Önemsiz bir şey перевод на английский
513 параллельный перевод
Bu parti gibi önemsiz bir şey için kopardığım gürültü içler acısı, değil mi?
Pathetic, wasn't it, all my fuss and fury over anything as unimportant as this party.
Senin için önemsiz bir şey benim için önem arz edebilir.
A thing of little consequence to you may mean a great deal to me.
Dediğmiz gibi, önemsiz bir şey.
A mere trifle, like we say.
Önemsiz bir şey.
Nothing petty.
Önemsiz bir şey.
It's nothing much.
Önemsiz bir şey.
It's only a small thing.
Ancak önemsiz bir şey, hiç önemi yok.
But it's nothing. Nothing at all.
- Önemsiz bir şey.
- Nothing to it.
- Doğru, önemsiz bir şey.
- That's right, nothing to it.
Benim için çok önemli ama senin için önemsiz bir şey.
It would mean so much to me and so little to you.
Önemsiz bir şey.
It is nothing.
- Önemsiz bir şey.
- It's nothing.
Bir ilahın büyüklüğünü yaşayamadığınız için... ... önemsiz bir şey gibi reddediyorsunuz.
Because you can't experience the greatness of a deity you dismiss it as of no consequence.
Bu kadar önemsiz bir şey için hangi soysuz gelir?
What kind of degenerate comes in for something so minor?
Daha önemsiz bir şey.
That's one of the smaller wheels.
Yarın sabah kahve içmek için oturduğunuzda, kahvenden bir yudum al, sanki senin için gerçekten önemsiz bir şey söylüyormuş gibi konuş onunla.
Tomorrow morning when you're sitting down drinking your coffee, just sip on your coffee, real easy like, and talk to her like what you're saying ain't really that important to you.
- Önemsiz bir şey.
- Nothing important.
Biraz beklemek zorunda kaldım, önemsiz bir şey.
So you had to wait a little, no big deal.
Eğer hızlı davranırsam önemsiz bir şey.
Nothing, if I act fast.
Önemsiz bir şey.
I couldn't do it any differently.
Önemsiz bir şey.
It's nothing.
Önemsiz bir şey.
Oh, a mere trifle.
Önemsiz bir şey için bu ne heyecan!
What a lot of excitement over nothing.
- Bu önemsiz bir şey.
_ That ain't much of a story.
- Önemsiz bir şey.
Nothing of importance.
- Önemsiz bir şey...
Nothing important but...
Doktor, baş ağrısının sinüzite bağlı önemsiz bir şey olduğunu söyledi.
The doctor assures me Lillian just has a slight sinus headache.
Dur. Önemsiz bir şey, gerçekten.
It's nothing, I promise you.
- Dedim ya, önemsiz bir şey.
I told you, it's nothing.
Önemsiz bir şey.
Nothing really.
Böyle önemsiz bir şey üzerinden skandal yaratmaya gerek yok.
I wouldn't create a scandal over something so trivial.
Böyle önemsiz bir şey üzerinden skandal yaratmaya gerek yok.
I wouldn't want to create a scandal over so little.
Oh, önemsiz bir şey.
Oh, triviality.
Evet, işte önemsiz bir şey.
Well, it's nothing.
Tamamen önemsiz bir şey, Warwickshire Porsuk Koruma Alanı.
Somethingcompletely trivial, preserving badgers inWarwickshire.
Onu ofisten 20 yıllığına uzak tutacak önemsiz bir şey.
Some trifle that'll keep him out of the office for 20 years.
Polisin bu kadar önemsiz görünen ayrıntılardan bu kadar çok bilgi... -... edinmesi beni hayrete düşürdü. - Bunda hayret edilecek bir şey yok.
I'm simply bowled over by the amount of information the police have got out of such apparently insignificant details.
Önemsiz diye bir şey yoktur.
Nothing's unimportant.
Evet, bir şey öğrendik. Kadın önemsiz biri değil.
Well, we've learned one thing.
Her gün, tam bir içtenlikle yazarak yanlış bir şey... yaptığımı düşünmüyorum. Hayatın en basit ve en önemsiz sırları gerçekte, herhangi bir giz izinden yoksundur.
I don't think I'm doing anything wrong in writing down daily, with absolute frankness, the simplest and most insignificant secrets of a life actually lacking any trace of mystery.
Sence anneme, Pelle'ye ya da bana bir şey olması da önemsiz mi?
You think it's inconsequential what happens to mum, pelle and me, too.
Şey, bir şey düşünürsen, ne denli önemsiz olursa olsun, mutlaka bana bildir, olur mu?
Well, if you do think of anything, however trivial, you'll be sure and let me know, won't you?
Önemsiz bir şey.
INSIGNIFICANT,
Dille ilgili bir şey, önemsiz kelimeler bütünü.
JUST LANGUAGE. A MERE STRETCH OF WORDS. FOR EXAMPLE,
Şey, dua edilecek bir yer olması onu sandığınız kadar önemsiz kılmaz.
Well, a place to pray is not as trivial as you think.
Önemsiz, eski bir şey.
A frivolous, decadent thing : "The Best of Everything"
"Önemsiz ama legal bir fark yapan şey..." -
What makes a slight legal difference -
Hayatımın geri kalanı boyunca bana bir şey öğretilmişti. Bir adamın geçmeye cesaret edemeyeceği bir çizgi vardır. Onu önemsiz bir memurdan ayıran insanî ve vicdanî bir çizgi.
( Gray ) I think it has taught me, all the rest of my life, that there is a line which a man dare not cross, a line which separates the reasonably just and human from the mere functionary.
Kesinlikle istemediğim tek şey son derece önemsiz bir ısrarı sürdürmek.
One thing I certainly do not want... is to go on and on about something that doesn't matter in the slightest.
Böyle bir şey olduğunda evliliğindeki sorunların ne kadar önemsiz olduğunu anlıyorsun.
Something like this happens, it just makes you realize how trivial your marriage problems are.
Ben sadece bir repliği olan önemsiz bir oyuncuyum ve sadece oturup Schopenhauer okuyarak seni etkilemeyi başardım. - Peki bir şey anlıyor musun bari?
I'm a nobody with a one-line part, and I managed to impress you just by sitting around speed-reading Schopenhauer.
bir şey değil 1063
bir şey yok 987
bir şey olmaz 235
bir şey sorabilir miyim 139
bir şeyler içelim mi 27
bir şey mi oldu 310
bir şeyler içelim 56
bir şeyler var 19
bir şey söyle 257
bir şey söyleyebilir miyim 105
bir şey yok 987
bir şey olmaz 235
bir şey sorabilir miyim 139
bir şeyler içelim mi 27
bir şey mi oldu 310
bir şeyler içelim 56
bir şeyler var 19
bir şey söyle 257
bir şey söyleyebilir miyim 105
bir şey 209
bir şeyler yanlış 26
bir şey olmadı 105
bir şey oldu 106
bir şey söylemeyecek misin 21
bir şey yok mu 17
bir şeyler yapın 69
bir şeyler söyle 85
bir şeyler yedin mi 17
bir şeyler yiyelim 46
bir şeyler yanlış 26
bir şey olmadı 105
bir şey oldu 106
bir şey söylemeyecek misin 21
bir şey yok mu 17
bir şeyler yapın 69
bir şeyler söyle 85
bir şeyler yedin mi 17
bir şeyler yiyelim 46