Zamanım yok Çeviri İngilizce
8,163 parallel translation
Çok fazla zamanım yok.
I don't have a lot of time.
Ama fazla zamanım yok.
- Yeah, I'm okay, but I don't have much time.
Evet, bu yüzden pek fazla zamanım yok burada.
She does, which is why I don't have a lot of time here.
Uzun hikaye ve anlatmak için zamanım yok.
It's a long story. Which I do not have time to tell you.
- Çok zamanım yok.
I don't have much time here.
- Açıklayacak zamanım yok Calista.
I don't have time to explain, Calista.
Benim zamanım yok olacak.
My time will be gone.
Eskisi kadar boş zamanım yok.
You know, I don't have the same amount of time.
Boş tehditler için zamanım yok, kaplumbağa.
I have no time for idle threats, Turtle. [both shouting]
Mahkemeden izin almak için zamanım yok.
There's no time for a court order.
Çünkü şu anda buna ayıracak zamanım yok.
Because I don't have time for this right now.
Bakın, çocukça oyunlara zamanım yok.
Look, I don't have time for childish games.
Bunun için zamanım yok. E-mail sistemi berbat!
- No, the mail-system sucks!
Kamerana poz verecek zamanım yok!
- I don't have the time to posture for your camera!
Nasıl hissettiğimi düşünecek zamanım yok.
I don't have time for how I'm doing.
Senin öğütlerine ayıracak zamanım yok.
- Just go get the doc. I don't have time for one of your lectures.
- Açıklamayı çok isterdim. Ama zamanımız yok.
I would love to explain everything, but we don't have time.
Fazla zamanımız yok.
We don't have much time.
Ama Zalman konusunda haklıysam o zaman April'ın kalbini alabilmesi için bir yol yok.
But if I'm right about Zalman, then there is no way he's getting April's heart.
Ve bunları gözden geçirecek zamanımız yok.
And we don't have time to go through all of this - - [knock on door]
- Fazla zamanımız yok gibi.
It sounds like we don't have much time.
Bırakın orada, fazla zamanımız yok.
Leave him there! We don't have much time.
Evet, yapacak bir görevimiz var, fazla zamanımız yok...
Yeah, we've got a mission to do, not much time,
Yok canım, Gonzales ne zaman bir üsse sebepsiz saldırmış ki?
Oh, no, Gonzales would never attack a base unprovoked.
Kasabada çalışırken ne zaman "katiyen yok" lafını duysam hep daha dikkatli bakardım.
Yeah, whenever I heard "fuck no" back in Sheriff's, I always looked closer.
- Zamanımız yok.
- There's no time.
Tahliye etmek için yeterli zamanımız yok.
We won't have enough time to evacuate.
Daha fazla zamana ihtiyacım var. - Daha fazla zamanımız yok.
We don't have more time!
- Zamanımız yok. - Kapıyı açın.
- Open the door.
Eğer zamanında orada olmazsam bu konuda yapabileceğin bir şey yok demektir.
If I'm not there by that time... there isn't anything you can do to stop that from happening.
Bunu açıklayacak zamanımız yok şimdi.
That would take more time than we have to explain.
Banyo yapacaktım ama zaman yok.
I was going to take a bath, but there's no time.
Buna zamanımız yok.
We don't have time for this.
Hayır. Zamanımız yok.
No, no, no, we don't have a second!
Zamanımız yok.
There's no time.
Pekâlâ, virüsü aldığım zaman nasıl yok edeceğim?
All right, so once I get the virus, how do I destroy it?
Her zaman seveceğim ama bu defa içimdeki o yıkıcı boşluk yok. Bir hayatım var.
I always will, but there's not this devastating hole inside me.
- Bak, açıklayacağım ama çok zamanımız yok.
Where's Pippa? ~ Look, I'll explain.
Ona yardım etmeye çalışarak çok zaman harcadım, ve onun benim yardımıma ihtiyacı yok.
I have been spending so much time trying to help this girl on her path, and she doesn't need my help.
Ben düşündüm ki çok yoğun çalışıyorsun Ve muhtemelen yemek yapmak için zamanın yok, bende yemek getirdim aldım sana.
Well, I figured, you know, because you've been working so hard you're probably too tired to cook so I brought dinner.
Stroh ve bu kadar iyi tarif ettiği bu yöntem arasında bir bağlantı arayacağız. Ve fazla zamanımız yok.
We will hunt for a connection between Stroh and this M.O. that he described so well.
Bizimse zamanımız yok.
Which we don't have.
- Konuşma için zamanımız yok! - Hayır!
- No time for a speech!
Kızımın o kadar zamanı yok.
My daughter does not have forever.
Beklemek için zamanımız da yok.
We don't have time to fucking wait anymore.
Zamanımız yok.
Time we don't have.
Gereken konumu hesaplamak için yeterli zamanımız yok.
[THE ANDROID] We don't have time to execute the necessary nav calculations.
Doğal nedenleri bekleyecek zamanımız yok.
We don't have time to wait for natural causes,
Tamam babam zaten listede Ama o şehir dışında ve takip edecek zamanımız yok.
Okay, yeah, Dad's already on the list, but he's out of town, and I don't have time to track him down.
Hiç zamanımız yok.
We... we... we don't have any time.
Durmak için zamanımız yok.
We don't have time to just stop.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yok et 47
yoksa ne 75
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yok et 47
yoksa ne 75
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65