Almost perfect translate Turkish
192 parallel translation
It's almost perfect.
Neredeyse kusursuz.
What do you mean, almost perfect?
Ne demek neredeyse kusursuz?
As fancy a piece of homicide as anybody ever ran into... smart, tricky, almost perfect, but...
Bir insanın yapabileceği en fantastik cinayet.
Almost perfect.
- Neredeyse mükemmel.
You find, in this life exempt from wear and tear and with no thrill in it other than these suspended moments, an almost perfect happiness, fascinating, occasionally swollen by new emotions.
Sana yasak olan bu anlarına haricinde bir heyecan bulamadığın şu hayatta neredeyse kusursuz etkileyici bazen de yeni arzularla dolu bir mutluluk buluyorsun.
( Alan ) An almost perfect circle.
Neredeyse kusursuz bir daire.
Almost perfect.
Çok güzel.
This is almost perfect.
Neredeyse harika.
During the six months of daylight... it makes an almost perfect circle in the sky every day.
Altı aylık gün ışığı süresince her gün, gökyüzünde harikulade bir halka oluşturur.
The disguise was almost perfect.
Harika kılık değiştirmiştiniz.
Annie Blackburn, you have almost perfect timing.
Annie Blackburn, mükemmel bir zamanlaman var.
This is almost perfect.
Neredeyse mükemmel.
I understand they've got a 21st-century plasma coil that's in almost perfect condition.
21. yüzyıldan kalma ve neredeyse mükemmel durumda bir plazma bobinleri varmış.
Glaze is almost perfect.
- Neredeyse mükemmel oldu.
Besides, Chris, my son, we have an almost perfect plan.
Ayrıca evlat, neredeyse mükemmel bir planımız var.
He was almost perfect.
Neredeyse kusursuzdu.
Hmm. Wow. Sounds like he was almost perfect.
Neredeyse harikaymış.
Well, almost perfect.
Şey... mükemmele yakın.
You have an almost perfect symmetry.
Çok simetriksin.
Courtney is almost perfect-looking.
Sürekli sinir ilaçları kullanıyor.
- How does it feel, Danyael, to know that you're almost perfect?
Neredeyse mükemmel olduğunu bilmek nasıl bir duygu Danyael?
I mean, she's a handsome woman, and I'd say she's almost perfect.
Gerçi benim annem iyi. Yani güzel bir kadın ve neredeyse dört dörtlük birisidir diyebilirim.
Prue, the world is made up of almost perfect.
Prue, dünya neredeyse mükemmel olarak uydurulmuş.
Christ, it's almost perfect.
Kimlik neredeyse mükemmel.
- almost perfect!
- İyi ha...
Almost too perfect.
Neredeyse aşırı mükemmeldi.
Yeah. Almost a perfect...
Evet neredeyse mükemmel bir...
Almost the perfect husband.
Neredeyse mükemmel bir eşti.
When he's not home, he's almost the perfect man.
Evde olmadığında mükemmel bir adam.
Because Carol's death has been almost too perfect
Çünkü Carol'un ölümü neredeyse çok kusursuzdu.
And all I have to do now is get my posing routine down more perfect... which is almost impossible to do.
Şimdi yapmam gereken, yapılması imkansız olan pozumun üzerinde çalışıp mükemmelleştirmek.
It was almost hellishly perfect.
Herşey şeytanca bir mükemmellikte.
It's almost perfect.
Mükemmele yakın!
Your beauty is too perfect. It's almost unreal.
Ama güzelliğin gerçek olamayacak kadar kusursuz.
You're almost perfect.
Neredeyse mükemmelsin.
She's almost too perfect.
Yani aşırı kusursuz.
She's so perfect, we almost feel like intruders.
Kadın öyle mükemmel ki davetsiz misafir gibi hissediyoruz kendimizi.
I found the perfect piece of land for Shannon and me, almost the picture of what she described.
Shannon'la kendim için mükemmel bir arazi buldum. Tam tarif ettiği gibi.
I've learned that a flawless profile, a perfect body, the right clothes and a great car can get you far in America, almost to the top, but it can't get you everything.
Temiz bir geçmiş, mükemmel bir vücut, uygun kıyafet ve güzel bir araba, seni Amerika'da iyi bir yere getirir, hemen hemen zirveye, fakat herşeyi elde etmenize yetmez.
Open up the door to a dream... This almost seems too perfect, doesn't it?
Neredeyse mükemmel görünüyor, değil mi?
I ALMOST HUGGED A PERFECT STRANGER
Geçenlerde perşembe günü iş yerinde
I almost signed up and my breasts are perfect.
Neredeyse kabul ettim.
A perfect, almost virtual crime.
Kusursuz cinayet, sanal denebilir.
It's almost a perfect four-leaf clover.
Lekem dört yapraklı yoncaya benziyor.
I find Guôc so proper, so perfect, he's almost bland.
Quoc'ı çok terbiyeli, çok aklı selim buldum neredeyse mülayim.
It was one of those almost-perfect fall nights.
Neredeyse mükemmel bir sonbahar akşamıydı.
And everything is almost perfect.
Ve her şey neredeyse mükemmel.
My God the illusion is so perfect I almost forgot I was looking at an idiot!
Aman Tanrım görünüş o kadar mükemmel ki bu kadar aptal göründüğümü unutuyordum!
That's when the Mandelbrot set appeared in England - geometrically perfect rings appearing almost impossibly overnight in a field near Cambridge.
Bu Mandelbrot. İngiltere'de görülen model. Bir gecede meydana gelmiş olması imkansız.
One of those moments when everything is so perfect and so wonderful... that you almost feel sad because nothing can ever be this good again.
Hani her şey o kadar kusursuz ve muhteşemdir ki, neredeyse buna üzülürüsün. Çünkü bir daha hiçbir şey bu kadar güzel olmayacaktır.
- It was almost perfect.
- Hatta iyiydi.
perfecto 44
perfect 4495
perfectly 231
perfection 66
perfect match 27
perfect fit 27
perfect timing 287
perfectly normal 30
perfectly fine 32
perfectly all right 21
perfect 4495
perfectly 231
perfection 66
perfect match 27
perfect fit 27
perfect timing 287
perfectly normal 30
perfectly fine 32
perfectly all right 21
perfectly safe 17
almost 1689
almost there 654
almost done 207
almost ready 58
almost never 35
almost home 27
almost got it 57
almost finished 52
almost every day 22
almost 1689
almost there 654
almost done 207
almost ready 58
almost never 35
almost home 27
almost got it 57
almost finished 52
almost every day 22