English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Português / [ Ö ] / Öyle kalın

Öyle kalın tradutor Português

232 parallel translation
Onların kemikleri öyle kalın değil, benim serçe parmağım kadardır.
Os ossos são mais finos que o meu dedo mindinho.
... öyle kalın baldırlar!
Aquelas coxas gordas!
Öyle kalın.
Não se mexa.
Ve öyle kalın.
E deixem-se ficar assim.
Öyle kalın!
Parem com tudo!
Öyle kalın kafalısın ki! Bizi bu utançla başbaşa bırakmasan, için rahat etmez!
Tu não vais aguentar não nos envergonhares a todos.
Öyle kalın. İşte böyle.
Isso mesmo.
Öyle kalın!
Fiquem assim!
Öyle kalın!
Fique assim!
Öyle kalın lütfen.
Não se mexam, por favor.
Öyle kalın.
Não se mexam.
Öyle kalın.
Fiquem.
- Siz ölümlüler, öyle kalın kafalısınız ki.
- Os mortais são tão torpes!
Öyle kalın.
Aguenta.
Yere yatın ve öyle kalın!
Senta-te aí.
Fabrikadaki atık madde kaçağı göldeki fosfatları artırdı ve öyle kalın bir yosun tabakası oluştu ki bataklık kokusu bütün havayı sardı kibar köşklere kadar sızdı.
Uma fuga na fábrica aumentou os fosfatos no lago, e originou uma camada de algas tão grossa que o cheiro do pântano inundou o ar, infiltrando as elegantes mansões.
Lütfen yerlerinize oturup kemerlerinizi bağlayın ve "kemerinizi Çözün" ışığı yanana dek öyle kalın.
É favor regressarem aos lugares, apertarem o cinto de segurança e ficarem sentados até o sinal de apertar o cinto de segurança se apagar.
Haydi, öyle kalın.
Vamos, suspendam.
O halde... Church'ü izleyen, kalın gözlüklü, iri yarı bir adamınız yok, öyle mi?
Então não tinha... não tinha um homem entroncado com óculos grossos a vigiar o Church?
Elini uzatıp seni ardına dek açar ve hep öyle kalırsın.
Chegas e abre-te os braços e tu ficas assim.
Ben sadece gerçeklerin öğrenilmesini istiyorum ve sandıkta kilitli kalırsam, öyle olmayacağının farkındayım.
É só que quero que se diga a verdade... e se estou presa em minha caixa, sei que ninguém o fará.
Ben de öyle, fakat onu yine burada yakalarsam, kedisiz kalırsın.
Também eu, mas se o apanhar aqui outra vez, você fica sem gato.
Ve sen halen kalın kafalı Scot'sun, öyle değil mi?
E tu continuas o mesmo casmurro, não é?
Endişelenme! Bu kadar para ile düşsen bile ayakta kalırsın. Öyle mi dersin?
Não devia preocupar-se com todo o seu dinheiro, aconteça o que acontecer, tem sempre as costas quentes.
Ama senle ilgili bir sorunum olursa, Palmer, seni yakarım Palmer, seni öyle bir yakarım ki, Ross'un seni bulduğu yere geri dönmek zorunda kalırsın.
Mas se tiver problemas consigo, mordê-lo-ei, Palmer, e morderei com tanta força que voltará para onde quer que o Ross o tenha encontrado.
Evet kesinlikle öyle.. Siz burada kalın.
Nem uma.
Kalın öyle.
Porque não se mexem para cá?
Galaksinin bazı bölümlerinde öyle eğlence oyunları gördüm ki bu onların yanında folklor gibi kalır.
Nalgumas partes da galáxia, vi formas de entretenimento que fazem isto parecer uma dança de folclore.
İki yaşında acımasız ve fakir yetimhaneden alınıp acımasız bir asker ve karısına verilir aşırı bir disiplinle karşı karşıya kalır ve öyle de büyütülür.
Adoptada aos 2 anos, de um cruel e pobre orfanato por um rigoroso militar e sua esposa, foi educada com extrema disciplina.
Alberto, daha itaatkârdı. Kaçmazdı. Bir gün, Melekler Duvarının oralarda bir çetenin çocuklarıyla bisiklete binip eve epey geç kalınca ailemi öyle bir merak içinde buldum ki o gün, iyi bir kız olmaya karar verdim.
ele sempre foi o mais obediente. trouxe-me numa bicicleta com um grupo de crianças.
Beş dakika öyle kal, iyi olacaksın.
Fique deitado cinco minutos, e vai ficar bem.
