But she's not here Çeviri Türkçe
264 parallel translation
She's not here of course but you're quite at liberty to look around if you care too.
Burada değil elbette, fakat istersen etrafa bakmakta tamamıyla özgürsün. Teşekkür ederim.
She's not from here, but she needs to be among us.
Buralı değil, ama aramızda olmak istiyor.
But he's not here, so she took it out on us.
Ama burada bulamayınca, sinirini bizden çıkardı.
Well, she's not back there with the nuts and bolts, but she's here, in this town somewhere.
Dışarıda bir yerde değil, bu şehirde bir yerde.
- She's not here, but I am.
- O burada değil ama ben buradayım.
You not only humiliate me in front of people... but you insult my intelligence by introducing that woman as Mrs Harvey Crothers... and then again as Mrs Hudson when she's sleeping here in your cabin.
Beni yalnızca insanların önünde küçük düşürmekle kalmadın. O kadın senin kamaranda yatarken, onu bana önce Bayan Harvey Crothers, sonra da Bayan Hudson olarak tanıtmakla, benim zekama da hakaret etmiş oldun.
I think she's very clever and that she's here not to fire an insignificant prison director, but rather, you.
Bence o çok zeki biri, ve sadece basit bir cezaevi müdürünü yakmak için burda değil, yoksa senin için mi?
And could you summon the passengers to me here? One by one in this order except for the Princess Dragomiroff, who is not only of royal blood, but also much older than she tries not to look.
Herkesin belirtildiği sırayla peş peşe bana gelmelerini istiyorum, tabii prenses hariç, büyük bir hanım olması ve yaşından ötürü, onunla kendim gidip konuşurum.
But she's not here!
Ama o burada değil.
I usually practise with a friend, but she's not here yet.
Genelde bir arkadaşımla çalışırım ama o daha burada değil.
- But she's not here, Monsieur Larry.
- Kendisi burada değil, Mösyö Larry.
I think she's got too much... here, but she's not bad.
Bence şurası biraz fazla büyük ama fena değil.
She's not here anymore, but maybe we'll find out eventually.
Artık burada değil, ama ileride belki bulabiliriz.
I came to invite Cindy to lunch... but since she's not here, do you have plans?
Cindy'yi öğle yemeğine davet etmeye gelmiştim... ama o burada olmadığına göre, senin bir planın var mı?
Actually, I was supposed to meet somebody here but I got the message at the airport that she's not coming and... I'm feeling really out of place.
Burada biriyle buluşmam gerekiyordu ama hava alanında gelemeyeceğini bildiren bir mesaj aldım sanırım tek başıma kaldım.
But she's not here, so I guess it's all right.
Ama burada olmadığına göre bir sakıncası olmaz herhalde.
She-She was here and she - She left a note but I-I wasn't here, but I - I have the note right here.
O- - O buradaydı ve o- - O bir not bırakmış ama ben- - Ben burada değildim, ama ben- - Not hemen burada, yanımda.
- But she's not here to see me.
- Ama o şimdi burada değil ki.
Maybe she's here, maybe not, but if I see her, I'm going to fall in love.
Belki burada, belki değil. Ama onu görürsem, hemen aşık olacağım.
You married but she's not here.
Evlisin ama o burada değil ki.
- But she's not here.
- Ama Missy burada değil ki.
We don't know who's been infected, but someone here is not what he or she appears.
Kime ekim yaptıklarını bilmiyorum ama buradakilerden biri göründüğü gibi değil.
But she's not here.
Ama o burada değil.
- But, Sean, she's not here.
- Ama, Sean, o burada değil.
Mrs. Silberman lives next door, but she's not from here.
Bayan Silberman karşı dairede oturuyor, fakat buralı değil.
She's blind where the judge sits, but she's not blind out here.
Yargıcın gözü kör olabilir, ama burada adaletin gözü kör değildir.
I came here to see Susie, but John says she's not on tonight.
Susie'yi görmeye geldim, ama John bu gece yok dedi.
But, um, since I am the roommate, I can tell you that she's not here.
Ama onun ev arkadaşı olarak söyleyeyim ki kendisi burada değil.
You're free to search the place, but she's not here.
Her tarafı arayabilirsin, ama burada değil.
I'd rather not talk about it here but trust me, she's no threat to anyone.
Bu konuyu burada konuşmak istemiyorum ama inan bana, o hiç kimse için bir tehdit değil.
