Yalnız başına перевод на французский
1,582 параллельный перевод
İlk birkaç adımı, kimsenin yalnız başına atmasını istemem.
Et il n'y a vraiment personne d'autre avec qui je voudrais faire ces pas.
Bu olayları yalnız başına geçirmene izin vermeyeceğiz.
On ne va pas te laisser traverser ça toute seule.
Sonra yalnız başına yalnızlık yolunu yürüdün,
Tu as marché sur de la route de la longue solitude.
Bu durumda yalnız başına olmanı istemiyorum.
Je ne veux pas que tu restes seule.
Yalnız başına öldü..
Il est mort seul.
- Yalnız başına eve yürüyordu.
Elle marchait vers la maison toute seule.
Kilit altındaydı. İsa aşkına. Yalnız başına.
Nous l'avons enfermé, pour l'amour de Dieu, tout seul.
Yemeğini yalnız yemek. Yalnız başına içmek. Kendi kendine sevişmek.
Manger seule, boire seule, faire l'amour seule.
Çünkü annen dışarıdayken ve baban da şehir dışındayken evde yalnız başına kalamazsın.
Parce que tu ne peux pas rester tout seul quand ta mère est partie et ton père est hors de la ville.
Geç bir saat olduğunu ve işten yalnız başına geldiğini.
Ii était tard. Papa rentrait seul du boulot.
Karın geceyi odasında yalnız başına geçirdi.
Votre femme a passé la nuit seule dans sa chambre.
O zaman o bir aptal Bu kıyafetle yalnız başına çıkmana izin verdiği için.
Alors c'est un idiot de te laisser sortir ici seule.
İki adamı yalnız başına ülke dışına göndermek bir kenara böyle bir şey Birleşik Devletler topraklarında bile tehlikeli.
Même aux USA c'est dangereux, alors à l'étranger...
Onlara yalnız başına katlanabilsen de, eğer sorunlar yığılırsa bir gün altında ezilebilirsin.
Toutes ces choses qu'on supporte, elles s'accumulent, et un jour, on s'écroule sous leur poids.
Yalnız başına mı?
Toute seule?
Yalnız başına giderse, ölür.
Il va se faire tuer, s'il y va seul.
O çocukla bir daha yalnız başına görüşmeyeceksin.
Et tu ne reverras jamais ce garçon toute seule.
Sanırım bunu yalnız başına araştıracaksın.
Je crois que tu vas devoir t'en charger toi même.
Foley'nin cinayet saatlerinde başka yerde olduğunu kanıtlayan tanıkları yoktu çünkü zamanının çoğunu yalnız başına devriyede geçiriyordu.
Foley n'avait aucun alibi car c'etait un policier La plupart du temps il tait en voiture
Biliyor musun, Water Caddesi Kasabı yakalanmamışken, buralarda yalnız başına olmaman gerekir.
Vous ne devriez pas etre dehors, avec cette affaire du Boucher
Cebimi aramasını söylemiştim, arasa yalnız başına ölmezdi.
Je lui avais dit de m'appeler sur mon portable. Si elle avait fait, elle... ne serait pas morte toute seule.
yalnız başına..
Tout seul..
Kimliği hâlâ açıklanmadı. Kurban hakkında çok az bilgi var. Yalnız başına seyahat ettiği Amerika ve Tahiti arasında yaptığı tropik turdan dönen bir yolcu gemisinde öldürüldüğü bildirildi.
Son identité est encore secrète, on en sait peu sur la victime qui voyageait seule d'après certaines infos quand elle a été tuée à bord d'un navire qui revenait d'une croisière tropicale entre les Etats-Unis et Tahiti.
Ben o kadar da iyi olmayabilirim belki Frank ama yalnız başına kaldığın zaman değerimi anlayacaksın ve sana bir şey daha söyleyeyim.
Parce que je ne vaux peut-être pas grand chose, mais tu verras que j'étais... une très belle affaire quand tu seras seul et je vais te dire un autre truc.
Bence hoşlanacak çünkü Vance Buzdolaplarında yalnız başına buldum.
Je pense qu'elle l'aimera parce que je l'ai trouvé derrière "Vance Refrigeration", tout seul.
Yalnız başına?
Toute seule?
Muhtemelen barda yalnız başına martinisini yudumluyordur.
- Probablement assise au bar, à siroter des Martinis toute seule.
