıyor, B-A-L-K-A-N.
Pour M. Balkan, au Ritz.
Mafia kuryesi üzerinde 20 kiloyla yakalanıyor,.. ... aynı gün kefaletle serbest bırakılıyor.
Des mafiosi... pris la main dans le sac avec 20 kilos... libérés sous caution dans la journée même.
Beni, vajinamın patlayıp, bebeğimin dünyaya gelecek olması gibi, bir ton dertle bırakıp ayrılıyor.
Il me laisse toute seule avec cette affreuse angoisse... bientôt mon sexe va se dilater et je vais expulser le bébé de mon corps.
Doktor Preeti bütün işini bırakıyor ve burda kalıyor
Vivek ne voulait pas du poste. Et tu l'as laissé partir?
- Tanığı rahat bırakmıyor. Dokuz yıl, Bay Goodman.
Neuf années, deux enfants.
Malcolm, hiç bir gücü olmayan bir sanat tarihçisi, o ateş toplarından ve bıçaklardan geçip mesajı yazmayı başarıyor.
Alors que Malcolm, un historien de l'art qui n'a absolument aucun pouvoir, a pu éviter les boules de feu et les lames pour inscrire son message.
- Sipowicz, kapıcıyı bıçaklayanı arıyor.
C'est l'interrogatoire!
Çünkü, iyi arkadaşımın kız arkadaşı sadece bakınmıyor harekete geçmeyi planlıyor ki, bu da beni çok zor bir durumda bırakıyor.
La copine de mon pote ne fait pas que regarder les mecs, elle passe à l'action, ce qui me met dans une position délicate.
Koç, takımı bırakıyor diye arkadaşların üzüldü. Ben de bir şey yapıyorum.
L'entraîneur abandonne son équipe, tes amies sont embêtées... j'essaie de faire quelque chose.
Neden katil Maureen'in resimlerini bırakıyor?
Pourquoi l'assassin laisse ces photos?
Bu durum bize bir manevra yapmak için bir şans bırakmıyor ve sonunda Ruslarla birlikte savaşa sürüklenmiş olacağız.
ça tue toute marge de manœuvre. Et l'inévitable réponse soviétique nous forcera à la guerre.
Pekin'deki Amerikan Elçiliği önünde düzenlenen bu benzeri protestolar nedeniyle birçok insan B.M Ticaret anlaşmasının gerçekleşeceğine inanmıyor.
Les manifestations à l'ambassade de Pékin... pourraient annuler l'accord... avant la signature.
B.M, suikastı senin işlediğine inandırmaya mı çalışıyor?
Elle vous met l'assassinat sur le dos pour porter atteinte à l'ONU?
Sizi benden asayı almaya ikna eden bu adam ülkeyi tamamen savunmasız bırakmayı planlıyor.
L'homme qui vous a persuadés de me retirer le sceptre afin de laisser l'Etat sans défense.
Eski alışkanlıklar zor bırakılıyor. - Ya da seninkiler, hiç bırakılmıyor.
Je vois qu'on ne peutjamais se débarrasser de ses vieilles habitudes.
Ve sen daha gideceğin yere varmadan... iki çingene bir duvarın arkasına çekip seni... biri kalbini kavrarken... diğeri de ciğerine bir bıçak saplıyor sanki.
Et quand ils t'y emmènent avant que tu y sois... c'est comme si 2 gitans te coinçaient derrière un mur... et pendant qu'un prenait ton coeur... l'autre enfonçait un couteau dans ton foie.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]