Bir oyun перевод на испанский
10,878 параллельный перевод
JT, bu sadece bir oyun. Tamam mı?
JT, solo es un juego, ¿ sí?
- Ne tür bir oyun oynuyorsun sen, Phillip?
¿ Qué clase de juego estás jugando, Phillip?
Kısa bir maç. Bir oyun.
Un partido rápido.
"Uzun soluklu bir oyun bu" falan filan.
Tenemos todas las miradas. Piensa a largo plazo ".
- Hayatım bir oyun değil.
Mi vida no es un juego.
Nasıl bir oyun oynamaya çalıştığınızı anlayamıyorum.
No sé lo que están jugando.
- Sana bir oyun oynuyorlar.
- Un truco de ti.
Kim böyle bir oyun oynamak ister ki?
¿ Quién jugaría un truco como este?
Seni o kocaman arabanın içinde gördüler ve senden hoşlandılar ve sana bir oyun oynayıp eğlenmek istediler.
Ellos te vieron con coche grande, te encuentran rápido. Y te jugó una mala pasada a por diversión.
Bu sizin için bir oyun mu?
¿ Es esto un juego para usted?
- Açıkça bir oyun oynuyorlar.
- ¿ Qué diablos está pasando? - Una manipulación evidente.
Nasıl bir oyun oynuyorsun bilmiyorum ama Abraham'a dokunursan pişman olursun.
No sé qué juego estás jugando, pero si intentas tocar a Abraham, vivirás para lamentarlo.
Hayat bir oyun ve hepimiz bu oyunu oynamalıyız.
La vida es un juego... Y uno que debemos jugar.
Ama neyse ki bu yalnız oynamak zorunda olmadığımız bir oyun.
Pero, por fortuna para nosotros, es un juego que no tenemos que jugar solos.
Ucu açık bir oyun bu ama sen hâlâ gidebilirsin.
Es un juego que nunca termina. Pero tú todavía puedes salir de aquí.
Zamanı kurcalamak çok tehlikeli bir oyun.
Alterar el tiempo es un juego muy peligroso.
Genç Tony Nathan olağanüstü bir oyun sergiledi.
Qué buena jugada del gran Tony Nathan.
Henry onun ruhuna sahip olduğu için, bunun bir oyun olduğunu düşünüyorsun.
Cree que la está cubriendo porque Henry posee su alma.
Daha iyi bir oyun dünyası yaptığınız doğru mu?
_
Aklında sadece tek bir şey varken birinin sana o şeyi düşünmemeni söylediği bir oyun vardır hatırlıyor musun?
¿ Recuerdas ese juego dónde alguien te dice que no pienses en algo, y no puedes dejar de pensar en eso?
Bunu bir oyun sanar
Creen que es un juego
Bu bizim oynadığımız bir oyun.
Es el juego al que jugamos.
Hadi bir oyun oynayalım.
Juguemos a algo.
Güzel, satranç bilinmesi gereken iyi bir oyun.
Bueno, el ajedrez es un buen juego.
Renkli elmas ve mücevherlerle dolu bir oyun onlar sıralanıyorlar.
Es un juego con diamantes de colores que tienes que alinear.
Sanki çok pahalı bir oyun gibi.
Como una obra de teatro muy cara.
Bu bir oyun.
Es un teatrillo.
Yeni bir oyun kurmak ve işlerle ilgilenmek istiyorum.
Quiero montar algo nuevo, y solo me preocupo por los negocios,
- Çok aptalca bir oyun oynuyorsun Maria.
Estás jugando a un juego muy estúpido, Maria.
- Güzel, yani bir oyun var.
- ¡ Si! - Genial, ya tienes un voto.
Ona burada ne kadar pislik bir oyun oynadığınızı söyleyeceğiz.
Cuéntale qué estafa barata estás haciendo.
Bu bir oyun mu?
¿ Es un juego?
Nasıl bir oyun oynuyorsun bilmiyorum ama yalan söylüyorsun.
No sé qué te propones, pero estás mintiendo. - Mientes.
Ağzından çıkanları değerlendireceğin bir oyun oynayalım ve ben de tepkini izleyeyim.
Juguemos un juego donde revisas... lo que le dijiste, y veré tu reacción.
Biliyor musun? Bir oyun okumuştum. Beşinci Henry.
Ya sabes, he leído que el juego... "Enrique V"
Gel Ollie, gerçek bir oyun oynayalım, tamam mı?
Ollie, vamos a jugar algo real, ¿ sí?
Sana bir oyun sözü vermiştim, değil mi?
Prometí que jugaríamos, ¿ no?
Nasıl saçma bir oyun oynuyorsan, ben bunun bir parçası olmak istemiyorum.
A lo que sea que juegues, no quiero formar parte de ello.
Bugün nasıl bir oyun oynadığını bilmiyorum şerif.
No sé a qué está jugando, sheriff.
O zaman bana bir oyun borçlusun.
Entonces tendrás que deberme una.
Son bir oyun.
Una última jugada.
Basit bir ölüm olur. Oyun oynarken filan.
Sería algo simple, como jugar a las chapas.
Ya uzun süren bir oyun oynuyorlarsa?
¿ Qué planean a largo plazo?
- Bir çeşit oyun oynuyorlar.
Una especie de búsqueda del tesoro.
Ancak zamanın kuraları ile oyun oynarsanız onu eğip bükerseniz en küçük bir kelebek etkisi bile tarihin tüm akışını değiştirebilir. Dostu düşmana çevirir. En beklenmedik sonuçlara ve devasa değişim dalgalarına sebep olabilir.
Pero interferir con las leyes del tiempo, distorsiónalo, cámbialo, he incluso la más pequeña de las mariposas puede alterara la historia misma, convertir un amigo en un enemigo, causando la mayoría de inesperadas consecuencias, y el mayor cambio posible.
Eğer kardeşinin oyun için bir planı yoksa, hapise geri dönmesi çok büyük bir ihtimal.
Si tu hermano no tiene la partida cubierta, hay muchas posibilidades de que vuelva a la cárcel.
Çok fazla oyun oynayan çocuklar için aptal bir dergi olduğunu söyledin.
Dijiste que era una revista tonta para críos que jugaban a demasiados videojuegos.
Onlar tehlikeli bir oyun oynamaya olduğunu
Una guerra...
Bir Çarşamba gecesini oyun gecesi yapmazsak "Hayır, bunu yapmalıyız! Yapmamız gerekiyor." derdi.
Si no queríamos jugar un miércoles a la noche él decía "No, tenemos que..."
Arkama yaslanıp klimayı açacağım ve oyun kuralları kitabından başka bir şeyler okuyacağım.
Quiero relajarme, refrescarme... y leer algo que no sean jugadas.
Fakat orada Zeb ile oyun oynayan yabancı bir gemi ve tayfasını kiralamak istediğini söyledi.
Pero el extraño que juega con Zeb dijo que estaba buscando contratar una nave con su tripulación.
bir oyun daha 18
oyun 157
oyuncular 152
oyuncak 38
oyuncu 30
oyun bitti 163
oyunu 20
oyunlar 25
oyun oynama 28
oyun yok 20
oyun 157
oyuncular 152
oyuncak 38
oyuncu 30
oyun bitti 163
oyunu 20
oyunlar 25
oyun oynama 28
oyun yok 20