I was counting on my mom to give me a ride, but she's not here.
Beni bugün annem alacaktı, ama gelmedi.
She's not really here, but when she touches you the suit responds, creating an impression of touch.
Gerçekte burada değil, ama sana dokunduğunda dokunma izlenimi yarattığı için, tulum etkileniyor.
Well, she's not back there with the nuts and bolts, but she's here in this town.
Şey, arka da elinde paralarla oturmuyor ama o bu kasaba da bir yerde.
She's not here right now but I hope she will be someday.
Şu anda burada değil ama bir gün gelebileceğini umuyorum.
- cute shoes - thanks okay, I'm going out on a limb here, but I'm guessing you haven't told April she's not the pitcher
- Ayakkabıların güzelmiş! - Teşekkürler! Pekâlâ, burada cidden zor durumdayız ama sanırım Sharon'a atıcı olmadığını söylemedin.
She belongs here. I thought if she had her own place it would be good for her, but it's not good for me.
Ben düşünmüştüm ki onun kendi dairesi olursa bu onun için iyi olur, fakat benim için iyi değil.
Oh, she's not here, but I can tell her you came by.
Oh, burada değil, fakat uğradığınızı söylerim.
I may not know why she thinks she's here, but I want to take the risk. Because, Hugh...
Neden burada olduğunu bilmeyebilirim ama bu riski göze alıyorum.
Actually, the dog's not supposed to be here, but, um, my friend who was supposed to watch him... he can't be left alone... she has a doctor's appointment.
Aslında köpeğin burada olmaması gerekiyordu. Yalnız kalamıyor da! Ve başka bir arkadaşımın köpeğe bakması gerekiyordu.
- But she's not here right now.
- Ama o burada değil.
- But she's not here.
- Prue burada yok.
She drags me down here claiming it's for my benefit so I can get more experience, but not too much.
Kendi yararıma olacağını, tecrübe kazanacağımı söyleyerek beni buraya sürüklüyor, ama fazla tecrübe kazanmamalıymışım.
Where you come from, she's not in trouble, but she may be here.
Sizin geldiğiniz yerde değil ama burada başı dertte olabilir.
That's sweet, but she's not here.
Çok tatlısın ama o burada değil.
I did, but she said she'd come here, and I thought : "That's not a good idea." So I'd better just go over there, given the situation.
Dedim ama buraya geleceğini söyledi, düşündüm ki şu durumda onun gelmesi uygun olmaz.
But she's not only loved him, she's turned him against us, sent him here to destroy us.
Ama cadı onu sadece sevmekle kalmayıp onu bize karşı çevirip bizi yok etmek için buraya göndermiş.
But since she's not here, can I talk to you?
Ama o burda olmadığından sizinle konuşabilir miyim?
But she's not the first here.
Ama buraya ilk gelen o degil.
But she's not here.
Fakat şimdi burada değil.
Mrs. Jennings, stay calm. Abby's not here, but she's absolutely fine.
Bayan Jennings, sakin olun, Abby burada değil. fakat iyi durumda.
She's here, but not "part of the gang" here, and hopefully not "under my feet here in another time dimension" here.
Burada ama bize yardımcı olacak halde değil ve umarım şu anda başka bir boyutta ayağımın altında değildir. Burada.
but she's gone 43
but she's alive 25
but she's not 85
but she's okay 23
but she's right 32
but she's gonna be okay 20
but she's 110
but she's dead 36
she's not here 659
she's not here yet 28
but she's alive 25
but she's not 85
but she's okay 23
but she's right 32
but she's gonna be okay 20
but she's 110
but she's dead 36
she's not here 659
she's not here yet 28
she's not here right now 22
not here 1304
but still 1334
but something went wrong 29
but sometimes 291
but so are you 19
but soon 162
but so far 188
but seriously 409
but so am i 35
not here 1304
but still 1334
but something went wrong 29
but sometimes 291
but so are you 19
but soon 162
but so far 188
but seriously 409
but so am i 35
but something's wrong 18
but so what 89
but sir 122
but she can't 33
but she isn't 30
but she couldn't 19
but she hasn't 17
but she 181
but some 28
but surely 93
but so what 89
but sir 122
but she can't 33
but she isn't 30
but she couldn't 19
but she hasn't 17
but she 181
but some 28
but surely 93