It shall be done translate Turkish
71 parallel translation
It shall be done.
Baş üstüne!
It shall be done, my lord.
Baş üstüne efendimiz.
So it shall be done.
Böyle yapılacak.
And it shall be done!
Ve yapılacak!
It shall be done.
Yerine getirilecek.
It shall be done.
Bu yapılacak.
And I say it shall be done in broad daylight... in the open, not sneaking around.
Ben de diyorum ki, bu iş gün ışığında açık olarak yapılmalıdır, gizli saklı değil.
When I will you to do a thing, it shall be done.
Senden birşey yapmanı istediğimde aynen yapacaksın.
Very well. It shall be done.
- Pekala Bakanım, yerine getirilecek.
It shall be done.
- Evet. Oldu bilin.
This is a farcical waste of time, but still, if nothing else will satisfy you, it shall be done.
Aptalca bir zaman kaybı, fakat hâlâ, sizi tatmin edecekse eğer, bu denenebilir.
It shall be done!
Mektubu alacaksınız!
I have spoken. So it is written. So it shall be done.
Ben söylediğime göre kabul edildi ve yarın uygulanacak!
Kriton said : "It shall be done."
Kriton dedi ki : "Bu yapılmalı."
Oh, it shall be done.
Oh, yapılacaktır.
- It shall be done.
- Baş üstüne.
Thank you Major, it shall be done.
Teşekkürler binbaşı. Öyle olacak.
It shall be done.
Yapılmak zorunda.
It shall be done.
Yapıldı bil.
- And so it shall be done.
Ama bu iş yapılacak.
It shall be done.
Öyle olacak, efendim.
It shall be done.
Bitmiş olmalı.
It shall be done.
Hiç merak etmeyin.
It shall be done, Mistress.
Oldu bilin, hanımefendi.
In the name of the Emperor, it shall be done, Mistress.
İmparatorun adına oldu bilin Hanımefendi.
It shall be done, My Lady.
Bu iş yapılacak, leydim.
- So it is written, so it shall be done.
- Yazıldıysa, gerçekleşir.
- So it shall be done.
- Gerçekleşir.
It shall be done, then.
Öyleyse yapılacak.
So it shall be written, and so it shall be done.
Böyle yazılmış, böyle olacak.
Father, just ask and it shall be done.
Baba, söyle hemen yapayım!
- At the emperor's command... It shall be done.
İmparatorumun emriyle yerine getirilecektir.
I shall command... And it shall be done.
Emrederim ve yapılır.
It shall be done.
İşlem tamamlanacak.
At the Emperor's command, it shall be done.
İmparatorun emri tez vakit yerine getirilecek.
Well, there you have it, it shall be done.
Olmuş bile. Parayı yatırmış olmalı.
It shall be done, my Lord.
İsteğiniz yerine getirilecek, lordum.
And so it shall be done.
Biz de öyle yapacağız.
It is the king's wish that I secure your health on this quest, and it shall be done.
Kralın isteği senin sağlığınla ilgilenmem yönünde ve öyle de olacak.
And you shall have back your hearth and home... With my blessing. And my sons, when they hear how it was done, will be grateful for the manner of it...
Ve oğullarım bunun nasıl olduğunu duyduklarında, işin adabından hoşnut kalırlar ve intikam istemezler.
It will be for you, ladies and gentlemen, to decide what shall be done with this man,
Bayanlar ve baylar, ahlak kurallarını küçümseyen,
So it is written, so shall it be done.
Öyle yazılmış. O zaman öyle yapılmalı.
The thing that hath been, it is that which shall be and that which is done is that which shall be done.
Gerçekleşen şey, gerçekleşmesi gerekendir ve geçmişte olan, olması gerekendir ve güneşin altında hiçbir şey yeni değildir.
The thing that hath been, it is that which shall be and that which is done is that which shall be done.
"Gerçekleşen şey, gerçekleşmesi gerekendir"
When we are done, this star shall be placed in the heart of the ship where it shall remain for as long as we do.
İşimiz bittiğinde, bu yıldız, bizimle birlikte her zaman geminin kalbinde yer alacak.
As they did, so shall it be done!
Onlar ne yaptıysa, aynısı yapılacak!
"Thus shall it be done to the man in whom the King delights to honor." Most excellent proposal.
O halde, böyle bir adam en iyisiyle ödüllendirilmeli.
Shall there be evil in a city and the Lord has not done it?
Şehirde belâ olacak ve bunu yapmış olan Tanrı olmayacak mı?
It also said it was clearly understood that "nothing shall be done " which may prejudice the civil and religious rights of existing non-Jewish communities in Palestine, "or the rights and political status enjoyed by Jews in any other country."
Ayrica açik bir sekilde "Filistindeki Yahudi olmayan halklarin, varolan sivil ve dini haklarinin hiçbir kosul gözetmeksizin ayni kalacagini, yada bu haklardan ve politik statülerden baska bir ülkedeki Yahudilerinde yararlanabilecegi" yaziyordu.
And it's I who shall determine what is to be done with her.
Ve ona ne yapacağımızın kararını verecek kişi de benim.
how shall I put it, through * * * * I'm pushed forward to what has to be done.
how shall I put it, through * * * * I'm pushed forward to what has to be done.