So it goes translate Turkish
916 parallel translation
So it goes.
Öyle sürüp gidiyor.
So it goes.
İşte böyle gidiyor.
So it goes from sunup to sundown.
Sabahtan akşama kadar böyle devam eder.
And so it goes for my son. What on earth does he need school to?
Senin okulunu ne yapsın?
So it goes.
Öyle devam ettim.
So it goes.
- Öyle işte.
Well, there was no-one this year who reached the required standard so it goes in my sack.
Aranan standarda bu yıl hiç kimse ulaşamadı o nedenle benim çuvala.
Fa la so it goes
Fa la so diye gider.
- So it goes something like this.
- İşte böyle.
- So it goes, my little comrade.
Bu işler böyle, dostum.
So it goes like this.
O da böyle işte.
So it goes. Why do women exist?
Kadınlar neden var?
If that spirit goes not forth in life, it must do so after death.
Ruh bunu hayattayken yapmazsa, öldükten sonra yapmak zorunda kalır.
If later the duchess said I was the cause of her unhappiness it only goes to show the workings of a mind so tortured by the most horrible and unreasonable of jealousies.
Düşes mutsuzluğunun kaynağının ben olduğumu söylemişti çalışmam sırasında..... korkunç ve nedensiz kıskançIıklarla eziyet çektiriyordu.
Duffy, now this is how it goes so far...
Duffy, şu ana kadarki durumu anlatmaya...
If our work goes slowly it's because the world, it goes so fast.
İşimiz yavaş ilerliyorsa, bu dünya hızla döndüğü içindir.
If it should come and I have not as yet returned... it is not wise, perhaps, to speak so far in the future but the world goes bad and who knows how long that will last.
O zaman geldiğinde ben hala geri dönmemişsem Gelecek için konuşmak pek mantıklı değil, belki de ama dünya giderek kötüye doğru gidiyor ve bunun ne kadar süreceğini kimse bilmiyor.
The first glasses go to the head, but when it's offered so kindly and gently, it also goes to the heart.
İlk bardaklar başa dikildi,... ancak nazikçe ve tatlılıkla, tatlılıkla sunulduğu için dudaklarla beraber kalplere de ulaştı.
travel does not mean anything anymore, it goes so swiftly.
Seyahat artık hiç bir şey ifade etmiyor, öyle kolay geçiyor ki.
If it goes not forth in life it is condemned to do so after death.
Eğer bunu hayattayken yapamazsa, ölümden sonra mahkum edilir.
Suppose he just invented her for some reason, or she's dead and he can't accept it, so he just goes on pretending?
Tut ki, bir nedenle böyle birini icat etti, ya da kadın ölü ve öldüğünü kabullenemediği için ölmüş gibi davranıyor?
No matter what you do, they've got it fixed so that it goes against you.
Ne yaparsak yapalım, her şeyi sana karşı işletiyorlar.
Now, these little cards create electronic impulses, which are accepted and retained by the machine so that in the future if anybody calls up and wants a quotation from Hamlet, the research worker types it into the machine here, Emmy goes to work, and the answer comes out here.
Şimdi bu küçük kartlar elektronik itkiler yaratıyor,... makine de bunları alıp içinde saklıyor böylece gelecekte biri Hamlet'ten bir alıntı istediğinde araştırma görevlisi bunu makineye buradan giriyor Emmy iş başına geçiyor ve yanıt buradan çıkıyor.
We call this particular one the Bitchi-Bashi because there's so much lovely stuff that goes over it.
Biz bu köprüye Bitchi-Bashi diyoruz. Çünkü oradan muhteşem yaratıklar geçer.
So long as it goes on, they will multiply, getting stronger and stronger.
Böyle devam ettikçe giderek çoğalacaklar çok daha güçlü hale gelecekler.
It's strange how he goes out so often lately
Son zamanlarda sık sık dışarı çıkması çok garip.
It's just a shame that time goes by so fast.
Zamanın bu kadar hızlı akması çok yazık.
Thorndyke, this little car goes so fast, we need three people inside to hold it on the ground.
Thorndyke, bu küçük araba çok hızlı gidiyor, zeminde onu zaptetmek için içerde üç kişiye ihtiyacımız var.
So I'll let them make the first move,... and take care of things as it goes.
Bu sessizlik, hayra alamet değil muhakkak bir şeylerin peşindeler.
But don't forget, the money increases as the film goes on... so the longer you leave it, the more you have to pay.
