Tanış перевод на французский
30,443 параллельный перевод
Belki eski günlerden tanışıklardır, tekrar bir araya gelince...
Peut-être qu'ils se connaissaient de longue date et qu'ils se sont revus et...
Olmayacağım anlamına gelmez ama yeniden tanışıyoruz daha.
Ce qui ne signifie pas que je ne veux pas, mais on vient juste de renouer.
Sürekli evde kapalı olmaktan sıkılmıştım. Sanırım Kelly için de çıkıp diğer insanlarla tanışması iyi oldu.
J'apprécie de ne pas être au loft toute la journée, et je pense que Kelly devrait sortir et voir d'autres personnes.
- Kazara tanışmadık biz.
- On ne s'est pas rencontré par hasard.
Bill bir tanesiyle havuzda tanışmış.
Bill en a rencontré une à la piscine.
Uzun zaman önce çalıştığınız yerde tanışmıştık.
On s'est rencontrés il y a longtemps sur votre ancien lieu de travail.
Ama ben yıllarımı erkeklere yardım ederek geçirdim ve şimdi de içeride seninle ilk tanıştığımız zamandaki gibi seninle aynı acı çeken bir kadın var ve bu sana yapılan iyiliğin karşılığını ödemek için karşına çıkan şans.
Mais j'ai passé des années à aider les hommes et maintenant... il y a une femme dans cette pièce qui se bat comme vous, la première fois qu'on s'est rencontrés, c'est une opportunité pour vous, de rendre la pareille.
Yeni tanıştılar, dolayısıyla arada bir samimiyet ya da aşk yok birbirlerinin bedenlerini de tanımıyorlar.
Ce sont des inconnus, il n'y a ni intimité, ni amour, ils ne se connaissent pas.
- Sanırım tanışıyorsunuz, güzel.
Vous vous connaissez, parfait.
Evet, tanışmıştık.
Oui, on s'est déjà rencontrés.
Sanki herkesle burada tanışmışım gibi.
C'est comme si j'avais rencontré tous ces gens ici.
- Nasıl tanıştığımızı anlatmadın.
Tu ne m'as pas dit comment on s'était rencontrés. Bien...
Yani tanışıyorduk ama yakın değildik.
Non, enfin, je la connaissais, bien sûr, mais non.
Londra'da tanışmıştık.
On s'est rencontrés à Londres.
Sheldon, uzun zamandır tanışıyoruz.
Sheldon, on se connait depuis un bout de temps.
Star Trek hayranı olduğun için tanışmış olabiliriz ama ben de Sheldon Cooper'ın hayranı oldum.
On s'est peut être rencontré parce que tu es fan de Star Trek. Mais je suis devenu un fan de Sheldon Cooper.
Sang Min, Odell Martin'le tanış. Yeni avukatın.
Sang Min, je te présente Odell Martin, ton nouvel avocat.
Dylan'la çiftlikte çalışırken tanışmış Caleb'le.
Il a connu Caleb à la ferme, avec Dylan.
Yeniden tanışırız.
Ce sera à refaire.
Belki bir dahaki sefere gelip tanışırsın.
- Bien sûr. La prochaine fois, peut-être?
Bugün sadece Claudia seninle tanışıp ikimizi bir arada görsün diye buradayız.
On est là pour que Claudia te rencontre et nous voie ensemble. C'est tout.
Onunla tanışmış mıydın?
Vous l'avez vu?
Tanıştığı değişim öğrencilerinde kalacakmış.
Elle logerait chez des étudiants d'un programme d'échange.
Yeni stajyerimle tanışın, Tim Armstrong. Merhaba.
Rencontrez mon nouveau stagiaire, Tim Armstrong.
Tanığınız da mesajı tanımış gibi görünüyor.
Et selon ce qu'on en voit, votre témoin le reconnaît.
Aceleci'yi tanır mısın?
Tu connais The Hustle?
- Mick'in tanıdıkları mısınız?
Mick vous envoie?
Madem o kadar iyi tanıyordun, bu satışın geleceğini de görmeliydin.
Si tu le connaissait si bien, tu aurais vu qu'il allait nous doubler.