Çocuklarla yalnız başına zaman geçiriyor.
Elle passe du temps seule avec les enfants.
Düşüncelerinle... yalnız başına.
Rien que vous. Seul avec vos pensées.
Bir daire ararken otelde kalacaktım, ama sen burada yalnız başına olunca biraz aptalca geldi.
Je voulais coucher à l'hôtel pendant que je cherche un appart', mais ça m'a semblé un peu stupide vu que tu es là, tout seul.
Onu elde etme tecrübesi var ama yalnız başına bir çözüm bulması imkansız.
Il peut l'extraire, mais seul, il n'arrivera à rien.
Seni oraya yalnız başına gönderemem.
Tu ne vas pas y aller seul.
Peggy'i orda yalnız başına bırakma.
Eh bien, ne laisse pas Peggy toute seule!
Neyse, bana beni hemen görmek istediğini söyledi, yalnız başına Madison parkta.
Bref, il m'a dit qu'il devait me voir sur-le-champ, seul, à Madison Park.
Böyle yalnız başına ölmek... Kimse bunu hak etmiyor.
Celui qui crève là, au milieu de nulle part, il mérite pas de sépulture!
Yalnız başına ölmek he? Siktiminin Ganmen'i!
Assez rigolé, les Ganmen.
Bunu yalnız başına yapmak zorunda değilsin.
Vous ne devez pas faire cela toute seule.
O pisliğin seni nasıl da restoranın çıkışında yalnız başına bıraktığını gördüm.
Oui, j'ai vu comment ce monstre t'a laissée debout hors du restaurant.
O yüzden yalnız başına gitti.
Alors il est parti tout seul.
Yalnız başına öleceğini.
Qu'il va mourir tout seul.
Yalnız başına kalmanın sorun olmayacağına emin misin?
Tu pourras te débrouiller sans moi?
Yalnız başına gelmiş.
Elle est seule.
Ve ne kadar çabalasan da debelensen de yalnız başına ve mutsuz öleceksin.
Et tu auras beau lutter contre de toutes tes forces, tu mourras seule et malheureuse.
O kadar çok korkardım ki, yalnız başıma uyuyamazdım, gidip annemle babamın yatağına girerdim, yorganın altına saklanırdım.
J'avais l'habitude d'avoir tellement peur que je ne pouvais pas dormir seule, alors je sautais dans le lit de mon père et ma mère, et je me cachais sous les couvertures.
Her gece yatağa tek başına girmek, her sabah yalnız..
Se coucher seule tous les soirs.
Hava kuvvetleri eskortu adamımızı yalnız başına bıraktı.
L'escorte de l'Air force a laissé votre mec tout seul.
Kendi canına kıydı Noah'ı yalnız ve aklı başından gitmiş halde bırakarak.
Il s'est ôté la vie, laissant Noah... seul, affolé.
Dürüst olmam gerekirse, ıssız bir yerin ortasında tek başına olunca insan yalnızlık duyguna kapılmaya başlıyor.
A vrai dire, je commence à me sentir seule ici, au milieu de nulle part.
Sadece başını ellerinin arasına almadan önce mükemmel kızını ve onun mükemmel dünyasını tanıman gerektiğini düşündüm. - Çim adamınla yalnız kalmadan önce.
Je pensais que tu devais le savoir avant que tu ne sois raide dingue de cette fille parfaite et de son monde parfait, et que tu te retrouves seul
Sen de gidip, özel, gizli, yalnız gitmen gereken şey neyse tek başına onu yap.
Et toi, tu n'as qu'à aller faire ce que tu as de si privé à faire tout seul.
Tamamen yalnız olduklarında, ne Tom Jackman ne de Bay Hyde kendi başına bir tehdit oluşturamaz.
Que ce soit Tom Jackman ou Hyde, aucun n'est une menace, puisqu ils sont totalement seuls.
başına dikkat et 60
yalnız 545
yalnızlık 55
yalnızım 166
yalnız mısın 235
yalnızca 183
yalnız yaşıyorum 22
yalnızdım 64
yalnız mısınız 41
yalnızsın 42
yalnız 545
yalnızlık 55
yalnızım 166
yalnız mısın 235
yalnızca 183
yalnız yaşıyorum 22
yalnızdım 64
yalnız mısınız 41
yalnızsın 42