English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ I ] / It couldn't

It couldn't Çeviri Türkçe

19,273 parallel translation
I'd like to know, what is it that your coach-sir has taught you, that your father couldn't.
Antrenörünün sana öğretip babanın öğretemediklerini öğrenmek isterim.
Only thing is, we couldn't get much of it.
- Yalnız, yeterince fazla alamadık.
I stayed up all night. It couldn't be.
- Tüm gece ayaktaydım, olamaz.
She couldn't take it, so she hurt herself.
Dayanamadı, canına kıydı.
But they couldn't have done it.
Ama onlar yapmış olamaz.
And, even if you could contain it, I thought you said that Barry couldn't tap into the Speed Force anymore.
- Kontrol edebilsen bile Barry'nin artık Hız Gücü ile etkileşime giremeyeceğini söylemiştin.
IT'S ABOUT A MAN WHO WAS TOLD HE COULDN'T.
ONA YAPAMAYACAĞI SÖYLENEN ADAMLA İLGİLİ.
What must it have been like for him to have a son he couldn't take care of?
Bakamayacağı bir çocuğa sahip olmak onda nasıl bir etki yaratmıştır kim bilir.
I guess you couldn't go through with it.
Sanırım daha fazla dayanamadın.
I just want to say thank you so much for believing in this crazy idea and slaving away in the basement with me, because we couldn't have done it without you.
Ben sadece bu çılgınca fikre inandığın için ve aşağıda deli gibi çalıştığın için teşekkür ediyorum. Sensiz yapamayacağımızı biliyorduk.
I couldn't have done it without you, Gordon.
Sen olmadan yapamazdım, Gordon.
Yeah, couldn't have done it without your money.
Evet, senin paran olmadan yapamazdım.
It couldn't have been Krispin.
Krispin yapmış olamaz.
Well, it couldn't have been a Quantum.
Quantum'lardan biri olmadığı kesin.
Sometimes we couldn't see it right away.
Bazen hemen göremezdik.
So you thought his death was related to the peace talks, but you couldn't say so, because you were worried that it might jeopardize your diplomatic efforts.
Yani ölümünün barış görüşmesiyle ilgili olduğunu düşünüyordunuz ama bunu söyleyemiyordunuz çünkü diplomatik çabalarınızı tehlikeye atacağından endişe ediyordunuz.
You were right about the terrorist even though I couldn't see it.
Görememiş olsam da, terörist konusunda haklıydın.
I think she was close to proving exactly what it is you've been up to since you got back, and you couldn't let that happen. - That's insane, Ryan.
Döndüğünden beri peşinde olduğun şeyi kanıtlamaya çok yaklaşmıştı-- - ve sen buna engel oldun.
You were right about the terrorist, even though I couldn't see it.
Terörist konusunda haklıydın, Ben görememiş olsam da.
Sweetheart, we... we just couldn't risk it.
Hayatım, biz-- - biz bunu riske atamazdık.
I couldn't track it down. There were too many proxies.
İzini süremedim.Çok fazla vekil sunucu vardı.
Is it always like this in Bodmin? I couldn't say.
Bodmin her zaman böyle midir?
They couldn't believe it so... they come over, barge right in, see us both laying there in bed together.
Duyduklarına inanamamışlar. Eve geldiler, içeri daldılar... ve bizi yatakta, birlikte yatarken gördüler.
But obviously it couldn't have been her who gave it to you, sweetie, so who was that man that did?
Onu sana veren, ölen kadın olamaz besbelli ki, tatlım kimdi şu adam hani -
She couldn't make it upstairs.
Üst kata çıkabilecek durumda değildi.
You couldn't get it up for this kind of magic even if you wanted to.
Sen istesen bile bu büyüyle başa çıkamazdın.
I couldn't possibly know how you feel other than that you feel deeply, and you are your own person, and you're the only one who knows how to deal with your stuff, and it was wrong of me to presume.
Çok yoğun bir şekilde hissettiğin dışında nasıl hissettiğini bilemem ve senin kendi kişiliğin var ve kendi sorunlarınla nasıl yüzleşilir anca sen bilirsin. Ve ısrar etmem bir hataydı.
I, I made it all the way to the car and I, I couldn't stop thinking about you girls and, and what was gonna happen if you didn't die in there.
Arabaya kadar tüm yolu gittim ve sizi düşünmeden edemedim kızlar. Orada ölmezseniz, ne olacaktı.
Since we couldn't put Piper's DNA into a dead body, I suggested we do it the other way around...
Piper'ın DNA'sını bir cesede koyamayacağımız için farklı şekilde yapmayı önerdim.
He just couldn't do it, so that means you have an innocent man sitting on death row.
Yapamaz yani. Bu da ölüm hücresinde oturan masum bir adamınız var demek.
He couldn't do it.
- Yapamadı.
Well, I told him that we couldn't rule out what happened after it was checked into evidence.
Kanıt birimine kaydedildikten sonra bir işlem yapamayacağımızı söyledim.
And I couldn't stop thinking about it.
Ve düşünmeyi bir türlü bırakamadım.
A vendetta between two families, and... I couldn't make it right.
İki aile arasında kan davası vardı beceremedim.
I'm sorry I couldn't do it myself.
Ben yapamayacağım için üzgünüm.
But he just couldn't do it anymore.
Ama artık bunu yapamaz.
Couldn't let it go.
- Boş veremedi.
The kids are gonna die, and it's all my fault... because I couldn't shake your stupid hand! Ahh, Dad was right about me.
Çocuklar ölecek ve hepsi benim suçum- - çünkü senin atpal elini tutamadım!
That's why we couldn't see it.
Bu yüzden göremedik.
What if it couldn't be destroyed?
- Ya yok edilemiyorsa?
It's still hot... he couldn't have gone too far.
Hala sıcak... çok uzağa gitmiş olamaz.
I couldn't... talk her out of it.
Onunla konuşamadım.
Trevor just couldn't get over it.
Trevor bunu hazmedemedi.
I'm bent out of shape because he couldn't do it, and on top of that, Donna's dad is only in this mess because of what we did, and you won't let me help.
- Tepem attı çünkü bunu yapamadı ve daha da önemlisi yaptığımız şey yüzünden Donna'nın babasının başı belada ve sen yardım etmeme izin vermiyorsun.
Well, it became my business when Donna put you so far up on a pedestal that she couldn't smell the bullshit you were dishing out.
Donna sana fazla değer verdiği bu yüzden de yutturmaya çalıştığın palavrayı göremediği için... -... beni ilgilendiriyor.
I loved you, and you let some stupid secret come between us because you couldn't trust me with it.
Seni sevdim ama güvenemediğin için aptal bir sırrın aramıza girmesine izin verdin.
It's a bullshit hypothetical that she couldn't do until after Rachel testified.
Rachel ifade vermediği sürece o saçma varsayımıyla bir şey yapamaz.
You couldn't get it done with Sheila, could you?
Sheila ile aranızdaki problemi çözemediniz, değil mi?
But it couldn't have got me sent to jail, and you know it.
- Ama hapse girmeyecektim bunu sen de biliyorsun.
Then why did he tell me that if I told you he couldn't make it, you'd give me a continuance or something?
- Peki neden bana gelemeyeceğini sana söylersem... -... senin erteleme yapabileceğini söyledi.
Yeah, I did the math, Louis, and you couldn't have protected me from it, but you could use it to get your name on the door, couldn't you?
Peki Louis beni ondan koruyamazdın ama ismini duvara yazdırmak için kullanabilirdin değil mi?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]