English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İspanyolca / [ Ş ] / Şanslı

Şanslı Çeviri İspanyolca

30,319 parallel translation
Yapma canım, ne kadar şanslı olduğunun farkındadır eminim.
Vamos, estoy seguro de que sabe la suerte que tiene.
Sen şanslı bir adamsın.
Eres un tipo con suerte.
Çok şanslı bir erkeksin.
Eres un tipo muy afortunado.
Bundan kurtulduğuna şanslısın.
Tiene suerte de haber salido con vida.
İstersen geri dönüp Gale'e ne kadar şanslı olduğumuzu söyleyeyim.
¿ Por qué no vuelvo y le cuento a Gale la suerte que tenemos?
- Yaşadığına inanamıyorum, diğerlerinden daha şanslı.
No puedo creer que aún esté con nosotros. Mucho más afortunada que el resto.
Evet, Şanslı Kaplumbağa takımı kullanıyor.
Sí, lo componen el grupo de tortugas musculosas.
Çok şanslısın.
Tiene una gran suerte.
Çok şanslıyım!
Vaya, qué suerte.
Senden daha azını beklemezdim, Şanslı Kadın!
¡ Bien hecho, chica suertuda!
Çok şanslısınız, bayım.
Tienes mucha suerte, señor.
Şanslısın.
Bueno, suerte.
Yine de şanslısınız.
Seguís siendo afortunados.
Sanırım şanslınız, bayım.
Supongo que es afortunado, señor.
Ama şanslı günündesin kovboy.
Pero es tu día de suerte, vaquero.
Bana şanslı olduğumu, eğer evlenseydik hasta bir kızla ömür geçirmek zorunda kalacağımı söyledi.
Ella dijo que tenía suerte... Si no hubiera roto el matrimonio... Entonces me habría casado con una mujer enferma.
Güzel, şanslı günündesin değil mi?
Bueno, ¿ no es tu día de suerte?
Çok şanslısın ki amcan ve enişten Phil burada.
Bueno, tienes suerte porque tu tío... cuñado Phil está aquí.
Senin gibi bir babaya sahip olduğu için çok şanslı.
Él es la suerte de tener un padre que haría eso.
Çok şanslı bir adamsınız.
Usted es un hombre muy afortunado.
- Şanslısınız. Los Angeles'ın en iyi iki doktoruyla tutsak kaldınız.
Usted fue atrapado ahí abajo con los dos mejores médicos en LA
Ne kadar şanslı olduğunun farkındadır.
Se daría cuenta de lo afortunado que era.
Kalbine gelmediği için şanslısın. Ama hareket edersen omurgana gelebilir.
Tienes suerte de que no tocó el corazón... pero si te mueves, podrías dañar tu espina dorsal.
- Neden bu kadar şanslıyım diye merak etmiştim.
- Y me creía afortunado.
Stella, şanslı günündesin.
Stella, hoy es tu día de suerte.
Şanslısın çalışman için daha 18 saatin var.
Suerte que tengas 18 horas para prepararlo. Pásalo bien.
Ya da belki üzerine doğru gelen şanslı durumu avantajlı hale getirmeye çalışıyor.
O quizás esté tomando ventaja de una situación que se le ha presentado.
Ne kadar da şanslıyız değil mi?
¿ No somos afortunados?
Umarım burada olduğun için ne kadar şanslı olduğunun farkındasındır.
Espero que te des cuenta de lo afortunada que eres de estar aquí.
Seni ve siktiğim kızını vurmadığım için şanslısın.
Tienes suerte de que no os disparara a ti y a tu puta hija.
Şanslısın, biliyorsun değil mi?
Tienes suerte, ¿ sabes eso?
Ben çok şanslıyım çünkü spor yapmama gerek yok.
Bueno, yo soy afortunado porque no tengo que hacer ejercicio.
- Sana sahip olduğu için şanslı olurdu.
Ella sería afortunada de tenerte.
Onu kolladığın için gerçekten çok şanslı.
Qué afortunada es de tenerte para velar por ella.
Onunla çıkmayı kabul ettiğim için çok şanslıydı.
Tiene suerte de que saliera con ella en primera instancia.
- Aslında şanslısınız.
Shia LaBeouf tuvo que cancelar su gira en solitario, y tenemos una fecha libre, en abril. - En realidad, han tenido suerte...
Birkaç şanslı Amerikalı askerin pek de şanslı olmayan dölleri...
La desafortunada descendencia de una pareja de soldados americanos afortunada
Modern teknoloji çağında Carrington Vakası kadar büyük bir olay yaşanmadığı için şanslıyız ama gördüğümüz daha küçük güneş patlamaları bile iletişimimizi bozuyor ve elektrik kesintilerine ve uydularımızda bozulmalara neden olabiliyor.
Tuvimos la fortuna de que nada tan grande como el Evento Carrington... haya ocurrido en estos tiempos de la tecnología moderna... pero incluso los eventos solares más pequeños... que sí vemos afectan nuestras comunicaciones... y crean cortes en nuestra red eléctrica... y alteraciones hacia nuestros satélites.
Şanslısın ki tutuşma noktası yüksek.
Afortunadamente para ti, tiene un punto de ignición muy alto.
Geçen defa şanslıydık.
Tuve suerte la última vez.
İyi biri olduğu için şanslısın.
Estás de suerte porque es una buena persona.
İşe yaramadığı için şanslıyım.
Tuve suerte, no resultó.
Şanslı bir adamsın.
Un tipo con suerte.
- O halde yaşadığın için çok şanslısın.
- Lo siento mucho...
- Şanslıydık.
- Y tuvimos suerte.
O olduğu için şanslıyım.
No, tengo mucha suerte de tenerla.
Ya da, eğer şanslıysak, hala çıkma niyetindedir.
O bien, si tenemos suerte, todavía tiene la intención de.
Ne şanslı... Birlikte takılıyorlardır şimdi.
Qué envidia, ahora mismo ellos dos están juntos...
Ne şanslı...
Qué envidia.
Belki şanslı günümüzdeyizdir.
Eh, este podría ser nuestro día de suerte.
- Sanşlısınız, Sayın Yakovlev.
Es un hombre con suerte, Sr. Yakovlev.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]