Not to Çeviri Türkçe
311,616 parallel translation
For me not to testify.
İfade vermememden.
Now, there comes a time in every president's tenure when he or she must face the question of whether or not to send young American soldiers into harm's way.
Her başkanın görevi süresince genç Amerikalı askerleri tehlikenin kucağına gönderip göndermeme sorusuyla karşılaştığı bir an gelir.
He asked me to do something I'm not totally comfortable with.
Benden pek içime sinmeyen bir şey yapmamı istedi.
You told me not to keep anything from you, but this, I still did.
Senden bir şey saklamayacağımı söylemiş olsam da yine de sakladım.
I should know by now not to ask.
Şimdiye kadar erken konuşmamam gerektiğini öğrenmeliydim.
I'm not saying what to do with Frank Underwood is not gonna be a difficult problem.
Frank Underwood meselesinin büyük bir güçlük yaratacağını reddetmiyorum.
Did the president indicate to you at any time that he knew this was not a threat?
Başkan bunun bir tehdit olmadığını bildiğini size hiç belirtti mi?
He's not paying attention to social media.
Sosyal medyayla ilgilenmez.
I mean, the damage your testimony could do to your wife is not worth the risk.
İfadenizin karınıza verebileceği zararı göze almaya değmez.
It's not going to work like that.
Bu iş öyle olmaz.
So I will not be party to this any longer.
O yüzden artık bunun bir parçası olmayacağım.
- How could you not warn me? - To protect you.
- Seni korumak içindi.
I'm ready to hand it over, but I want to be assured that no matter what, Macallan's death is not related to me.
Elimdekini teslim etmeye hazırım ama Macallan'ın ölümünün bana bağlanmayacağına dair teminat istiyorum.
I want you to know this will not be off the record, or on background.
Bunun kayıt dışı olmayacağını ve arka planda kalmayacağını belirteyim.
I'm not prepared to answer that question.
Bu soruyu cevaplamaya hazırlıklı değilim.
I'm not prepared to comment on that.
Bu konuda yorum yapmaya hazırlıklı değilim.
You know... Doug, we're not gonna be able to see each other for some time now.
Bu arada... birbirimizi bir süre göremeyeceğiz.
We're a few hours away from my official resignation... and you still have not agreed to pardon me.
Resmî istifamı vermeme saatler kaldı ama hâlâ beni affetmeyi kabul etmedin.
No, I do not accept that I've done something to you.
Sana kötülük yaptığımı kabul etmiyorum.
An approximation of home just to remind you you're not there.
Yuvanda olmadığını hatırlatan, yuvaya benzer yerler.
" You're not invited to my victory party.
Zafer partime davetli değilsiniz.
If you're here to talk trash, I'm not interested.
Canımı sıkmaya geldiysen ilgilenmiyorum.
Not that it's any of your business, but I happened to be in the photo booth taking some solos.
Seni hiç ilgilendirmez ama fotoğraf kabininde fotoğraf çektiriyordum.
" You all seem to forget I'm not alone.
" Yalnız olmadığımı unutmuş gibisiniz.
I'm merely pointing out that it's not singular in its power to separate a rare isotope from an abundant neighboring mass.
Ben yalnızca onun, ender bir izotopu çoklu bitişik kütleden ayrıştırmada tek olmadığını belirtiyorum.
When I told Haley we had boundaries, I just meant that there are certain things - I'd rather not ask you to do.
Haley'ye, sınırlarımız var derken senden istemeyi tercih etmeyeceğim bazı şeyler olduğunu söylemek istedim.
- It's just ironic that you won't ask me to do whatever it is because you're worried I'll judge you, but I'm judging you now for not trusting me, and that hurts.
- Seni yargılayacağım diye korktuğundan o şeyi benden istememen çok ironik çünkü şu an bana güvenmediğin için seni yargılıyorum ve çok inciniyorum.
Are you saying she's not whom you want her to be?
- Olmamasını mı istiyorsun?
Why are you looking at me when you're not going to stop me?
Durdurmaya niyetiniz yoksa ne diye bakıyorsunuz bana öyle?
This thing between us is really not going to work.
Bu ilişkinin sahiden de bir yere varacağı yok.
I'm not going to try my best.
Daha iyisini yapmamaya çalışsam da...