Eğer haklıysak ve bir yere kapanmış onu bekliyorsa, bildiği bir yere gidecektir onu sakinleştirecek ve tanıdık gelecek bir yer.
Si on a vu juste, elle traine quelque part en l'attendant, elle ira à un endroit qu'elle connait, calme et qui lui soit familier.
On yıl önce bir gece timi tanınan bir uyuşturucu satıcısını arıyordu.
Une nuit il y a dix ans, son équipe a fouillé la maison d'un dealer reconnu.
Şimdiye kadar bizi yeterince tanımış olmalısınız.
Et vous nous connaissez, à la longue.
Rex, Chin aleyhine tanıklık yapması için Gabriel'le anlaşmış.
Rex a passé un marché avec Gabriel, en échange du témoignage de Gabriel contre Chin.
İki kurban da Detum Park'tan alınmış.
Deux de nos victimes ont été enlevées au Parc Dekum.
Diğer saldırı gibi bir saat sürmüş, ama bu kez tanık bırakmış.
Une heure, comme l'autre, mais là, il a laissé un témoin.
Norman'ın nesi olduğunu bilmek istiyorsanız onu en iyi tanıyan kişiye sormalısınız.
Si vous voulez savoir ce qui cloche avec Norman, vous devriez parler à la personne la plus proche de lui.
Ama Caleb bana kendini tanıttığında Dylan'ın babası olduğunu söylemişti.
Mais quand Caleb s'est présenté, c'était en tant que père de Dylan.
- "Sizden nasıl arazi sahipleri çiftçiler, sınıfınızın temsilcileri suçlu bir ekonomideki sosyal tam sayılar olarak veya tanıdığım şekilde babalar, eşler, oğullar, kızlar bireyler olarak bahsedebilirim?" - Konuş, kardeşim.
- Prêchons pour, mon frère.
Yaz kampındaymışız gibi görünen bu durumda kendimizi hızlıca tanıtmamızda bir sakınca görmüyorum.
Au risque de ressembler à un camp de vacances, faisons un rapide tour de table. Martin.
O halde kendini sadece kendisini mi tanıtmak istedi?
- Donc il s'est juste présenté?
Seni yanlış tanımış olabilirim, Jake.
Je me suis peut-être trompé sur vous, Jake.
Birbirimizi oradan mı tanıyoruz?
C'est comme ça qu'on s'est connu?
Olanları senin açından doğrulayacak tanığımız yok gerçek katilin peşine düşmemizi sağlayacak ipucu da.
Nous n'avions pas de témoin pour corroborer la version de ce qu'il s'est passé, et... Nous n'avions aucun indice pour traquer le vrai tueur.
Norman'ın nesi olduğunu bilmek istiyorsanız onu en iyi tanıyan kişiye sormalısınız.
Pour mieux connaître Norman, parlez à celle qui le connaît le mieux.
Ayrıca çoğu geminin otomatik tanımlama sisteminin korsanlar sebebiyle kapalı olacağını tahmin ediyoruz.
On s'attend à ce que beaucoup de bateaux aient désactivé leur SIA à cause des pirates.
Zaman tanıyın, güvenin biraz Alışacak kulağınız
Avec le temps, vous verrez Vos oreilles vont s'habituer
Güney Amerika'da Sınır Tanımayan Doktorlar'la çalışırken kaptım sanırım.
J'ai dû l'attraper en Amérique du sud avec Médecins Sans Frontières.
Bu dünyada ne yaptığımı düşünerek. Hastan Beth'le tanışmanı istiyorum. Diğeri de kız kardeşi Emily.
J'aimerais que tu rencontres ta patiente, Beth, et c'est sa sœur, Emily.
O zaman bizi daha iyi tanımaya çalışmalısın.
Alors tu devrais essayer de nous connaître mieux.
O halde bir şekilde bunu bir Blutbad'tan farklı şekilde gösteriyor.
Alors c'est possible et d'une certaine façon... Il réagit différemment qu'il ne l'aurait fait s'il était un Blutbad.
Yani... kız kardeşini tanımak istemiyor musun?
Tu ne veux pas apprendre à connaître ta sœur?
Yemek dağıtan bir şirkette çalışıyor.
Il est livreur de repas.