Her b Çeviri Türkçe
31,505 parallel translation
Let her be.
Rahat bırak onu.
It was the spur I needed to put her behind me.
O, arkamda bırakmam gereken bir şeydi.
Each one of you has decided to sacrifice your personal interests... and dedicate your lives to the service of the nation.
Her biriniz kendi kişisel çıkarlarınızı bir yana bırakarak... hayatınızı ulusa hizmete adadınız.
- Get off her!
- Rahat bırak onu!
You just leave her alone.
Onu rahat bırak.
And you're not having another penny off me till you stop bad-mouthing her.
Kendisiyle ilgili kötü konuşmayı bırakmadıkça benden bir kuruş alamazsın.
I put her in with the baby.
Bebekle beraber bırakmıştım.
Here, you, you leave everything to me.
Sen her şeyi bana bırak.
I-I took her to some good Welsh people I know in London.
Ben... Londra'da tanıdığım iyi Gallerli insanlara bıraktım.
Then disposed of her down the drain.
Sonra kanalizasyona bırakarak ondan kurtuldum.
Putting it all behind you?
Her şeyi arkanda bırakmayı?
Put it all behind you?
Her şeyi arkanda bıraktığın için mi?
Fine. We'll sell off the cargo, give Nyx her fair cut, and drop them off the first chance we get.
Malı satarız, Nyx'e payını veririz ve ilk fırsatta onları bırakırız.
We'll have to destroy everything they left.
Bıraktıkları her şeyi yok etmemiz gerek.
Deactivate her.
Devre dışı bırak.
I felt her arm, it was warm, and I felt her fucking stab me in the shoulder.
Kolunu hissettim onun, ılıktı ve omzumdan bıçaklayışını da hissettim.
Then I passed it all on to you.
Sonra her şeyi sana bıraktım.
Plus, I can't leave her with Bec.
Ayrıca yavrumu Bec'le bırakamam.
Josefina quit because Vernon kept shooting Nerf darts at her - while she vacuums.
Josefina, Vernon kadın evi süpürürken Nerf silahıyla vurup durduğu için işi bıraktı da.
So whether this is about protecting me or protecting you, stop icing me out.
Bu şey beni mi seni mi korumak için, her neyse, beni dışlamayı bırak!
- Let her go.
- Bırak onu.
And when that happens, you have to drop everything and just start walking.
Bu olunca, her şeyi bırakmalısınız ve sadece yürümelisiniz.
You know, I tried to shake it, let all that go. But never could.
Kurtulmaya, her şeyi geride bırakmaya çalıştım... ama asla başaramadım.
"When going on a hunt, the mother cheetah will leave her cubs alone and vulnerable for days at a time."
Anne çita avlanmaya çıkınca yavrularını bir süre için yalnız ve savunmasız bırakacak.
"If she returns to find her den empty, " she will search relentlessly, calling out " and listening for their cries.
Döndüğünde yuvayı boş bulursa bıkıp usanmadan arayacak, onlara seslenecek ve ağlamalarını duymaya çalışacak.
Let her go, man!
Bırak gitsin adamım!
= I told you to leave everything regarding Mrs. Shin to me. =
Bayan Shin ile ilgili her şeyi bana bırak dememiş miydim?
Let her go.
Bırak onu.
Let her go, Damon.
Bırak onu, Damon.
So, you're saying you want to steal the bones Of a man who's been dead over a century, Dump them in the lake, and that will end all this?
Yani, bir asır önce ölmüş olan birinin kemiklerini çalıp, göle bırakmak istediğini ve bunun her şeyi sona erdireceğini mi söylüyorsun?
Joel, leave her alone!
- Joel, kızı rahat bırak!
He will try every trick in the book to get you to free him from his cage.
Onu kafesinden bırakmanız için kitaptaki her hileyi deneyecek.
I can't put her down.
Onu bırakamıyorum.
- She forced him to knock her up.
- Evet. - O onu hamile bırakmaya zorladı.
Every time you try to conduct, the musicians just stop playing.
Yönetmeye çalıştığın her sefer müzisyenlerin çalmayı bırakıyor.
I see the solution to each problem as being detectable in the pattern and web of the whole.
Her problemin çözümü bütünselliğin kalıbında ve dokusunda bulunabilir.
Just let her go now!
- Hemen bırak!
- Let her go now or I drop it, I swear to God- -
Onu bırak yoksa atarım, yemin ederim.
- Let her go!
- Bırak onu.
After his wife, Catherine, was murdered, he totally removed himself from anything having to do with Springsborough.
Karısı Catherine öldürüldükten sonra Springsborough'la ilgili her şeyi bıraktı.
It was Patrick who left us the key, or crank, or whatever.
Anahtarı, kolu ya da her neyse onu bize bırakan Patrick'ti.
Let her go now.
- Bırak onu. Derhâl.
Let her go. Now.
Hemen bırak onu.
drop her
Onu bırak...
Then you don't want to let go and every second of your life with your parents is very, very precious.
Bırakmak istemezsin... ve anne babanla geçen her saniyen... çok değerli olur.
And it seemed that my path was to leave everything from my childhood behind.
Öyle görünüyordu ki... benim hayat yolum çocukluğumdan gelen her şeyi geride bırakmaktı.
Everything changed when Valter's father decided to retire... and leave Hiša Franko to Valter.
Valter'ın babasının emekli olup... Hiša Franko'yu ona bırakmaya karar vermesiyle... her şey değişti.
She left the shop keys, she's not back and doesn't answer her phone.
Dükkanın anahtarlarını bırakmış, geri dönmedi ve telefonuna cevap vermiyor.
- Let me talk to her.
- Bırak onunla konuşayım.
I thought Luisa was dropping her off today.
Bugün Luisa bırakır diye düşünmüştüm.
- Let her do it.
- Bırak o yapsın.
her best friend 20
her brother 85
her boyfriend 101
her body 42
her boss 21
bebe 93
but why 1666
baby 21692
bronte 61
brother 7165
her brother 85
her boyfriend 101
her body 42
her boss 21
bebe 93
but why 1666
baby 21692
bronte 61
brother 7165