I do not know what veiled my eyes. Whether it's the passing of 900 years... or the hatred of the almighty. I had you close to me, but I did not recognize you.
Gözlerimi kapatan şey 900 senelik ömür müydü Tanrı'nın bana olan nefreti miydi?
Whether I tell you or not, I thought that... if you're meant to miss him, you will, and if you're meant to meet, you would one day.
Ne var ki sana ister söyleyeyim ister söylemeyeyim kaçınılması gereken bir kaderden kaçınılacağını ve karşılaşmak alnınıza yazılmışsa karşılaşacağınızı düşünmüştüm.
It's not fair for us... to split the bill evenly.
Su faturasını kiracılar arasında eşit bölüştürmeniz cidden haksızlık oluyor!
I do not... want you to die.
Ben de ölmeni... istemiyorum.
Erasing the memory from a human, disclosing of the List of Names, not taking appropriate measures when your identity was revealed, showing the previous life to a human, and so on...
İnsan hafızası silmenin yanında ölüm ilan kartının ifşası kimliğinizin açığa çıktığını rapor etmemek bir insana geçmiş hayatının anılarını vermek vesaire.
I thought about it over and over, whether or not I should give this to you.
Üzerinde oldukça düşündüm. Bunu size verip vermemem gerektiği hakkında.
I might not be able to sense you.
Bundan böyle seni hissedip hissedemeyeceğimi de bilmiyorum demektir.
You, I, or the 900 years. You will not be able to hurt me with that sword of yours.
Sen, ben yahut 900 senelik bir hayat öyle suyla dövdüğün bir kılıçla beni öldüremezsin.
I'm not looking for a whole to-do here.
Beni baştan yarat filan istemiyorum.
- New to town? - Not as such.
- Yeni mi geldin?
Not long after I moved to New York, I was asked out by a hideous but very wealthy man who first mistook me for a prostitute.
New York'a taşındıktan sonra iğrenç ama zengin biri bana çıkma teklif etti.
Brothers and sisters, do not slander or judge one another, for who are you to judge your neighbor? "
Kardeşlerim, birbirinize iftira atmayın veya kimseyi yargılamayın. Komşunuzu yargılamak size düşmez. "
'Cause we're not here to ask Jeeves. We're here to ask Jesus!
Çünkü Jeeves'e değil, İsa'ya sormak için buradayız!
So... I guess real religion is about knowing we're not perfect - but trying to be better.
Sanırım gerçek din, mükemmel olmadığımızın farkına varmak ve daha iyi olmaya çalışmak demek.
I'm not saying you have to ask my permission, but you could have talked to me about it before you said it was okay.
İzin alman gerektiğini söylemiyorum ama tamam demeden önce benimle konuşabilirdin.
Howard is here to interpret for Emily, and to take notes.
Howard, Emily'nin tercümanı olarak aramızda. Ve de not alacak.
Mm, Penny's gonna call her dad and tell him it's not a good time for Randall to visit.
Penny babasını arayacak ve Randall'ın ziyareti için uygun bir zaman olmadığını söyleyecek.
I'm not talking to you.
Seninle konuşmuyorum.
You know, that's the first time we send the Hulk somewhere to not freak someone out.
Biliyor musun, ilk kez Hulk'u birilerini korkutmaması için bir yere gönderiyoruz.
Maybe it's time to rethink this. You do not understand the big picture.
Büyük resmi anlamıyorsunuz.
not tonight 725
not today 1108
not too shabby 64
not tomorrow 85
not too bright 16
not to my knowledge 80
not too bad 203
not too long ago 36
not too late 30
not too much 153
not today 1108
not too shabby 64
not tomorrow 85
not too bright 16
not to my knowledge 80
not too bad 203
not too long ago 36
not too late 30
not too much 153
not too hot 19
not too many 25
not too fast 55
not too good 62
not totally 25
not too far 44
not too tight 35
not too close 43
not too hard 45
not to mention 295
not too many 25
not too fast 55
not too good 62
not totally 25
not too far 44
not too tight 35
not too close 43
not too hard 45
not to mention 295
not to be rude 21
not too long 47
not too 17
not too well 25
not to me 524
not to worry 456
not to brag 31
not to you 139
not to anyone 33
not to him 34
not too long 47
not too 17
not too well 25
not to me 524
not to worry 456
not to brag 31
not to you 139
not to anyone 33
not to him 34