Asıl mesele Çeviri Portekizce
515 parallel translation
Asıl mesele bu.
É o principal.
Şey, Lucy asıl mesele şu, özrümü kabul edecek misin?
Bem, Lucy, o importante é saber se aceitas as minhas desculpas.
Asıl mesele tam gaz giderken dayanabilecek mi?
A pergunta é... Será que aquentará quando estiver a todo vapor?
Önemli biri ne de olsa, asıl mesele de bu.
- Isso mesmo. - Sempre é um tipo importante.
Asıl mesele ne biliyor musun? Aranızdaki çekişmenin sebebi ikinizin de aynı harika adama âşık olmanız.
Essa é a briga entre vocês duas, gostam do mesmo cara legal.
Asıl mesele oğlum.
Quer dizer, é o meu rapaz.
Yasaları rozetler yapmaz. Asıl mesele, insanların el ele verip rozetin simgelediği şey için savaşmasıdır.
Não é só uma estrela que faz a lei... é preciso que gente decente esteja unida... lute e defenda os seus princípios.
Asıl mesele, tabi ki, süpermarketler konusu.
Há o problema dos supermercados.
Şimdi asıl mesele ; Başka bir tekne bulabilir miyiz?
O ponto agora é : como conseguiremos outro barco?
Asıl mesele şu, birbirimizi sinir ediyoruz. Olabilir.
O que se passa é que estamos a enervar-nos um ao outro.
Hayır, asıl mesele başka.
Não, outra coisa.
Şimdi asıl mesele.
Agora o maior.
Asıl mesele bu, Jerry.
A questão é essa, Jerry.
Asıl mesele şu ki Naziler bizi Paris'in her yerinden görüyor.
O essencial é que os nazistas nos vejam por toda a cidade.
Nerede bilmiyorum, önemi de yok zaten. Asıl mesele şu. Amerikan filmi olduğu için saldırıyorlar, halbuki çok iyi filmdir.
O que importa é que atacaram um filme porque é americano, mas era um bom filme.
Asıl mesele bu.
É a coisa mais importante sobre o que têm de pensar.
- Asıl mesele bunu neden yaptıkları.
A questão é : Por quê?
Asıl mesele de bu ya.
Por isso mesmo.
- Asıl mesele, onlar yetişebilecek mi?
- Será que eles também?
Şu anki asıl mesele kendimizi fark ettirmemek.
O mais importante para nós, agora, é näo sermos vistos.
Savaşta asıl mesele kimin kimi vurduğu değildir.
A guerra näo se faz só com quem dispara melhor.
Asıl mesele bu...
A questão é a seguinte.
Asıl mesele şu, telefonların dinlendiğini biliyordunuz, adınızı temize çıkarmak için bu durumu kullandınız.
A questão é a seguinte. Se sabia que a casa estava sob escuta sabia também que podia usar os telefones para montar um álibi perfeito.
Ama asıl mesele, onların hayatlarında daha uygun bir zamanı beklemek.
É apenas uma questão de esperar por momentos mais próprios.
Asıl mesele, birilerine ötmeye başlamak üzere.
Parece que ele está a preparar-se para falar com certas pessoas.
Asıl mesele yakalanmamak.
A questão é operar incólume.
Asıl mesele, tüm bunları yaptıktan sonra hedefin durumuna ilişkin bir fotoğraf çekmekti.
Acho que foi por isto que houve toda aquela excitação, por termos uma fotografia do alvo, no meio daquela confusão.
Asıl mesele, Howard Beale'i öldürmeli miyiz, öldürmemeli miyiz?
A questão é, se devemos ou não matar o Howard Beale?
- Asıl mesele şu ki, onlar bir şey arıyordu.
- Procuravam algo.
Ancak asıl mesele, alaydakiler inanıyor ki artık Demir Haçı hakediyorum.
Mas o principal é que o regimento pensa, ou julga... que finalmente mereço a Cruz de Ferro.
Bir sürü seçeneğim var. Asıl mesele...
Tenho tudo a meu favor.
Asıl mesele, bu ilişki ne işime yarıyor ki?
Merda! A questão é : que raio estou eu a fazer nesta relação?
Fakat asıl mesele bu değil.
Mas este não é o ponto.
- Asıl mesele bu, aptal.
- É essa a ideia, parvo.
Bana göre asıl mesele iki insanın birbirini sevmesidir.
Para mim, o mais importante é... se as pessoas se amam uma à outra.
Ama Bayan Meyerson, asıl mesele çocuklar olmalı.
Oh, Sra. Meyerson, o mais importante são as crianças.
Asıl mesele de bu ya.
É isso! É esse o problema.
Ama asıl mesele, sizin şuan ne bilmediğiniz değil, onların ne bildikleri.
Mas o problema agora não está no que você sabe... mas no que eles sabem.
Asıl mesele orada kalmak için gerekli şeye sahip olup olmadığın.
A questão principal é se tens ou não o que é preciso para lá ficares.
Asıl mesele, bilet fiyatı savaşında büyük firmaları yenebiliriz.
A questão está em vencer as grandes companhias na guerra dos preços.
Asıl mesele, insanın kime inanacağını seçmesidir.
É mais uma questão de seleccionar a quem serás fiel.
Asıl mesele, halata ne kadar tutunabileceğin?
O que levanta a questão... Quanto tempo aguentas a segurar a corda?
Asıl mesele, bütün enerjini yok etmek üzerine konsantre etmekten geçiyor.
O truque disto é concentrares toda a tua energia. E deixá-la explodir num grande flash de destruição.
Maxie, sana her zaman para kazandırmadım mı? Asıl mesele bu.
Maxie, não te fiz sempre ganhar dinheiro?
Asıl mesele, Barbara, onlar varken ne yapıyorsun?
A pergunta é...
Günün sonunda asıl mesele, Japonların Levu-Vana'ya sahip olmaları.
Resumindo :
Asıl mesele bu.
Essa é a pergunta.
Ama mesele şu ki hüzünlü şarkılar bu yıl çok satmıyor.
O único problema é que as canções tristes não estão a vender este ano.
Asıl kilit mesele zaman yolculuğunun zararlı yan etkileri olmadan ve istikrarlı bir şekilde yapılabilmesi.
A questão chave que agora se explora, é se, semelhante viagem no tempo pode ser feita compativelmente, com as causas precedendo os efeitos, digamos, antes de os seguirem.
- Asıl mesele şu ki... bu iyi yazılmış bir saçmalık, ve tam burada, benim gazetemde.
Está no jornal.
Bazen mesele sadece nasıl sorduğunla alakalıdır.
Ás vezes, é só pedir com jeitinho...
mesele 64
mesele bu 28
mesele ne 68
mesele nedir 145
mesele yok 23
mesele bu değil 76
mesele de bu 30
mesele o değil 48
mesele değil 30
mesele şu 62
mesele bu 28
mesele ne 68
mesele nedir 145
mesele yok 23
mesele bu değil 76
mesele de bu 30
mesele o değil 48
mesele değil 30
mesele şu 62