Sorun şu ki Çeviri İspanyolca
2,760 parallel translation
Anne, sorun şu ki, Kenny gidince, okuldaki en fakir çocuk ben oldum.
Si, verás... el problema es mamá que, ahora que Kenny no está, soy el chico más pobre.
Sorun şu ki gerçek Ruben Lobato üç yıl önce ölmüş.
Sólo que el verdadero Ruben Lobato, con el mismo número de la seguridad social... murió hace tres años.
Sorun şu ki... Bu iş nasıl bitecek?
lo averiguaremos pronto.
Sorun şu ki, bunu kullanamayız.
- El problema es que no podemos usarlo.
Sorun şu ki, buradaki silahların hiçbiri o kalibreyi kullanamaz.
El único problema es, ninguna de estas armas aquí usa ese calibre.
Sorun şu ki bazen ben de kendimi kemik torbasından ibaret hissediyorum.
El único problema es que a veces me siento como un saco de huesos.
Sorun şu ki, yayın denizaşırı da yapılabiliyor.
El problema es que la transmisión pudo haber sido hecha desde el exterior.
Sorun şu ki, kaldıramadım.
Pero resulta que no podía excitarme.
Sorun şu ki sizin için hediye ararken sizi iki çocuk gibi düşünüyor.
El único problema es, señor, que cuando ella busca un regalo para Uds ella está pensando en dos niños.
Sorun şu ki, bu daire var ya kirasını ödemek için mangıra ihtiyacım var.
Lo que digo es, ahora con este apartamento, voy a necesitar plata para pagar la renta.
Sorun şu ki, ben sadece müzik kutusuyla iyi olacağımı düşünüyorum.
El problema es que creo que solo seré bueno en una rocola.
Sorun şu ki sana güvenmiyorum.
Pero ese no es el problema... Sino que no confio en ti.
Sorun şu ki, bana göre, bu çocukların hayatlarını ahlaksız bir yaşama dönüşmesidir.
Bueno, el problema es, en mi opinión, cómo la mayoría de los chicos decentes se convierten en corruptos.
Sorun şu ki köy halkı oradan korkuyor.
El problemas es que la gente del valle le tiene miedo.
Ama sorun şu ki karşı madde ile temas ettikten bir kaç saat sonra nesne ısınıp yanmaya başlıyor.
El problema es... Que tras un par de horas de contacto la materia en contacto con la materia inversa, se quema.
Sorun şu ki, bazıları gelir ve bir metresleri varken bir metres fantazisi ister. Gerçek bir metresin varsa bunu yapamazsın.
El asunto es que muchos piden una amante secreta cuando ya la tienen.
Asıl sorun şu ki...
Ese es el problema
Sorun şu ki ne zaman katılsam, kazanamadım.
El caso es que cada vez que me he postulado, no he ganado.
Sorun şu ki gidecek başka bir yerim yok.
Sí, pero no tengo otro lugar adonde ir.
Ama edebilirim. Sorun şu ki ;
Pero definitivamente podría quejarme.
Ama sorun şu ki, bir hafta sonra herkes titremeye başladı.
Pero después de una semana empezaron a tener Temblores, escalofríos.
Sorun şu ki ben ne sizi, ne de sizin adalet yetkilerinizi kaale almam.
¿ Lo reconoce? El problema es que no lo reconozco, ni a usted, ni a su justicia.
Sorun şu ki karımı da sıcak çarpmıştı ve buradaki hava da giderek kötüleşiyor. Krikom var.
Y el problema es, que mi mujer tiene una insolación, y cada vez hace más calor aquí, así que...
Sorun şu ki Greyson, seninle görüşürse anlaşmayı yapacak.
El problema es que Greyson sólo hará el trato contigo.
Sorun şu ki burada değil.
El problema es que no está aquí.
Hayır, sorun şu ki...
No, es solo que yo...
Sorun şu ki, gerçekten seni tekrar görmek istiyor mudur dersin?
Ahora bien... ¿ de verdad crees que quiere volver a verte?
Sorun şu ki ; onun emrindeki tüm anlaşmalar iptal oldu.
Y el problema es que las negociaciones que el comandaba naufragaron.
Sorun şu ki, senin ailenle benimkiler aynı şehirde yaşıyor.
El problema es que tu y mis padres vivís en la misma ciudad.
Sorun şu ki, ben tanımadım.
Pero, en realidad, yo no.
Sorun şu ki, suyla koordine olarak dış dünyaya da açıIdılar
El problema es, que el dióxido de azufre... generalmente es liberado por tratamiento de agua con cloro.
Sorun şu ki donörün aileden biri olması gerekiyor.
El trasplante... tiene que venir de... de... de uno de vosotros.
Sorun şu ki, oyunun adı tamir etmek. Gerçekten de Tamir Et Felix Jr.
Reparar cosas es el objetivo del juego literalmente. "Repara-Félix Jr.".
Sorun şu ki kimse onlardan iyi olmalarını beklemiyor.Onlar da yapmıyor.
Es que fracasan porque se espera que fracasen.
Sorun şu ki, gittiğim tek bir yer var.
El asunto es que yo sólo voy a un lugar.
Sorun şu ki saat altıda açıIıyor.
El problema es que no abren hasta las 6 de la mañana.
- Sorun şu ki, Renaldo, bende bursit var.
- ¿ Qué diablos? - El problema, Renaldo es que tengo un caso agudo de bursitis.
Sorun şu ki, ceset niye alındı?
La cuestión es... ¿ por qué se han llevado el cuerpo?
Sorun şu ki, dedektif sizi yakaladı mı?
La incógnita es... si el detective logró cazarle.
- Sorun şu ki bunların hepsi bir varsayım.
Ahora lo sabemos. El problema es que todo es circunstancial.
Asıl sorun şu ki,... müvekkilimiz kesinlikle yapmamamızı istediği halde güvenlik kayıtlarını nasıl kanıt olarak göstereceğim.
La pregunta es, ¿ cómo introduzco el vídeo de vigilancia entre las pruebas cuando nuestro cliente nos ordenado expresamente que no lo hagamos?
Sorun şu ki tetikleyici kelime Gecelambası.
El problema es, la palabra de alerta es Nightlight.
Sorun şu ki ofisi son model güvenlik sistemiyle donatılmış durumda.
El problema es que su oficina tiene sensores muy modernos.
Sorun şu ki kocanız kim olduğumu zaten biliyor.
El único detalle es que tu esposo sabe quién soy.
Sorun değil. Bir insanın yaşadığı evde nasıl hiçbir şey olmaz ki?
Está bien, ¿ pero cómo puede no tener comida en su casa?
Sorun şu ki aseton yeterli olmadı
Pero aún queda un poco de sedimento residual en las mangueras. El problema, señor, es que la acetona utiliza para limpiar las piezas del motor... iba a corroer las mangueras de goma... y reemplazarlas nos llevaría un día más en tierra.
Sorun şu ki sekstantıma da inanıyorum!
¡ El problema es que también tengo un sextante!
Dalağında sorun yok demek ki.
Su bazo debe estar bien entonces.
Söyleyebilir miyim? Ama olay şu ki, biz seks yaptığımız da ki bu sorun değil,
Pero el asunto es que, cuando estás haciendo el amor, todo está bien.
Demek istediğim şu ki, mızraklı dövüş esnasında eli sürekli eteğimdeydi ki sorun yoktu.
Quiero decir, estaba todo el rato metiendo sus manos bajo mi falda durante los paseos, lo que habría estado bien.
Mike, sorun şu ki...
- No lo sé.