Orada, Tiberius'un kadın, erkek köleleriyle ve kendisiyle öyle hayvani, öyle iğrenç ahlaksız davranışlara maruz kaldım ki tek başına fahişelik, bununla kıyaslandığında, ibadet gibi kalır.
E lá fui submetida a... a actos... tão abominavelmente imundos... em obscenidades tão animalescas... com ele e com os seus escravos, de ambos os sexos, que a mera prostituição, parece uma bênção comparada com o que aconteceu.
Geronimo öyle büyük bir adam ki... Corbett onun kıçını öpmek için anasının omzuna çıkmak zorunda kalırdı.
Geronimo é um homem tão grande, que o Corbett teria que se pôr em bicos de pés para lhe beijar o rabo.
Hele o paraya bir şey olsun... patronum ağzınıza öyle bir sıçar ki... şaşar kalırsınız.
Se alguma coisa acontecer ao dinheiro da coca, o meu chefe... dá cabo de vocês!
Öyle biri ki, yaptıklarının yanında bizimkiler bir hiç kalıyor.
Alguem cujos feitos nos deixam em vergonha.
Kalın öyle.
Esperem aí.
Sadece bunun için değil, onların iyiliği için de. Buradan ayrılmak kalıcı olarak öyle mi?
Não só por... bem, mas também por eles.
Evet, gerçekten. Sizi bilmem ama, ben öyle açım ki bir kalın barsağı tıkayacak kadar yiyebilirim.
Não sei o que acham mas eu estou tão esfomeado que comia até bloquear o cólon.
Kalın öyle!
Não se mexam!
Hayatın boyunca gerçeğe çok yakın yaşıyorsun, öyle ki gözünün kenarında kalıcı bir bulanıklık haline geliyor ve bir şey onu çizgi dışına ittiğinde, bir saçmalık tarafından pusuya düşürülmüş gibi hissediyorsun.
E quando algo a provoca... é como ser atacado de surpresa pelo grotesco.
Bacağını kaldır, öyle kal
Levante uma perna.
Orada insanlar öyle namussuz ki, ya hamile kalırsın ya da hapçı olursun.
A gente de LA é toda corrupta. Podes acabar grávida e na droga.
Ama nasıl kasırgalar patlamadan önce bir sessizlik sararsa gökleri, bulutlar nasıl dona kalırsa rüzgarlar nasıl diniverirse ölü gibi yatan toprağın üstünde ve o zaman yıldırım nasıl patlarsa birden öyle uyanır Pirus'un bir an duraklayan öfkesi.
Mas, como amiúde silencia o céu durante a tempestade... quando o trovão se cala, os ventos não discursam... e o orbe terreno emudece como a morte... e de súbito, a temível trovoada parte os ares... assim também, após a pausa, a vingança dá a Pirro novo afinco... e jamais caíram sobre Marte os martelos de Ciclope... forjados para a eternidade,
Öyle dolu ve kalın ki bir plaj şemsiyesini kaldırabilir.
Está tão forte e espesso que aguenta um guarda-sol.
Uyuşturucu rejimimi çok sıkı bir şekilde uyguluyorum, ve aklım yerinde kalıyor... Ah, bilirsin iyi gidiyor... Amına koyuyum, babanın parasına öyle yakınım ki şu an...
Felizmente, estou a seguir um regime de drogas bastante rígido para manter a mente ágil, e estou muito perto do dinheiro do teu pai.
Abarttığımı sanıyorsun. Beş yıI içinde öyle bir havalanırsın ki uçmamak için ayağına ağırlık takmak zorunda kalırsın.
Pode pensar que estou a exagerar... mas daqui a cinco anos estará tão cheio de si mesmo... que terá de pendurar uma chávena no rabo para apanhar o excesso.
Ve eğer sınıfta kalırlarsa bu onlar için en iyisi olduğu için kalacaklar, öyle değil mi?
Ray, é a pré-escola, e, se tiverem de ficar para trás, será por ser o melhor para eles, está bem?
Onların hepsi uzaylı Mulder, beyaz çizgilerin arasına girince başlarlar,... sahadan çıkana kadar öyle kalırlar.
Todos são extraterrestres. Até pisarem as linhas de giz branco. Até pisarem a relva no campo.
Bacağını falan kıran olursa, bu kez öyle kırıldığıyla kalır.
Se alguém partir uma perna, desta vez vai ficar partida.
Ama eğer dediğimi yapmazsan yemin ederim hayatını öyle... zindan ederim ki şimdiye kadar yaşadıkların yanında tatil kalır.
Mas, se não fizer isso por mim... perturbarei tanto a sua vida... que os últimos anos vão parecer ter sido um paraíso.
İyi bir kadın hep öyle kalır sanma.
Nunca devemos ignorar uma boa mulher.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]