Only just translate Turkish
6,814 parallel translation
On having only just arrived in this country, I suppose I'm in.. favor of myself.
Bu ülkeye daha yeni geldiğimden ötürü, sanırım kendimi kayırıyorum sadece.
" The true battle is only just beginning.
" Gerçek savaş daha yeni başlıyor.
Oh I m barely late it s only just gone the hour.
- Alt tarafı 1 saat...
I only just met her.
Daha yeni tanıştık.
And she's had a... she's had to learn a lot of different things, and also not only just the whole legal system but, uh, everything around the technology and the case.
Ve o geçirdi... o kadar geçirdi Farklı bir çok şey öğrenmek, ve aynı zamanda değil sadece bütün Hukuk sistemi ama, Her şey etrafında teknoloji ve vaka.
Ross delayed the trial two months, stating that important discovery evidence he needed to examine had only just been delivered to him by the prosecution.
Ross gecikmiş deneme iki ay, önemli belirterek keşif kanıt O incelemek için gerekli sadece teslim olmuştu savcılık tarafından kendisine.
I only just got out myself, and Harry... Decommissioned me on the spot.
Sadece kendimi çıkarabilirdim ve Harry beni görevden aldı.
When they were invited to this room, they were just like you, they had only just arrived in Wayward Pines.
Bu odaya davet edildiklerinde tıpkı sizin gibiydiler. Wayward Pines'a daha yeni gelmişlerdi.
Only just got back from up on the hills.
- Tepelerden yeni döndük.
We, my darling, have only just started!
Biz, aşkım, bu işe yeni başladık!
No one knew who had done it, but it had only just begun.
Kim yaptığını kimse bilmiyordu, ama cin şişeden artık çıkmıştı.
I only just recently got the job.
İşe daha yeni alındım. Hayır, hayır, hayır.
Only just.
- Az kaldı.
Chuck just showed us... your redbook rates only make sense if we're doing buybacks.
Chuck, ancak geri alım yaparsak... ücretlerinizin mantıklı olacağını açıkladı.
# But only white bird sits in its cage, unknown
# But the white bird just sits in his cage, unknown. ( Şarkı )
♪ I don't remember just how I started ♪ ♪ But I only know that we should have parted ♪ and then another ♪ ♪ I didn't mean to take it further ♪
dTam olarak nasıl başladığını hatırlamıyorum d d Tek bildiğim ayrılmamız gerekirdi d d Bir öpücük çaldım, sonra bir daha d d Daha ileriye taşımak değildi niyetimd d Hepsinin sebebi tek bir mint julep d
It felt like I didn't want to just... Be with someone or be interested in someone who was only concerned about, you know, uh, the next new coat they were going to buy and the next new pair of skis, and what, you know,
Sadece alacağı yeni paltoyla veya yeni kayak takımıyla meşgul olan biriyle birlikte olmak veya öyle birine ilgi göstermek istemediğimi hissediyordum, yani...
The only thing we could do about it was just... get through it... and... not break.
Bunun için yapabildiğimiz tek şey buna katlanmak ve moralimizi bozmamaktı.
One night he only has to work, and he's flying around in his sleigh - with the magic reindeer. - Mike, I just...
Yalnızca bir gece çalışması gerekiyor ve etrafta kızağı ve sihirli ren geyikleriyle uçuyor.
- Cadets. Just in reserve... and only if Wharton and Echols are delayed.
Wharton ve Echols'un gecikme ihtimaline karşı yedekte bekliyorlar.
If you pull one of'em too hard, this whole thing's gonna come down... like a house of cards, only each card weighs, you know, 10,000 pounds... and those sharp edges is gonna just floss'em all off the wall.
Eğer'birini çekersem em çok sert, bütün bu şeyin olacak inmesi... kartların bir ev gibi, sadece her kart ağırlığında, sen 10.000 pound biliyorum... ve bu keskin kenarlar duvardan'hepsini ipi sadece yapacağız olduğunu.
In every civil rights conflict, we are only able to recognize the just point of view years after the fact.
Her vatandaşlık hakkı tartışmasında söz konusu olaydan yıllar sonra adil bakış açısının farkına varabiliyoruz.
Just recently a private military company led by a wanted terrorist named Mose Jakande kidnapped a hacker known only by the name "Ramsey."
Kısa süre önce terörist Mose Jakande yönetimindeki özel bir militan grup sadece "Ramsey" kod adıyla bilinen genç bir hacker'ı kaçırdı.
Just in case one of us gets kidnapped for ransom, is thrown into a shipping container, and is made to eat only leaves and gas receipts.
Birimiz fidye karşılığı kaçırılıp nakliye sandığına atılır yaprakla benzinci fişi yemek zorunda bırakılırsa diye.
I know they say its all just wasteland out there but... We can't be the only ones left.
Dışarısının boş arazilerden ibaret olduğunu biliyorum ama geriye sadece biz kalmış olamayız, değil mi?
I mean, you've only just arrived.
yani sonuçta yeni geldiniz
They're only moving small amounts of cash at a time, just topping up the float.
Her seferinde az miktarda para taşıyorlar, içerideki parayı tamamlamak için sadece.
The only unknown quantity is if we just leave you here, and walk off.
Buradaki tek elle tutulur ihtimal seni burada bırakıp çekip gitmemiz.
Listen, this is only temporary because we could find a real place'cause I just made some real money.
