Hayatını Çeviri Fransızca
81,265 parallel translation
Bunun ne olduğunu ya da sizi neyin beklediğini bilmiş olsan Kovar'a hayatını bağışlaması için yalvarırdın.
Si vous saviez ce que c'était, ou ce qui arrive, vous supplieriez Kovar de vous épargner.
Sürekli bunu söyleyip durdu. Ben ölüyüm. Çünkü bir zamanlar senin hayatının bir parçasıydım.
Je suis morte parce que j'ai fait partie de ta vie.
Tabii. Hayatını binlerce kez sana teslim eden adam.
C'est ça, l'homme qui a mis sa vie entre tes mains des milliers de fois.
Duruşmaya çıkmazsan o kız bütün hayatını onu istemediğini düşünerek geçirecek.
Si tu n'entres pas dans ce tribunal, cette petite fille va passer le reste de sa vie à se dire que tu ne voulais pas d'elle.
Ama hayatının kalanında oluşacak yeni hatıralar...
regarde-moi. Pour le reste de sa vie, les nouveaux souvenirs qu'elle va avoir...
Kendi hayatını yaşaman gerek.
Tu dois vivre ta propre vie.
Sana hayatının ne denli boktan olduğunu söyleyen oldu mu? Hayır.
Quelqu'un vous a déjà dit à quel point vous craignez?
Bir sürü Kuşaklıyı gelişigüzel öldüren, tüm insan hayatını tehdit eden bir adamla mı?
Avec un mec qui a tué sans remord nombre de ceinturiens. Un type qui menaçait toute vie humaine, et c'est pourquoi Miller l'a abattu.
Hayatınızı kurtarmaya çalışıyorum.
J'essaie de vous sauver la vie.
Onların sayesinde hayatının geri kalanında zengin olacaktı.
Ils la rendront riche pour le reste de sa vie.
Hayatını daha da zorlaştırmak istemiyorum.
Je veux pas te compliquer la vie.
Sen onun ne düşündüğünü siklemeden kendi hayatını yaşıyorsun.
Toi, tu vis ta vie sans te soucier de ce qu'il pense.
Herkes kendi hayatını yaşıyor, bense tek başımayım.
Tout le monde avance dans sa vie, sauf moi, qu'on laisse derrière. Seule.
Halk tabakasından olsan seni taş adamlarla birlikte hayatını geçirmen için derhal Valyria'ya gönderirdim.
Si vous étiez un roturier, je vous aurais déjà envoyé à Valyria, vivre avec les hommes de pierre.
Birbirlerine kelebekler gibi kur yapıyorlar ve en çok kim minnettar diye birbirleriyle yarışıp ikisi de kendi hayatının diğerine borçlu olduğunu söylüyordu.
Comme des papillons se faisant la cour, ils se disputaient le titre du plus reconnaissant, chacun insistant qu'il devait sa vie à l'autre.
hayatını adadın, iki savaşa.
Tu as dévoué ta vie à deux guerres.
Çok geçmeden kendisini kaybetmiş ve ambulansta kalp yetmezliğinden hayatını kaybetmiş.
Elle s'est effondrée peu de temps après, puis est morte dans l'ambulance d'une coronaropathie.
Jim onun hayatını bağışladı.
Jim a épargné sa vie
Mütevazı çıraklıktan mutfak işçiliğine mutfak işçiliğinden "Gotham'ın Kralı" na. Siz yükselesiniz diye birçok insan hayatını kaybetmiş diyorlar.
De garçon de course à garçon de cuisine jusqu'au prétendu "Roi de Gotham", on raconte que beaucoup sont morts pour que vous puissiez vous élever.
O da şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti.
Il est mort sous d'étranges circonstances.
Ve bazıları hayatının kurtulmasını sağladı.
Et certaines vous ont sauvé la vie.
Ben hayatını kurtardım.
Je vous ai sauvé la vie.
Ne kadar süredir aynı yere varmak için hayatının koridorlarında kör şekilde koşuyorsun?
Combien de temps as-tu couru aveuglément dans les couloirs de ta vie pour toujours finir dans le même endroit?
Hayatının geri kalanı boyunca her öğünde hazır çörek yemek ister misin?
Tu veux manger des pizza miniatures à chaque repas pour le reste de ta vie?
Wally hayatını kurtardı.
Wally vient de te sauver la vie.
- Öyleyse neden buraya gelerek hayatını tehlikeye attın?
Alors pourquoi risquerais-tu ta vie en venant ici?
- Neden patatesi hardalla yediğimi mi? Neden buraya gelerek hayatını tehlikeye attığını?
Pourquoi t'a risqué ta vie pour venir ici.
