Alı Çeviri İspanyolca
1,160,118 parallel translation
Şimdilik sadece Friends'e yetişmeye çalışıyorum.
Me estoy poniendo al día con "Friends".
Biraz garip nefes alıyor.
Está respirando un poco raro.
İşe alındın.
Estas contratada.
Vergi dairesine gelecek hafta gideceğiz ve anlaşma yapmaya çalışacağız.
Iremos al IRS la próxima semana y trataremos de zanjar un acuerdo.
Aslında, daha iyi bir firma tarafından işe alınmazsan, Gelip benim için çalışabilirsin.
De hecho, si no te toma otra empresa, tal vez podrías trabajar para mí.
Nefes alın. Nefes verin. Aman tanrım.
No vayas para allá... y se fue.
Ben A alırken sen sadece A eksi alıyorsun.
Obtendré un diez en biología, y tú solo un nueve.
Kaplumbağa alırken öyle yapmıştım.
Eso hice en la tienda de mascotas para comprar una tortuga.
Onu oradan çıkarmalı ve tepkisini ölçmelisin. Yani topu ona atmalısın.
Necesitas sacarla al mundo, probarla ante lo inesperado, lanzarle algunas pelotas curvas.
Ben alırım.
Yo la recojo.
Ama insanın eline konusu olan bir şey geçince işi ciddiye alıyor.
PRODUCTOR EJECUTIVO Pero coges este material que trata sobre algo, te lo tomas en serio y de verdad esperas que comience el debate y que continúe.
Ve Bryce, Justin'den fotoğrafı alıp okuldakilere gönderdiğinde, onun için sonun başlangıcı oldu.
Y cuando Bryce coge la foto de Justin y la manda a toda la escuela, es el comienzo del fin para ella.
Ve her işaret, her depresyon belirtisi ciddiye alınmalı.
Y cualquier señal de alarma o depresión debe ser tomada seriamente.
Al bakalım.
Toma.
Şimdi erkek arkadaşım eski eşinin sırtına güneş kremi sürüyor ve ben bu yumrulu köpeği veterinere götürüyorum.
Y ahora mi novio está poniéndole loción para el sol a su mujer en la espalda y yo tengo que llevar su perro con un bulto al veterinario.
Köpeğe hamburgerimi mi verdin?
¿ Le has dado al perro mi hamburguesa?
Erkek arkadaşın için endişeleniyorsun ve bu endişelerini köpeğe aktarıyorsun.
Está preocupada por su novio y está transfiriendo esa ansiedad al perro.
Sadece neden Christy'nin onun küçük ayık burnunu tokatlamak zorunda olmasını ve dünyayı kurtarmak istemesini anlamıyorum.
Solo que no veo por qué Christy se tiene que poner su capa de sobriedad e ir a salvar al mundo.
Bekle, büyük ihtimal beceremediniz.
Espera, obviamente la has puesto al revés.
Tamam. Vergi dairesi ipotek koymuş.
Al parecer, el IRS interpuso un derecho de retención a mi cuenta.
Daha kötüsü ise, 1996'dan beri vergi ödemediğin gerçeği.
Lo que más preocupa al IRS es el hecho de que no declare impuestos desde 1996.
Sadece bunlarla böbürlenmiyorum.
Simplemente no me jacto al respecto.
Yani sen parayı devlete vermeyip fakire mi verdin?
¿ Entonces, el dinero que no pagas al gobierno lo das a los pobres?
Tamam, belki biraz çocuk gibiler.
Yo iría al balcón.
500 dolara bilinmeyen gaz saldırısı alıyorum, Alex.
Mira, RRHH se equivocó.
Peki, şanslısın ki kesinlikle olacak olan... Eğer yaşamak istiyorsan cümleni tamamlama. Pekala millet bence oyunun amacını kaçırıyoruz.
Y ahora, démosle la bienvenida al único e inigualable...
Emily buraya gelmeden önce nasıldı hatırlıyor musunuz?
¿ Asumo que lo arreglaste al cambiar el modo B.S.?
Yedinci kasa şu an hizmete hazır. Tıpkı Elsa Gardner'ın vajinası gibi.
La caja siete ahora está abierta, al igual que la vagina de Elsa Gardner.
Yıllardır gruba gelmemi istiyordun.
Siempre has querido que volviera al grupo.
Sam çevresindekilere tepki olarak verdiği davranışlarda kendini daha iyi kontrol ediyor.
