English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İspanyolca / [ Ş ] / Şanslısınız

Şanslısınız Çeviri İspanyolca

1,570 parallel translation
Herkes kendinin doktoru olmak istiyor. Komaya girmediğiniz için çok şanslısınız.
Todos quieren ser su propio médico, tiene suerte de no haber caído en coma.
Evet, şanslısınız.
- Sí, sí. Tienes suerte.
Bunun gibi hızlı bir gemiye sahip olduğunuz için şanslısınız.
Son afortunados de tener una nave tan rápida.
Onunla çalışacağınız için şanslısınız.
Tienes suerte de estar con él.
Ama birbirinize sahip olduğunuz için çok şanslısınız. böyle büyük değişimleri atlatırken, birileriyle konuşabilmek önemli.
Es bueno que se tengan la una a la otra es importante tener con quién hablar cuando atraviesas por semejantes cambios
O enerji darbesi oraya geldiği için şanslısınız.
Tuvo suerte de que ese disparo de lanzadera le alcanzara donde lo hizo... el nuevo chaleco funciona bastante bien.
Dosya kayıtlarınıza işlenecek, ama uzaklaştırılmadığınız ya da kovulmadığınız... için şanslısınız
Esto quedará en sus registros, pero tienen suerte de que no los suspendan o los expulsen.
Bu kadar işin ortasında bizi bulabildiğiniz için bile şanslısınız.
Con lo que está pasando, tenéis suerte de que estemos nosotros.
Çok çalışıyor, sizinle çok eğleniyor. Böyle bir babanız olduğu için şanslısınız.
El trabaja muy duro se divierte mucho con ustedes y tenemos suerte de tenerlo.
- Sizi öldürmediğim için şanslısınız.
Tienen suerte de que no les mate sólo por deporte. ¿ Quién eres, amigo?
Kızlar cillop gibi olduğunuz için çok şanslısınız.
¡ Tienen tanta suerte, guapas!
Belki de şanslısınız. Sanırım bu o.
Parece que están de suerte.
Hayatınızı bağışladığım için şanslısınız.
Tienen suerte de que los deje vivos.
Bernstein'lar burada olmadığından size daireyi hemen gösterebilirim. Onlardan önce geldiğiniz için şanslısınız aslında. Tamam.
Escuche, como los Bernstein no se encuentran puedo mostrarle el apartamento, tiene suerte de saltearlos, en realidad.
Janet geç saate kadar çalışmak zorunda olduğu için şanslısınız çünkü burada olsaydı bunların hiçbirine izin vermezdi.
Suerte que Janet trabaja hasta tarde hoy porque si estuviera aquí, no toleraría nada de esto.
Şimdi benim tecrübelerime dayanarak, takımınızda 15 oyuncunuz olduğuna göre, eğer onların beşini mezun edebilirsek şanslısınız demektir.
En mi opinión, usted tiene a 15 jugadores en su equipo tendrá suerte si gradúa a cinco.
- Şanslısınız, Kaptan Kirk.
Es tu día de suerte, capitán Kirk.
Ne kadar şanslısınız!
¡ Eres malditamente afortunado!
Şanslısınız.
Tuvo suerte, esta vez.
Telefonu duyduğum için şanslısınız.
Tienen suerte de que haya oído el teléfono.
Leman Gölündelermiş.. Çok şanslısınız!
- Vienen del lago Leman.
Bir bakıma, çevrede sizin işinizin ilanını vermedikleri için şanslısınız.
En cierto sentido son suertudos, no tienen que promocionar tu trabajo.
Şanslısınız.
Tiene suerte.
Hayatta kalabildiğiniz için şanslısınız diyebilirim.
Es una suerte que siga vivo.
Çok şanslısınız.
Que afortunado eres.
- Şanslısınız.
Bueno, son afortunados.
- Yelek giydiğim için şanslısınız.
Tienen suerte que llevo mi chaqueta.
Yine de çok şanslısınız. Sivil hükümetin bir üyesi olarak onlar gibi düşünmediğime sizi temin ederim.
Aún así afortunadamente, como miembro del gobierno civil estoy aquí para asegurarle que yo no tengo tales reservas.
Eğer size cevap verirlerse şanslısınız.
Si te responde tienes suerte.
Şanslısınız burada bir kaldıracımız vardı.
Tienen suerte de que tuviéramos un operario en la zona.
Aradığınızda elimizde bulunduğu için şanslısınız.
Ha tenido suerte de que las tuviésemos cuando llamó
Hayatta olduğunuz için şanslısınız, bunu biliyor musunuz?
Eres afortunado de estar vivo, sabes eso?
- O konuda şanslısınız.
Ahí tiene suerte.
Seni cinayetten tutuklamadığımız için şanslısın. Doğru söylüyor Freddy.
Suerte que no lo tenemos por homicidio.
Pekala Avukat Bey, şanslısınız.
Bueno consejero, acaba de tener suerte.
Ama şanslıyız ki, o zamanın gazeteleri kurbanların adreslerini veriyorlarmış.
Por suerte para nosotros, los periódicos de entonces imprimían las direcciones de las victimas.
Tony, kız kardeşlerin olmadığı için şanslısın.
Tony, eres afortunado de no haber tenido hermanas adolescentes.
Eğer ayrılırsanız bunun yarısını kazanırsanız kendinizi şanslı sayın.
Si disuelven la sociedad, con suerte ganarán la mitad de eso entre los dos.
Şanslısınız ki, ölçümleriniz normal, onun için bir süre sonra size tekrar döneceğiz.
Luego le hacemos un chequeo.
Şanslısınız ki, ölçümleriniz normal, onun için bir süre sonra, size tekrar döneceğiz.
Luego le hacemos un chequeo.
Bay D.'nin sınıfında olanlarımız kendimizi şanslı hissediyorduk.
aquellos que teníamos clases con el Sr. D. nos sentíamos bendecidos.
Çok şanslısın, çünkü günü kurtarmak için bana ihtiyacınız var.
Por suerte para ti, ya que soy el necesitado para salvar el día.
Böyle güzel bir kızın olduğu için çok şanslısın.
Tienes suerte de tener una hija tan hermosa.
Dişlerinde o zımbırtı takılı olduğu için şanslısın çünkü kömürleşmiş artıklarından kimliğini bulmaları için dişlerine ihtiyaçları olacak!
Tienes suerte de tener aparatos en tu boca,'los necesitaran para identificar tus restos'.
- Şanslısınız, çok iyi sarılmış.
- Estaba bien empaquetada.
Şanslısınız.
Qué suerte tenéis.
- Ne kadar şanslı olduğumuzun farkında mısınız?
¿ Saben cuán afortunados somos? Genial.
Bir hamam böceği olarak körüklemek için çok uğraştığınız nükleer savaştan sağ çıkacaksınız. Şanslısın.
Es afortunado.
Evet, böyle bir harika babanız olduğu için çok şanslı olduğunuzun farkında mısınız?
Bien, ¿ no es usted afortunado de tener un papá tan agradable?
Eğer şanslıysak, yani "harbiden" şanslıysak pusu nişancımız sıradaki hedefine kilitlenmişken ona baskın verebileceğiz.
Y si tenemos suerte, mucha suerte mientras el francotirador se concentra en su blanco tendremos oportunidad de sorprenderlo.
Hem birinci sınıf yazarlarımız Tom ve Paulie G.'nin hemen yanında oturduğum için de çok şanslıyım.
Y tengo la suerte de estar sentada justo al lado de nuestros guionistas de primera clase, Tom y Paulie G.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]