Zamanı değil Çeviri Portekizce
9,934 parallel translation
Ve bunu ona ödeteceğiz yemin ederim ama şimdi zamanı değil, tamam mı?
Ele vai pagar por isso, eu prometo, mas agora não é a hora.
Hiç zamanı değil.
Echh. Gross.
Başka birinin yükümlülüğünde olmanın zamanı değil.
Não é a altura certa para ficarmos em dívida com alguém.
Zamanı değil.
Não é o momento certo.
Neden zamanı değil?
Porque não é o momento certo?
- Pekala tatlım, erkek erkeğe konuşuyoruz. - Zamanı değil.
- Os senhores estão a falar.
İstediğin zaman burdan uçup gidebilirsin, değil mi?
Poderia livrar-se dele, não?
- Zaman paylaşımı o kadar da yeni değil.
- Time-sharing não é novidade.
Önemli değil çocuklar, her zaman.
Na boa, crianças, sempre.
Yine de çok zaman kazanmadık, değil mi?
Ainda não nos dá muito tempo, pois não?
Ben buna her zaman inandım, ama sen... asla inanmadı, değil mi?
Foi sempre nisso que acreditei, mas tu... Nunca acreditaste, pois não?
Hakeem'in yeni müzik kaydetmesi lazım. Zamanını kızlara asılarak harcamak değil.
- O Hakeem precisa de gravar, não de perder tempo a fazer-se a miúdas.
Madem sınır dışı etme planını hükümete uygulatamıyorsunuz o zaman birkaç tanesini ibadet yerlerinde öldürüverin değil mi?
Como não pode forçar o governo a adoptar o seu plano de deportação, porque não ir a alguns dos locais de adoração?
Her zaman değil.
Nem sempre.
Eğer o Khali ise, o zaman ben de King değil, Kraliçe olurum!
Se ele é o Kaali... Não sou o King, sou a Rainha.
Bir zaman, randevu ya da seyahat değil.
Não falo de uma hora, de uma data ou de uma viagem.
Mezarinin üstündeki çimler her zaman yesil ve saglikliydi degil mi? Digerlerininki ise kahverengi.
A relva ao redor dela não era sempre verde e viva, e o resto era castanho?
- Her zaman çakalı tutardım, Road Runner'ı değil.
Sempre a torcer pelo coiote, nunca pelo papa-léguas.
- Gösteriş yapmak için uygun bir zaman değil şimdi.
- Agora não é altura para te gabares.
- Hayır, her zaman değil.
- Não sempre.
Her zaman değil leydim, hayır.
Não habitualmente, Milady.
Tarihin her zaman bir ilke ihtiyacı vardır değil mi Alex?
Mas a história precisa sempre de uma primeira vez, não é verdade, Alex?
Sana her zaman göz kulak oldum, değil mi?
Olhei sempre por ti, não?
- Olduğun kişi bu değil o zaman.
- Eu deixei-os viver. - Bem, tu não és assim.
Zaman dilimine bakarsak bu pek de kolay bir şey değil.
O que não é fácil, dado o intervalo de tempo.
- Bence şu an uygun zaman değil.
Não acho que seja a melhor altura...
Şuan uyumak için uygun zaman değil.
Agora não é a melhor altura para dormir.
O zaman bu sadece yasadışı bir alışveriş değil.
Então isto não é apenas uma única transacção ilícita.
"Sana demiştim" demek için uygun bir zaman değil.
Não é boa hora de dizer "avisei-te".
Bu kararı vermek için pek doğru bir zaman değil bence.
Acho que não é a noite adequada para tomar esse tipo de decisão.
O zaman Bayan Patmore'dan çok daha dikkatli olmalıyız, değil mi?
Então teremos de ser mais cuidadosos do que Mrs. Patmore.
Brian ile ilgili her zaman sevdiğim şey, sadece evcil bir hayvanım olması değil dostum olmasıydı.
Aquilo que sempre adorei no Brian era que ele não era apenas um animal de estimação. Era um amigo.
Eğer Oscar, kız kardeşini bulman için seni bir uyuşturucu mekanına götürüyorsa sadece dengesiz değil, aynı zaman da aptalın teki demektir.
Se o Oscar acha que levar-te para um antro de drogas vai ajudar-te a encontrar a irmã dele, ele não é apenas louco é um idiota.
Yalnız kaldığı zaman arkadaşım, ama askerler varken değil.
Quando está sozinho é meu amigo, mas com os seus soldados, não é.
Film Juliana'da değil o zaman.
- A Juliana não tem o filme.
Bana her zaman söylemeye çalıştığın şey buydu, değil mi?
É o que me tens vindo a dizer, certo?
Soru sorulacak zaman değil.
Não é hora de perguntas.
Senin için gerçekten uzun zaman oldu, değil mi?
Já passou bastante tempo para ti, não é?
Yanılıyormuşsunuz o zaman, değil mi?
Bom, estavas errado, não é?
- Şuan hiç iyi bir zaman değil.
- Esta não é, realmente, uma boa altura... - Estás...?
Sorun değil. Uzun zaman oldu görüşmedik.
Já vai há algum tempo.
O zaman hala çantadadır, değil mi?
- Então ainda os tens?
Katil o değil. O zaman Mickey, Sid'in telefon konuşması hakkında doğru söylüyor diyebiliriz?
Bem, então podemos assumir que o Mickey estava a dizer a verdade sobre o telefonema do Sid que ele ouviu.
- Pek iyi bir zaman değil aslında.
Não é boa hora.
Bana anlatmak istediğin bir şey varsa, her zaman dinleyeceğimi biliyorsun, değil mi?
Se precisares de falar comigo sobre qualquer coisa, qualquer coisa mesmo, sabes que podes, certo?
Bu biraz zaman alır. Ama zaten el mahkum buradayız nasıl olsa, değil mi?
Demora um pouco mais, mas, já que estamos aqui, certo?
- Her zaman garip biriydi, değil mi?
Sabes que ele é meio estranho.
O zaman bu budur, değil mi?
Então já chega, certo?
Şimdi sorun istifa edeceği değil, ne zaman edeceği?
A questão agora não é se ele se demitirá, mas quando o fará.
İnsanlar bunu her zaman söylüyor, değil mi?
As pessoas dizem sempre isso.
Yani bu benim zamanımı alabilir ama burası sana göre bir yer değil, River.
Por isso... pode levar tempo, mas este não é o lugar para ti, River.
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değil mi ya 25
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil miyim 77
değil misin 154
değil mi efendim 66
değil mi çocuklar 56
değil mi ya 25