Durum şu Çeviri İspanyolca
3,023 parallel translation
Hayır, bu hâlâ politik olarak tartışılan bir konu. Şüpheli durum şu ki, piyango ile seçiliyorlar.
No, todavía es una patata caliente.
Durum şu ki Helen, onun davranışlarını daha iyi kestirmeme yardımcı olabilecek hakkında daha fazla bilgim olmalı.
La cosa es, Helen, siento que si supiera un poco más de él, podría ayudarme a predecir sus movimientos mejor.
Bak kanka, durum şu...
Amigo, he aquí la situación...
Durum şu.
Éste es el problema.
Durum şu ki... Birbirimiz için yaratılmış olduğumuza inanıyorum.
La cuestión es, creo bastante posible que hayamos nacido el uno para el otro.
Tamam, durum şu.
De acuerdo, esto es lo que pasó.
Durum şu, aslında böyle bir şey söyleyebileceğimi hiç düşünmemiştim ama,... Kaylie için üzülüyorum.
La cuestión es, y nunca pensé que diría esto, que en realidad me siento mal por Kaylie.
Eva, durum şu ki...
Eva, la situación...
Durum şu an ikiye karşı bir.
Es dos contra uno. Tachen eso, es uno contra uno.
- Evet, Tess, durum şu...
- Sí, Tess, el asunto es...
- Durum şu ki bana senden hiç söz etmedi.
- La cosa es, que ella nunca me habló de ti.
Bahsettiğim bu değil. Durum şu ki, ne yapmak istediğini anlayamıyorum.
El punto es, que no entiendo por qué actúa así.
Durum şu ki seni temize çıkarıyor.
El caso es, que eso lo libera.
Durum şu ; onlar bir çift.
Así es la cosa, ellos son pareja.
Polis, kadının ülkeyi terk etmiş olabileceğini düşünüyor Lobell ve ailesi için de bu durum geçerli.
La policía cree que lo más probable es que haya dejado el país, y lo mismo puede decirse de Lobell y su familia.
Jane'e tehlike arz eden bir durum olmuşsa onu arayıp uyarması gerekirdi.
Sería su obligación ética llamarla y avisarle si él estaba tratando a alguien que fuera un peligro para ella.
- Bu durum röportaj yapma fikrinizi değiştirdi, öyle mi?
- Eso hubiese cambiado su opinión... -... sobre la entrevista.
Bu durum, değerinin % 30 düşmesinden de görülmektedir.
Se ha visto caer su valor un 30 %...
Evet, ama sorun şu ki,... bu durum, burada iş yaptığım kişi ile ilgili ve... Onu ifşa etmenin adil olmayacağını düşünüyorum.
Sí, pero la dificultad es que hice ese trabajo para alguien que tú conoces, y... creo que sería injusto para ellos que lo divulgara.
Bu durum, ırkçı ayaklanmasına dönüşecek ve bunun sorumlusu sizsiniz.
Esto se está volviendo un problema racial, y está en su cabeza.
General Kalani, durum hakkındaki düşünceniz nedir?
General Kalani, ¿ cuál es su evaluación de la situación?
Bak, olay şu ki senin eski sevgililerini biliyorum ve açıkçası bu durum bazen berbat bir hâl alıyor.
Vale. Oye, hay una cosa... Sé sobre tus ex, y francamente, a veces apesta.
Anlatmak istediğim şu : Sabrina içe dönük meme uçlarını saklamaya devam ederse bir ay sonra onları gördüğünde durum daha da garipleşecek.
Bueno, a lo que voy, cuanto más tiempo Sabrina... oculte sus pezones invertidos, más raro será al cabo de un mes... cuando se los veas.
Ama şu anda bu durum düşüneceğimiz son şey.
Pero en este momento, esa es la menor de nuestras preocupaciones.
Başkanım, sanırım bilmeniz gerek acil durum yöneticisi takımıyla konferans odasında toplantı yapıyor.
Sr. Alcalde, solo pensé que debería saber que la gerente de emergencia está con su equipo en el cuarto de conferencias.
Elizabeth Borden, vali tarafından atanan acil durum yöneticisi şu ana kadar herhangi bir açıklama yapmadı, ama tahmin ediliyor ki verilecek brifinge o da katılacak.
Elizabeth Borden, la gerente de emergencia nombrada por el gobernador no pudo ser hallada para comentar, pero los observadores esperan que se una al gobernador para ese informe.
Önümüzdeki üç ayı yalnız geçirelim, Aklımıza gelen baştan çıkarıcı şeyleri yapabildiğimiz kadar kişiyle yapalım ve eğer bu, şu anki durum, en mutlu olansa sonsuza kadar beraber oluruz.
Pasamos los siguientes tres meses solos, haciendo cualquier cosa depravada que se nos ocurra con toda la gente que podamos y si esto, ahora mismo, sigue siendo lo más feliz que podemos hacernos, estaremos juntos para siempre.
Acil, durum nedir?
