Her neredeyse tradutor Francês
1,645 parallel translation
Ama parazitimiz ışığa duyarlı... yani Tom her neredeyse, karanlık olmasını tercih edecektir.
Ce ver est sensible à la lumière. Où qu'il soit, Tom va donc essayer de s'en protéger.
Kurt her neredeyse, artık kontrol onda değil.
- Où qu'il soit, il a perdu le contrôle.
Her neredeyse, gitmemiz lazım.
Où que ce soit, on y va.
Şu an her neredeyse yemin ederim, yaptığı şeyden memnundur.
Où qu'elle soit maintenant... je te jure qu'elle se réjouit de l'avoir fait.
Terör her neredeyse....... onu bul ve yok et.
je pourchasserai les terroristes d'où qu'ils viennent.
Tabi orası her neredeyse.
Quoi qu'il en soit.
Her neredeyse, onun ikili ajan olmadığını biliyorum.
Où qu'il soit, ce n'est pas un agent double.
Pekala, her neredeyse başının çaresine bakıyordur bilirsin.
Je suis sûr qu'elle va bien, où qu'elle soit. Tu vois...
Steven her neredeyse, eminim orası ona daha uygun.
Où que soit Steven, je crois qu'il y est mieux qu'ici.
ve her neredeyse, Sam,... FBI'ın oraya hızlı bir şekilde birini göndereceğini söyledi.
Et où qu'il soit, Sam a dit que le FBI pourrait envoyer quelqu'un rapidement.
Orada, Jack'le el sıkışırken, bir yandan da onun gitmesini engellemek için neredeyse her şeyi verebileceğimi düşünüyordum. Çünkü gitmesine izin vermem zayıflık, başarısızlık, yenilgi belirtisi olacaktı.
Tu sais, j'étais là, en train de serrer la main de Jack et en pensant que je donnerais presque tout pour trouver un moyen de l'empêcher de partir parce que le laisser partir serait un signe de faiblesse, d'échec, de défaite.
Doğru ikna yöntemi ile neredeyse her kapı açılabilir.
Mais avec la persuasion qui convient, la plupart des portes finissent par... s'ouvrir.
Neredeyse her gün bir Yeni Zelandalı soyuluyor.
Et pourtant tous les jours, un Néo-zélandais se fait agresser.
İşteki başarımın sırlarından biri de her zaman herhangi bir şeyi satma yeteneğimdi. Neredeyse her şeyi, neredeyse hemen herkese, her defasında.
un de mes secrets de ma réussite et de mon travail a toujours été mon habilité pour vendre n'importe quoi, à presque n'importe qui et presque n'importe quand.
Neredeyse rap haricindeki her şeyi seviyorum.
J'aime plutôt tout sauf le rap.
Ravenwood geldiğinde neredeyse her şeyimizi kaybediyorduk.
On a quasiment tout perdu après le passage de Ravenwood.
Neredeyse, kamuya ait her santimetrekare evsizlerle dolu bu yüzden taşıtların ilerlemesi mümkün değil.
Presque chaque cm ² de la propriété publique est à la merci des SDF, bloquant les routes et rendant la circulation impossible.
Zamanımız neredeyse dolmak üzere, bu yüzden buna her seansta yaptığımız gibi son verelim.
Bon, on a presque fini, donc finissons cette session comme les semaines précédentes.
Neredeyse her zaman.
Presque toujours.
Bana onun neredeyse öldüğünü söylemiştin tamam mı? Her an ölebileceğini söylemiştin!
Vous avez dit qu'il était presque mort, qu'il était sur le point de crever!
Rachel, neredeyse her şeyi biliyorum.
Rachel, je connais presque toute l'histoire.
Washington'da, yılın neredeyse her günü yağmurlu ve bulutlu olan Forks isminde bir kasaba var.
Dans l'état de Washington sous une couverture constante de nuages et de pluie se touve la petite ville de Forks.
Geçen yıl neredeyse her ay iki yemek oldu.
Presque deux par mois l'an dernier.
Neredeyse her şeyi.
Le plus souvent, oui.
Dün gece Todd ve Owen neredeyse gene karşılaşıyorlardı ve ben de bu maskaralığı daha fazla devam ettiremeyeceğimi anladım ve her şeyi itiraf etmeye karar verdim.
Hier soir... Todd et Owen ont encore failli se croiser, et je me disais. Je peux pas continuer cette mascarade plus longtemps.
Onu geçen gün gördün, neredeyse her şeyini kaybetti, şimdi.
Tu l'as vue l'autre jour et maintenant elle pète les plombs.
Onun bu telefon görüşmelerini yaptığı zaman nerelerde olduğunu kanıtlamak için 16 saatlik yolculuğu boyunca geçtiği yerlerdeki her baz istasyonunun tek tek manuel olarak kontrol edilmesi gerekiyordu. Bu da neredeyse iki hafta alacak bir süreçti.
