Dolu değil tradutor Francês
683 parallel translation
Burası huzur dolu değil mi?
N'est-ce pas paisible ici?
Tavandan başlayabilirsin. Sadece orası dolu değil.
Commencez par le plafond, c'est le seul endroit dégagé.
Ayrıca senin başında talaş tozuyla dolu değil.
De plus, ta tête n'est pas remplie de sciure.
Nick, bu tabanca dolu değil.
Ce revolver n'est pas chargé.
- Ben dolu depoyla en fazla 11 km giden bir araba gibiyim, senin depo da dolu değil zaten.
- Je suis comme une voiture... qui ne donne que 10 km par réservoir, mais tu n'as pas de réservoir plein.
Dünya onun gibi iyi yürekli insanlarla dolu değil.
Le monde n'est pas plein d'hommes bons comme lui.
- Dolu değil, değil mi?
- Il n'est pas chargé, dis?
Dolu değildir, değil mi?
Il est chargé?
Dolu değil ve Baines emniyet kilidini açık tutuyor.
Il est pas chargé, et Baines a mis le cran de sécurité.
Bu sabah sen Brewster'a giderken dolu değil miydi? Bakmadım.
Il n'était pas plein quand tu l'as prise ce matin?
Sandığın gibi her zaman acıyla dolu değil.
Elle n'est pas faite que de débauche.
- Tüfek hep asılı durur. Zaten dolu değil.
- Il n'est même pas chargé.
Dolu değil.
Il est pas chargé.
Dolu değil.
Il n'est pas chargé.
- Dolu değil.
- Il n'est pas chargé.
lndio senden... Dolu değil.
Indio te veut... ll n'est pas chargé.
Yollar Kesselring'in askerleriyle dolu değil miydi?
Les routes n'étaient pas pleines de troupes allemandes?
Evet Guy, huzur dolu, değil mi?
Oui, Guy, c'est paisible ici.
Bu iftira dolu yazıya göre siz ve mösyö arasındaki durum iyi değil bu olayıda kabul edecek miyiz?
Si, comme l'implique cet article, il semble que vous et monsieur ne soyez pas en bons termes, faut-il également l'accepter comme un fait?
5 sentlerle dolu bir burnun olmasını istersin, değil mi?
Tu aimerais bien avoir un nez pareil rempli de pièces, n'est-ce pas?
Garip bir yerdir. Sizce de öyle değil mi? Tarihi eserlerle dolu.
Cette ville est étonnante, vous ne trouvez pas?
Deli dolu bir adam değil mi?
Eh bien! Il est rafraîchissant, ce garçon, n'est-ce pas?
İlk sürüyü getirmek için yırtındım. Şimdi kasaba... hayvanla dolu ama hiçbiri benim değil.
Maintenant, les bœufs sont partout et je n'en ai pas un.
Evet, baba Van Cleve. Yediğimiz her bir parça bifteğin Bay Strable'nin bir dolu imalathanesinin birinden geldiğinin farkında değil misiniz?
Chaque morceau de boeuf que nous absorbons vient de l'une de ses fabriques.
Konuklarla dolu bir evde davet vermek doğru değil.
Je suis débordée avec tous ces d'invités.
Duygu dolu, ama bu duygu mutluluk değil.
C'est bien émouvant mais pas très gai.
Şişeyi görüyor ve dolu olduğuna dikkat ediyorsun, değil mi?
Vous voyez cette bouteille? Vous notez qu'elle est pleine?
Oysa eşyalarla dolu bir evi devralmak o kadar da kolay değil.
Pour une maison meublée, c'est moins facile!
Sürprizlerle dolu biri, öyle değil mi?
Une fille imprévisible.
Hep rahat, bolluk dolu bir hayat sözü vermiştim, değil mi?
Je t'ai promis une vie large et sans soucis.
Deli dolu biriydi, değil mi?
Un garçon assez sauvage, hein?
Önemli değil. Aklınızın dolu olduğunu biliyorum.
Ce n'est rien, je sais que vous êtes très occupé.
Ama gaz dolu odalarda olmaz, sadece tehlikeli değil aynı zamanda aptalca!
Mais pas quand il y a du gaz. C'est dangereux et sot!
Duygusallaşıp, gözlerin dolu dolu olması güzel, değil mi?
Un peu de sentiment, ça fait du bien!
Dolu bile değil.
Il n'était sans doute même pas chargé.
Artık neredeyse bilincim yerimde değil. Ve bu resimler bir rüyaymış gibi geliyor bana, berraklık dolu.
Désormais, j'ai difficilement conscience de moi-même et Ies images me viennent comme dans un rêve, a vec une lucidité terrible,
Hayat küçük problemlerle dolu, değil mi?
La vie est pleine d'aléas.
Dolu taşıyorsun, öyle değil mi evlat?
Vous avez amené l'artillerie, mon garçon.
İnsanlar boğuluyor! Bu tekne dolu değil!
Ces gens se noient!
Bir biraz garip değil mi? Bütün valiz çorap dolu..
Dis donc, t'as pas peur que ça paraisse un peu bizarre, toutes ces chaussettes?
- Pek bir şey değil, insan kanına doyum olmadığını bilen, açlıktan gözü dönmüş kurtlarla dolu bir çukur.
C'est bien peu. Simplement une... fosse remplie de loups à moitié morts de faim et entraînés pour apprécier le saveur du sang humain.
Çok fazla değil ama eski ve kurt dolu.
C'est bon. C'est plein d'asticots!
Sakın söyleme. Dolu olduğunu bilmiyordun, değil mi?
Tu ne vas pas me dire maintenant que tu pensais qu'il était vide?
Hayat sürprizlerle dolu, değil mi?
On en apprend tous les jours!
Bu benim hatam değil. Elektrikçilerle dolu bir aileden geliyorum.
Je suis d'une famille très électrique
Sevgi dolu ya da değil, hayatın saçmalığı devam ediyor,... ve kimse Birinci Sahne'de ne olduğuyla ilgilenmiyor.
Oublier, ne pas oublier... La farce de la vie court comme une bestiole apeurée et le public ne se soucie plus du premier acte.
Çok güzel değil mi? Tipik bir İngiliz kır yeri sevgi dolu bir el tarafından yapılmış.
Un paysage typiquement anglais, peint amoureusement.
Bu çocuklar için normal sayılabilecek bir oyun değil. Böyle dengesiz, nefret dolu oyunlar.
Il n'est pas normal que 2 enfants s'inventent des histoires sentimentales de ce genre.
Buraya ayılar için dolu geldim, tavuklar için değil.
Et j'en ai bien plus encore. Je ne viens pas pour des prunes.
Hayat dolu oğlumuz hakkında bir şeyler bilmek istersin, değil mi?
Vous voulez bien qu'on parle de notre bambin?
Şaka yapıyor olmalısın, dolu bile değil!
C'est une blague. Il est vide.
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değildim 75
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değil miyim 77
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değildim 75