Bu geçici çünkü kendimize bir ev bulabiliriz az önce para kazandım da.
Six months in, the ladies, we drop it down to an 18, and then a 15, maybe a quick 69 but only if we've just had a bath.
Altı ay sonra, olgunlaşan arzumuz 18 kuralına sardı. Sonra 15 kuralına bazen de şipşak 69 yapıyorduk. Ama ikimiz de banyo yapmışsak.
Here, I have just spent one year only.
Burada sadece bir yıl geçirdim.
Just started wearing these this past year. But I only need them in places with a lot of background noise.
Çok fazla arka plan sesi olan yerde ihtiyacım oluyor.
Which means, I'm now the only one who knows... just where that dangerously compact and transportable nuke is.
Yani o küçültülmüş, taşınabilir tehlikeli nükleer bombanın nerede olduğunu bilen tek kişi benim.
I would make the argument that you are just suggesting only things that can only be perceived as sexual.
Bence de sen sadece cinselliği çağrıştıran şeyleri bulmaya çalışıyor gibisin.
Widows who've lost their cats... and just know he's the only man on Earth who can find them.
Kedisini kaybetmiş ve dünyada kedisini bulabilecek tek kişinin o olduğunu sanan dullar.
You know, we only dated for six months, but he just can't seem to let go.
Biliyorsun, altı aydır ilk buluşmamızdı ama o rahatlamak için görünmüyor olabilir.
These concepts only arise in a culture where, if you criticize state power, and by state, I mean... More generally not just government but state corporate power, if you criticize concentrated power, you're against the society, you are against the people.
Bu kavramlar ancak devletin gücünü, devletten kastım sadece hükümet değil, daha genel, devletin tüzel gücünü yoğunlaşmış gücü eleştirdiğinizde ortaya çıkar, toplum karşıtı halk karşıtı olursunuz.
In fact, as far as I know, it's the only democratic society where the concept isn't just ridiculed.
Bildiğim kadarıyla bu kavramın dalga geçilmediği tek demokratik toplum Birleşik Devletlerdir.
- The trial just didn't happen, because it was only the prosecution's narrative that we heard.
- Deneme sadece vermedi sadece çünkü, ne Savcılık en Duyduğumuz anlatı.
And so the only thing I could think to do was I just started praying.
Daha sonra yapmayı düşünebildiğim tek şey, dua etmeye başlamış olmaktı.
Until there's only one left, just one.
Tek kişi kalana kadar, sadece bir kişi.
Well, it's just that your triage note lists shoulder pain as your only complaint.
Triyaj belgen tek şikayetin olarak omuz ağrısı yazmış.
And you need to understand, you just killed the only man here, comitted to gettin you to red rock alive.
Ve şunu da anlaman gerekir, az önce seni Red Rock'a canlı götürmeyi isteyen tek kişiyi öldürdün.
Just sitting here, I'm telling you, it's only a matter of time before he finds us.
Burada öylece oturursak inan bana bizi bulması an meselesi.
The only thing I regret is that it wasn't just you and me.
Benim pişman olduğum tek şey, o yatakta yatanların sadece ikimiz olmamasıydı.
Telling them would not only put their lives in danger and not just your own but all of Wayward Pines.
Bunu onlara söylemek sadece onların ve sizin hayatınızı değil tüm Wayward Pines'ı tehlikeye sokar.
With such a defence, if dozens of special soldiers from the enemy could have successfully dug trenches and conceal themselves, and I just landed in the middle of the enemy's ambush trap, there could only be one reason, which is you have committed treason with all your men.
Böyle bir savunma varken, onlarca özel düşman askeri mevzilenmede ve kendilerini gizlemede tamamiyle başırılı olsalardı, ben yalnızca bu pusunun ortasında beklerdim, o da tek bir sebeple olurdu, siz ve adamlarınız vatana ihanetle yargılanmaktasınız.
He should know that we are going to block the border, so the only way he could escape is just this one.
Sınırı kapatmaya gittiğimizi biliyor olmalı, çünkü kaçabileceği tek yol bu.
Because you will have just presented him with his only daughter.
Onu kızına kavuşturan kişi olacaksın.
Yes, just like watching the news, only this isn't real.
Evet, aynı haberleri izlemek gibi. Yalnız bunlar gerçek değil.
( Knowles ) I'm only saying why not just take me with you?
Şunu söylemeye çalışıyorum, neden beni yanınıza almıyorsunuz?
just 13489
just come home 43
just eat it 38
justice 418
justin 1150
just do it 1237
justified 46
justine 297
just be cool 104
just so you know 1100
just come home 43
just eat it 38
justice 418
justin 1150
just do it 1237
justified 46
justine 297
just be cool 104
just so you know 1100
just relax 1151
just breathe 514
just me 553
just be yourself 145
just go 1748
just talk to me 109
just let it be 17
just bear with me 31
just kidding 689
just be honest with me 16
just breathe 514
just me 553
just be yourself 145
just go 1748
just talk to me 109
just let it be 17
just bear with me 31
just kidding 689
just be honest with me 16
just like that 1429
just answer the questions 19
justin bieber 25
just a little 454
just be nice 17
just be patient 84
just eat 44
just a man 25
just us 261
just a joke 49
just answer the questions 19
justin bieber 25
just a little 454
just be nice 17
just be patient 84
just eat 44
just a man 25
just us 261
just a joke 49