Neden benim için hayatını tehlikeye attın?
Pourquoi risquerais-tu ta vie pour moi?
Başka birine daha oğlumdan mı bahsedeceksin? En son buraya geldiğimde, hayatını kurtardım.
La dernière fois que j'étais là, je t'ai sauvé la vie.
Adam cani bir manyak değil. Sadece artık kendi anlamlı hayatından başka hayatları düşünecek kapasitede değil.
Ce n'est pas un meurtrier fou, il a juste perdu la capacité de considérer toute autre vie, à part la sienne.
Protomolekül bizim dışımızda hayat ağacımızın ilk kanıtı. Protomolekül kullanım kitapçığı ile gelmedi.
La protomolécule est la première preuve d'une vie hors du système solaire, elle est venue sans mode d'emploi.
Ve kendisi bize yardım ederse her zaman bildiği hayat tarzını sürdürebilir.
Et s'il nous aide, il pourra conserver un semblant de la vie qu'il a toujours connu.
Hayatın bizim için planladığı bir şey vardır, dedim.
Je pensais que la vie allait m'offrir autre chose.
İnan bana, dolabımı karıştırsam tüm hayatımın kalıntılarını bulabilirim.
Au fond de mon placard, je pourrais trouver des vestiges de ma vie entière.
Burada hayatımın derinliklerine girdikçe yüzleşemediğim onca şeyin farkına varıyorum.
Plus je suis ici, plus j'ai conscience de ce que je ne voulais pas voir.
Hayatımızı kurtardın!
Vous nous sauvez la vie.
Hayatımın pişmanlığı Oberyn'in senin için savaşırken ölmesi.
Mon plus grand regret est qu'Oberyn soit mort pour vous.
- Sen de aynı cezayı alırsın ve bir buçuk yılda, hatta belki daha azında hayatımıza geri döneriz.
Et on retrouverait une vie normale dans 18 mois, voire moins.
Yaşlandığında ve hayatında hiçbir şey yapmadığın konusunda endişelendiğinde düşüneceğin edepsiz küçük bir sır olarak.
Un vilain petit secret. Tu pourras y penser quand t'auras peur d'avoir raté ta vie.
Boktan bir ölüm ilanın var çünkü boktan bir hayatın oldu.
T'as une nécro de merde parce que t'as eu une vie de merde.
Bu hayatın bitti.
Cette vie est finie.
Boktan kocanın artık yeni bir hayatı var.
Ton connard de mari s'est choisi une nouvelle vie.
Bu arkadaşın da yeni bir hayatı var.
Lui, il a changé de vie.
Aklıma Essie MacGowan'ın hayatı geliyor.
Cela me rappelle l'histoire d'Essie MacGowan...
Hayatımızı kurtardınız.
Vous nous avez sauvé la vie.
Deli veya akıllı, özünde çoğu insan hayatın büyük sorularına cevap ister.
Fous ou pas, au fond, la plupart des gens veulent juste des réponses aux grands mystères de la vie.
Mezunların hayatı tehlikede.
Les vies des cadets sont en jeu.
Ama ben senden beklerken hayatımın fırsatından yararlanmak üzereyken hiçbir şey yapmıyorsun.
Mais quand j'ai besoin de la tienne, pour prendre l'avantage sur l'opportunité d'une vie... rien.
Ama acısız hayat olmaz, sevgi olmaz.
Mais il n'y a pas de vie, il n'y a pas d'amour sans douleur.
İnsanın hayatında birkaç tam keyif anı vardır. Tadını çıkarmak zorunda hissediyorum.
Il y a quelques moments de pure joie dans la vie de quelqu'un, je me sens obligé d'apprécier celui-ci.
Annem ve babamın hayatı üzerine yemin ederim ki seni koruyacağım.
Je le promets, sur la vie de mes parents, Je te protégerais.
hayatını yaşa 16
hayatını kurtardım 33
hayatının zamanı 17
hayatım 3662
hayatim 33
hayat 236
hayatı 33
hayat devam ediyor 42
hayatımı 47
hayatımın aşkı 18
hayatını kurtardım 33
hayatının zamanı 17
hayatım 3662
hayatim 33
hayat 236
hayatı 33
hayat devam ediyor 42
hayatımı 47
hayatımın aşkı 18
hayat nasıl gidiyor 25
hayat kısa 24
hayat güzel 31
hayatta 78
hayatımda 29
hayatın 30
hayata 34
hayat dolu 30
hayat çok kısa 40
hayattayım 45
hayat kısa 24
hayat güzel 31
hayatta 78
hayatımda 29
hayatın 30
hayata 34
hayat dolu 30
hayat çok kısa 40
hayattayım 45