Parası yok Çeviri İngilizce
853 parallel translation
"Ve kendi özgürlüğünü satın alacak parası yok!"
"... and if she has no money to buy herself free! "...
Kafası pek çalışmaz, çok parası yok, ama yeterli.
No brains, not much money, but enough.
Ama Bob Cratchit'in parası yok.
But Bob Cratchit has no money.
- Ama o kadar parası yok.
- Which he ain't got.
Parası yok.
He hasn't got it.
- Petrol işine girdiğinden beri parası yok.
He hasn't got any money. Not since he went into the oil business.
Onların bu kadar çok parası yok.
They don't have that kind of money, Mr. Potter.
Vergi parası yok, insanlar bir yardım için ağlıyorlar.
There is no tax money, the people are crying for mercy.
Parası yok.
No more money, eh?
Cebinde hiç parası yok...
HE HASN'T GOT ANY DOUGH ON HIM.
Ayrıca, mürebbiyenin hiç parası yok.
Besides, the governess has no money.
Babamın beni okula gönderecek parası yok.
My father hasn't the money to send me to school
Neden hiç parası yok?
Why hasn't he got money?
Kocamın fazla parası yok.
My husband hasn't much money.
Çünkü ailesinin ona gerekli ilaçları alacak parası yok.
a child who has to die... because his parents can't afford the necessary medicine.
İkimizin de işi ve parası yok ama ikimiz de daha genciz, yaparız.
The two of us have neither money nor work but our advantage is that we're young
Beyefendinin buradakilere yetecek kadar parası yok.
The gentleman hasn't got the whole sum needed for the masses here.
İsmi yok, parası yok.
She has no name, no money.
Madem ikimizin de parası yok... ordu sana bir psikiyatr ayarlar mı dersin?
As neither one of us has money do you think the Army'll stir one up for you?
Parası yok.
He has no money
- Herkesin o kadar parası yok.
- Not everyone can afford it.
- Doc'un parası yok ki.
- Doc ain't got no money.
Anlaşılan pek parası yok.
Sounds like he's short of dough.
Milyarderler tiyatro sevmiyor, Yönetmenlerinde, parası yok.
Billionaires, who don't like any theater, Directors, who want millions.
Gidecek hiçbir yerleri ve hiç kimseleri olmadığı için üç aç çocuğu evine alan başka bir adam gösterin. Babamın parası yok. Hiç olmadı.
Your Honor, may I remind you of my findings in this man's word association test?
Kikui kurnazdır ama parası yok.
Kikui is cunning but not a commanding presence.
Hiç parası yok.
He has no money.
- Kuzenimizin bizim için harcayacak parası yok iç Savaş onun umurunda değil.
Cousin can't give me money, he needs them to help Fronde
Bir çalışanımız işletmeyi kundaklıyor, yani sigorta parası da yok.
An employee of ours committing arson, so no insurance.
Paris'in parası, silahı ve mühimmatı yok.
Paris lacks money, weapons and ammunition.
Evine dönmesi için trene binecek parası bile yok.
He doesn't even have train fare to get home with.
Ama son yıllarda durumu epey düzelmiş. Atsız arabası için başkasının parasına ihtiyacı yok sanırım.
But he's done well of late years and I doubt if he needs anybody else's money to back his carriage.
Birinin parası, öbürünün arazileri var ve ikisinde de beyin yok.
He has money, and she has land, and neither of them has any brains.
Onun parası yok.
She's flat broke.
Ne kadar hesaplasamda anlamı yok, bu Payne Havayollarının parasız olduğu anlamına geliyor.
No matter how I figure, it all adds up that Payne Air is just about broke.
Dostlarımın arsası, parası, malzemesi var ama ortaya fikir atacak bir adamları yok.
My friends have the land, the money, the material but not the man to originate the idea.
Taksi parasını ödemek konusunda ısrar ederdim ama gurur yapacak durumum yok.
I'd insist upon paying for that cab myself, but I'm in no spot to be proud.
Senin para yollayacak kimsen yok ama onun var, yol parasını kız kardeşi ödedi.
You have no one to send you money but he does, they paid for his voyage.
Bu yemeğin parasını ödeyecek kadar bile yok mu?
Not even enough to pay for this meal?
Bugün Louvre'da asılı ve dünyada onu satın alabilecek kadar parası olan yok.
Today, it hangs in the Louvre... and no one man in the world has enough money to buy it.
Parası, ailesi, gidecek yeri yok.
- No money, no family, no place to go.
Alexander burada, yeterli askeri, parası ya da tedariki yok elinde araziden başka bir şey yok.
Alexander, with neither enough men, money or supplies to do anything now but live off the land.
Martha'nın parasından haberim yok ve ilgimi çekmiyor.
I have no knowledge of or interest in Martha's money.
Küçük, zor ve parası da yok.
Small, hard and doesn't pay.
Ama kızın parasına aşık olmaya hakkın yok oğlum.
But you're not entitled to be in love with her money lad.
Karımın parası var ama bunun onunla bir ilgisi yok.
Right? My wife has money, but that had nothing to do with it.
Bozuk parası bile yok.
She doesn't have two pennies to rub together.
Her şeyi var da bir parası mı yok?
She has it all. Only for the money?
Gerek yok, yumurta parasını toplamak için zaten geleceğim. Sen uğraşma.
No, I'll come here anyway to collect money for my eggs.
Mağaza fon parasıyla hiçbirşey çevirdiğim yok.Saçma sapan konuşuyor işte.
I don't have anything to do with the money in the store! She's just talking nonsense!
Ve eklemiş : "Parasını ödemeyeceğim, çünkü kimseden korkum yok"
adding : "l shan't pay, because I fear no one"
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yoksa ne 75
yok musun 43
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65
yoksa ne 75
yok musun 43
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok hayır 73
yok efendim 65