Afin de pouvoir prouver où elle était quand elle faisait ces appels, chaque tour de téléphonie cellulaire individuelle sur son chemin qui a duré 16 heures, a dû être vérifiée manuellement, ce qui a pris près de deux semaines.
Baban buraya gelmek için neredeyse her yaz Atlantik'i geçerdi. Ancak diğer herkes gibi Londra'nın turistik cazibesine kapılmak yerine zamanını büyükannesi, dedesi, teyzeleri, dayıları ve kuzenleriyle geçirmek için kentin kenar mahallelerine giderdi.
Ton père traversait l'Atlantique pour venir ici presque tous les étés, mais au lieu d'aller dans les zones touristiques à Londres comme tout le monde, il allait en banlieue pour passer du temps avec ses grands-parents, ses tantes,
sehirde bulundugu iki ay boyunca neredeyse her gün sevistik.
Les 2 mois qu'il a passé en ville, on a fait l'amour presque tous les jours.
O yaratık, her ne ise, neredeyse hepimizi öldürüyordu!
Cette créature, peu importe ce qu'elle était, a presque tué tout le monde!
Kör kertenkeleler, neredeyse her yağmur ormanında bulunur.
Caecilians se trouvent dans presque toutes les forêts tropicales.
Eğer yok olurlarsa, her türden besin zinciri kırılır ve bunun etkisi, doğal hayat için neredeyse bir felaket olabilir.
Si elles disparaissent toutes sortes de chaînes de restauration seront brisés et l'effet pourrait être peu court de catastrophique pour la faune en général.
Her yıl dünya çapınca neredeyse bir milyon kişi intihar ediyor.
Environ 1 million de personnes se suicident chaque année dans le monde.
Genelde daha yaşlı bir akrabalarından yardım alırlar ve bu kişi neredeyse her zaman bir ebeveyndir.
En général, un parent plus âgé les aide, le plus souvent un de leurs parents.
Evet, favorilerin hariç neredeyse her şeyin mükemmel.
Oui, sauf ces favoris un peu bizarres.
Kütüphanemdeki, neredeyse her kitabı okumuştur.
Elle a dû lire presque tous les livres de ma bibliothèque.
Öldükten sonra, hayatımla ilgili neredeyse her şeyi unutmuştum.
Après ma mort, j'ai pratiquement tout oublié de ma vie.
Neredeyse her numarayı herkese yaptırır fakat insan kalbine dokunamaz, dostum.
Il peut rouler presque tout le monde, mais il n'a aucune emprise sur le cœur humain, frérot.
Neredeyse her şeyi, mantıklı kılmaya meyilli.
Elle est capable de rationaliser presque tout.
İşte adı her neyse. Sookie'yi bir ceset torbasına koyacaktı neredeyse.
Peu importe son nom, il allait envoyer Sookie à la morgue.
Ve Simon'ın da o gün yaptığı neredeyse her şeyden pişman olduğuna eminim.
Je suis sûr que Simon regrette presque tout ce qu'il a fait ce jour-là.
Her neyse, ışığı bükerek zamanı değiştirebilme üzerine bir teorisi vardı ve neredeyse başarıyordu.
Il avait une théorie sur la courbure de la lumière pour modifier le temps, qu'il a presque démontrée.
Doğru ve neredeyse her şey elektronik. Aynı zamanda içlerinde mikroişlemci benzerleri var.
Oui, et toute électronique contenant un microprocesseur.
Neredeyse her zaman.
Presque sans arrêt.
Her birimizin eğitimi için harcanan para, neredeyse milyon dolar.
Un Marine de reconnaissance coûte en moyenne 1 000 000 $.
İşlem çok uzun zaman önce terk edildi, çünkü tehlikeliydi ve neredeyse her seferinde ısırılan Wraith'in ölümüyle sonuçlanıyordu.
Le procédé a été depuis longtemps abandonné de par sa dangerosité, se terminant la plupart du temps par la mort du Wraith en question.
Neredeyse her sistem etkilendi.
Presque tous les systèmes sont touchés.
- Neredeyse her şeyi kapatmışlar.
- Ils ont tout coupé.
Virüs biliminde neredeyse her şey mümkündür.
En virologie, presque tout est possible.
Neredeyse her zaman tura çıkar.
C'est presque toujours pile.
Mekanik boğa üzerine binmekten neredeyse her şeye kadar.
Pour un tour de taureau mécanique ou pour à peu près n'importe quoi.
neredeyse bitti 135
neredeyse 363
neredeyse geldik 151
neredeyse oldu 27
neredeyse unutuyordum 167
neredeyse bitirdim 17
neredeyse hiç 22
neredeyse hazır 23
neredeyse ölüyordum 31
neredeyse hazırız 19
neredeyse 363
neredeyse geldik 151
neredeyse oldu 27
neredeyse unutuyordum 167
neredeyse bitirdim 17
neredeyse hiç 22
neredeyse hazır 23
neredeyse ölüyordum 31
neredeyse hazırız 19