Ama unutmayın, film ilerledikçe ücret artacak, bu yüzden ne kadar oynarsa, o kadar ödemek zorunda kalırsınız.
She had to name someone, and she didn't, - so now it goes to a vote.
Birini seçmek zorundaydı ama yapmadı bu yüzden artık oylamaya sunulacak.
And so it still goes on like that back and forth one after the other.
Gidiş-gelişler böylece sürdü gitti.
So he goes after it without checking to see if that was all he'd lost!
Hiç düşünmeden kesenin peşine düşmüştü.
Right? You put the bug in him. The bug goes to work on the kidney, dissolves it, so the body assimilates it.
İçeri bir böcek yerleştiriyoruz, o da, gidip böbreğin üzerinde çalışmaya başlıyor, ardından böbreği eritip, vücudun sindirmesini sağlıyor.
I can't imagine that, it goes so high, nobody could ever sing it.
Sanırım o kadar yüksek oktav olacak ki, kimse söyleyemeyecek.
So he goes over there, and when he gets over there... huh, it's the same old thing.
Adam kalkıp Paris'e gitmiş. Ama orada da başına aynı şey gelmiş.
But speaking seriously, I remember that day, and it was not so long ago, when the creditors were banging at the doors of this archdiocese, when, as the saying goes, we didn't have a pot to spit in.
Ciddi konuşmak gerekirse, alacaklıların bu Başpiskoposluğun kapılarını yumrukladıkları günleri hatırlıyorum ve bu uzun zaman önce değildi.
You burn somebody else before him, so that I can see how it goes, and then you can also burn him.
Ondan önce başka birini yakın, böylece nasıl olduğunu görebileyim, ve sonra onu da yakabilirsiniz.
So Kaz goes, "Let's load it", and he shows us how to load it
Ve Kaz da ; "Haydi, yükleyelim" dedi, ve bize nasıl yükleneceğini gösterdi.
I don't know if I was interested so much in the science as I was the slime that goes along with it. Snakes and frogs.
Bilimin kendisiyle olmasa da yapışkan ve nemli şeylerle ilgilenirdim.
Research, so he can get that top secret report, two days before it goes public.
Kamuya açıklanmasından iki gün önce mahsul raporunu görmek için araştırma.
It goes so softly
Hoş bir hal verir
And if that spirit goes not forth in life it is condemned to do so after death.
Ve eğer bir ruh hayattayken bunu yapmazsa ölümden sonra yapma lanetine uğrar.
So he goes in there and messes everything up... and makes it worse than it was in the first place.
Gidip her şeyi darmadağın ediyor ve eskisinden beter hale getiriyor.
The Nazis were concentrated upon one thing : It should go in an orderly fashion, so that it goes unimpeded.
Nazilerin yoğunlaştığı şey ise sistemli bir biçimde hareket ederek engellenmemiş olmaktı.
Now, you can't mess with protection under there, so when it goes off it may burn a little, so bite your tongue after you swallow this.
Şimdi, buradaki koruyucuya dikkat etmelisin. Bu açıldığında biraz yakabilir, bunu yuttuktan sonra dilini ısır.
So how goes it at your mission above the falls?
Şelâlenin yukarı bölgesindeki misyonun nasıl gidiyor?
Why don't you make it so that Lardass goes home and he shoots his father.
Sonunda Yağ Çuvalı evine gidip... babasını vursa ya.
" And indeed it goes so heavily with my disposition...
Ve yaratılışım yüzünden çok şiddetli bir biçimde soluyor...
He goes, "Go and get it." So I go, "OK," and I go.
"Git ve al." dedi. Ben de "Tamam." dedim, gittim.
So that's the way it goes down?
Sanırım artık dost olmanın vakti geldi.
so it's done 19
so it's a win 16
so it is 192
so it doesn't matter 23
so it is true 19
so it would seem 69
so it's over 58
so it's up to you 22
so it seems 95
so it was you 44
so it's a win 16
so it is 192
so it doesn't matter 23
so it is true 19
so it would seem 69
so it's over 58
so it's up to you 22
so it seems 95
so it was you 44
so it's 240
so it's fine 24
so it's like 40
so it was 29
so it's okay 41
so it's your fault 19
so it's true 182
so it's you 54
so it does 25
so it's official 29
so it's fine 24
so it's like 40
so it was 29
so it's okay 41
so it's your fault 19
so it's true 182
so it's you 54
so it does 25
so it's official 29