911, ¿ cuál es su emergencia?
Bu durum ruh sağlınızdaki derin hasarlardan kaynaklanıyor.
Su estado es el resultado de una profunda fractura psicológica.
Düşünüyorum da bir çocuğun Anneler Günü'nü babasıyla geçirmeye karar vermesi çok üzücü bir durum...
Solo digo que es algo muy triste cuando una niña decide pasar el día de la Madre con su padre.
Zamanı geldiğinde Carcassona'da durum kötüleşirse, nerede olduğunu sana söyleyeceğim.
A su debido momento, si las cosas van mal en Carcassona, te diré dónde está.
Sayın Goldbach, sen 30 üzerinden 18 puan zihinsel durum sınav.
Señor Goldbach, ha sacado 18 sobre 30 en su examen de capacidad mental.
Eğer bugün gerçek bi durum olsaydı, şu an burada olmazdın.
Si hoy hubiera sido una situación real, no estabas ahí.
- 911. Acil durum nedir?
- ¿ Cuál es su emergencia?
Ama kendi ülkemizde oluca birden nahoş bir durum oldu.
Incluso podrían concederle una medalla por ello. Pero ahora está en su patio de atrás, y de repente, es desagradable.
Şu anda özel bir durum var.
Tengo un pequeño asunto privado en estos momentos.
- Eşyalarımı alayım. Stratejik olarak, Birleşik Devletler Afganistan'daki son durum için endişeli. İslamabad, şiddet eğilimli gruplardan oluşuyor ve Pakistan büyük bir iç karışıklığa sürüklenebilir.
Estratégicamente, los Estados Unidos se preocupan por el final en Afganistán, el acceso del Presidente de Islamabad a violentos grupos extremistas y el hecho de que Pakistán puede tambalearse hacia una gran inestabilidad interna... de ese modo amenazando la seguridad de su arsenal nuclear... todo significa que una alianza fácil entre nuestros dos países
Gerçek şu ki, kendini burada gösterebilmesi bile utanç verici bir durum.
El hecho de que ella pudiera aparecerse por aquí es una vergüenza.
Ve Güneş'e yaklaştıkça daha fazla buharlaşmaya başlar. Yüzeyi soyulmaya başlar. Bu durum gerçekten kuyruklu yıldızın dönme durumunu değiştirebilir.
A medida que se acerca más y más al Sol... y cada vez más compuestos volátiles... empiezan a salir de su superficie, se puede cambiar en realidad el estado de rotación del cometa.
Eh, hayatımın aşkı, şu acayip seksi kadın var ya Önce öldürüldü ve sonra tekrar hayata döndürüldü. Ayrıca bugün işe girdi yani evet, oldukça özel bir durum.
Bueno, el amor de mi vida, esta tía tan buena, fue no sólo asesinada y luego devuelta a la vida, además acaba de conseguir un trabajo hoy, así que sí, bastante especial.
Durum raporu verin.
Reporte su estado.
Ve son durum raporu adamın Ravello'da olduğunu gösteriyor.
Y su último informe de estado dice que está en Ravello.
Durum nasıl?
Quería ver su cara... ¿ Ya se fueron?
Karşılaştırma yaparsak ; CBS, Katie ile haberleri Times Square'den açarken Haber Akşamı, bu hikayeye 3 dakika 20 saniye ayırdı. Kısaca endişelenecek bir durum olmadığı söylendi ve senin de söylediğin gibi, polise haber verenlerden birinin Müslüman olduğundan bahsedildi.
En comparación, la CBS tiene a Katie abriendo su noticiario desde Times Square mientras que Noticiero Nocturno le dio tres minutos y 20 segundos básicamente dijeron que no había nada que temer y como dijo usted, mencionaron que una de las personas que dio aviso a la policía, era musulmán.
Durum bundan ibaret değilse, şurada bulunan ustamı aileni bulup, öldürmesi için yollamak zorunda kalacağım.
Si ese no fuera el caso, enviaré a mi mecánico aquí para encontrarlo y matarlo a usted y a su familia.
- Beşinci birim, senin durum nasıl?
Unidad cinco, ¿ cuál es su estado?
- Beşinci birim, senin durum nasıl?
Unidad cinco, ¿ cuál es su estado? Esta es la unidad cinco.
Ama bu durum onun kaderini değiştirdi.
Pero eso cambió su destino.
Durum biraz tuhaf şu an, Nick geldi.
Es solo... es un poco extraño ahora. Nick está aquí.
Onun durum güncellemesi, bu akşam seninle takı yapacağını ve bir yüzük olacağını umduğunu söylüyor.
En su estado ella dice que esta noche va a hacer joyas contigo y ella espera un anillo.
Endişem şu ki, eğer genç kızlar hakkında sürekli fanteziler üretirsen bir süre sonra bu durum, sana normal gelmeye başlayacak.
Mi preocupación es que fantasear continuamente con actos sexuales con niñas pequeñas pueda hacer que parezcan normales.