Quiere decir que Sam ha tenido más éxito al usar comportamientos de reemplazo para responder a los estímulos del ambiente.
Bence en azından bu fırsatı bir düşünmelisin.
Creo que, al menos, deberías considerar esta oportunidad.
İstersen peynir al. Keyfine bak. Ve incir.
Tenemos queso, sírvete, e higos.
Belli ki bunu çok yapıyorum.
Al parecer, hago eso mucho.
Yani ben de uzağa gitmesini istemiyorum ama en azından anlıyorum... O, burası için fazla iyi.
Yo tampoco quiero que se vaya a tres ciudades de aquí, pero al menos entiendo que ella es muy buena para esto.
Geleceğe bak ve önünde uzun bir hayat olduğunu bil.
Solo mira al futuro, piensa que tienes mucha vida por delante.
Nihayetinde, hikayeler anlatıyoruz.
Al final, contamos historias.
Hannah'nın fotoğrafı, masumdu ama tek başına bakılırsa utandırıcıydı, belirli bir ünü olan bir adam yayınladı, bir şeyler söyledi ya da hikayeyi birine zarar verebilecek şekilde değiştirdi.
La foto que se toma de Hannah era inocente. Pero una foto poco favorecedora sacada de contexto, colgada por un chico con cierta reputación o diciendo algo, y si se da la vuelta a la historia, al final puede destruir a alguien.
Bu kesinlikle bu nesle özgü bir şey çünkü bütün ortaokul ve lise boyunca, eve geldiğimizde, tek yaptığımız,
Es definitivamente algo generacional. En mi escuela secundaria y mi instituto, al llegar a casa, solo navegábamos.
Ve bütün bu sürtük yakıştırması kültürü onu etkiliyor.
Y esta enorme cultura de humillarla como puta la afecta al final.
Bence o an ne olduğuyla ilgili Clay'in fikri yok. Bence ilk önce merak ediyor. Yanlış yaptığını düşünüyor.
No creo que Clay sepa qué está pasando en ese momento, porque al principio él piensa que ha hecho algo mal.
Ama bir şekilde, Bay Porter'ın başarısız olmasını sağlıyor.
Pero en cierto sentido, prepara al Sr. Porter para fallar.
Hannah'nın hayatının son gününe geldiğimizde, o tamamen tükenmiş durumda.
Cuando llegamos al último día en la vida de Hannah, ella está completamente agotada.
Her intihardan yakın olarak etkilenen en az altı kişi olduğunu gösteren araştırmalar var.
Hay estadísticas que dicen que por cada suicidio hay al menos seis personas impactadas de cerca.
Sezgilere aykırı görünse de, çevresinde bir intihar olayı yaşanan kişi, genellikle kendini suçlayıp sorumluluk hissediyor ve Alex'in yaşadağı şeyin büyük bir kısmı da bu.
Y parece contradictorio, y aun así, la persona que ha sobrevivido al suicidio de alguien a veces se siente culpable y se culpa a sí misma, y eso parece una parte importante de lo que le sucede a Alex.
Buranın güneyinde hiç köy olmaması lazım.
Más al sur ya no hay gente.
Batı yönünde hiçbir şey bulamadık.
De aquí al oeste no había nada distinto.
Onu da düşündük ama hem atlar hem de biz fena yorulduk.
Deberíamos, pero tanto nosotros como los caballos estamos al límite.
Keşke Ay biraz aydınlatsa önümüzü...
Si al menos hubiera luz de luna...
Hemen kuleye gidin! Hemen!
¡ Suban al tejado de inmediato!
Biz Utgard Kalesine gideceğiz.
Vayamos al castillo Utgard.
Kuleye çıkın! Hemen!
¡ Suban al tejado de inmediato!
alınma 41
alıyorum 190
alınmak yok 18
alırım 61
alınma ama 23
alınmayın 22
alınmadım 34
alın bunu 23
alır mısın 25
alın şunu 54
alıyorum 190
alınmak yok 18
alırım 61
alınma ama 23
alınmayın 22
alınmadım 34
alın bunu 23
alır mısın 25
alın şunu 54
alın onu 55
alır 22
alıyoruz 44
alın bakalım 97
alır mısınız 18
alışkanlık 24
alırsın 27
alıştım artık 16
alışırsın 47
alışılmadık 16
alır 22
alıyoruz 44
alın bakalım 97
alır mısınız 18
alışkanlık 24
alırsın 27
alıştım artık 16
alışırsın 47
alışılmadık 16