They can't hear you translate Turkish
160 parallel translation
Listen, I can tell these boys some things they'd like to hear, wouldn't you, boys?
Anlatacaklarım bu çocuklara ilginç gelebilir.
When you lie flat on your back and rest... and watch the clouds sailing, as I often do... you're so close to those other people... that you can hear the thrumming of the hoofs of their horses... and the sound of the wheels on the road... and their laughter and talk... and the music of the instruments they carried.
Sırt üstü uzanıp dinlenirken ve benim de sık sık yaptığım gibi tepedeki bulutları seyre daldığınızda o insanlarla olabildiğince yakınlaşmış oluyorsunuz öyle ki atlarının toynak tıkırtılarını duyabilir yollarda tepinen arabalarının tekerlek gıcırtılarını işitebilir kahkahalarını ve konuşmalarını çaldıkları müzik aletlerini duyabilirdiniz.
You can hear, can't you? Do you mean they're not married yet?
- Yani daha evlenmediler mi?
They can't hear you.
Sizi duyamazlar.
Don't you know what can happen to you if they hear you?
Seni duyarlarsa başına neler gelir, haberin yok mu?
Otherwise you can't hear when they call you.
Yoksa onlar seni çağırdığında duymazsın.
They can't hear you.
Seni işitemezler, Ennis.
The reason you can't hear me... is because you're firing your mortar at your end... and they're dropping here at our end!
Beni duyamıyorsun çünkü oradan attığınız havan topu bizim buraya düşüyor!
You can't. They'll hear!
Yapma sakın, duyacaklar!
I think they can't hear you
Sanırım seni duyamıyorlar
I don't think they can hear you. Just a minute
Seni duyduklarını sanmıyorum Bir dakika
They can't hear you
Seni duyamıyorlar
They can't hear that we told you or they'll kill us.
Size haber verdiğimizi duymasınlar sonra bizi yaşatmazlar.
- They can't hear you.
- Seni duyamazlar.
Speak up, Pete, speak up. They can't hear you in the next room.
İyice bağır ki yan taraftan da duysunlar, Pete.
A little louder, they can't hear you in the back.
Biraz daha yüksek sesle. Arka odadakiler seni duyamıyor.
- I don't think they can hear you, Sir.
Her repliğim terörünüzden koruyacaktır. - Sizi duyabildiklerini sanmıyorum Sör.
They can't hear you.
Seni duyamazlar.
They can't hear you!
Seni duyamazlar!
I don't know if you can hear me, but here they are, just like I promised.
İçerde misin bilmiyorum. Sana söz verdiğim gibi şeker getirdim.
I can hear you when you just think it. And they can't hear me at all.
Ne düşündüğünü duyabilirim ve onlar beni duyamazlar.
Then they cry, then you get mad because you can't hear the game.
Sonra ağlamaya başlarlar. O zaman siz sinirlenirsiniz, çünkü maçı duyamazsınız.
Talk a little louder, they can't hear you down the block.
Daha yüksek sesle konuş, Aşağı bloktan seni duyamıyorlar.
They march slowly, and it takes them a long time to reach you and you can't see them in smoke but you can hear the drums
Yavaş yavaş yürüler,... size ulaşmaları uzun zaman alır. Ve dumanda onları göremezsiniz. Fakat davulları duyarsınız.
They are deaf, they can't hear you.
Onlar sağır seni duyamayabilir. Tamam.
You don't think they can hear sounds in there?
Anne karnında sesleri duyamadıklarını mı sanıyorsun?
They can't hear you.
- Seni duyamazlar.
They can't fucking hear you!
Seni duyamaz.
They're on whisper mode. You can't hear them till they've gone.
Sessiz uçuyorlar, hiç duyulmuyor.
They can't hear you.
Seni duymazlar.
I don't think they can hear you on the moon.
Aydan seni duyabildiklerini sanmıyorum.
I can't wait to hear what music they're gonna play. You get so excited by this stuff.
Tatlım, içerde çaldıkları müziği duymak için sabırsızlanıyorum.
- I know, they can't stand him! Did you hear them ragging on him in there?
Hakkında konuştuklarını duydun mu?
Can't you hear the shriek of a woman who cries... because they've killed her son?
Öldürülen oğlu için ağlayan kadının çığlıklarını duymuyor musun?
- They can't hear you anymore.
- Seni duymuyorlar artık.
Have you ever been in a... in a crowded room, and everybody's talking all at the same time, so you can't hear anybody, and suddenly someone says your name, and then... like crystal, you hear every word they say.
Hiç kalabalık bir odanın içerisinde bulunup da, herkesin aynı anda... konuşmasıyla hiçbir şey duyamayıp... sonra aniden biri adını söyleyince, birden... kristal berraklığında, söylenen her şeyi duymaya başladığın oldu mu?
- They can see but they can't hear you.
- Seni görebilirler ama duyamazlar.
They can't hear you yet, Major.
Henüz sizi duyamıyorlar Binbaşı.
They want to hear that you can't wait to fight for the right side.
Onlar doğru taraf için savaşmayı bekleyemeyeceğini duymak istiyorlar.
Obviously you can't hear that, but I'm not talking to myself because they're filming.
Bunu duymadığın açık, ama kendi kendime konuşmuyorum. Çünkü filme alıyorlar.
- Eric, they can't hear you.
Uzak dursana ondan!
They can't hear you because they're still shooting at you.
Duyamıyorlar çünkü hala sana ateş ediyorlar!
Since they don't allow cars, when you're walking around, all you can hear is footsteps.
Araba olmadığı için ayak seslerini duyabilirsin.
I felt like saying, "You don't need the phone, they can hear you in Glasgow." Thank you, dear.
- Teşekkürler bir tanem
If he can hear you without you talking... why can't they?
Eğer konuşmadığın halde Doug Amca'n seni duyabiliyorsa... diğerleri neden duyamıyor?
So, I read this article... that said people in a coma can hear everything you say... even though they probably won't remember anything when they wake up.
Komadaki insanların, uyandıklarında hiçbir şey hatırlamasalar da... söylenen herşeyi duyduklarını söyleyen... makaleyi okudum.
Oh, maybe that's a good thing, you know, I mean... we're still waiting to hear about the stay from the State Supreme Court, but, I don't know, I mean, if we don't get one, maybe he can just nap up until the time when they put him to sleep for good.
Belki de böyle olması da iyidir, yani... hala Devlet Yüksek Mahkemesinin kararı duyurmasını bekliyoruz, ama bilmiyorum, eğer başaramazsak belki de sonsuz uykuya dalana kadar zamanını uyuyarak geçirse de olur.
The kind you hear about people so brave, so selfless, that they can't be real.
Gerçek olamayacak kadar cesur insanlar.
They said : you can't disguise one of "them" as a patient from now on you treat our people only, do you hear?
Dediler ki : " Bunlardan birini hasta kılığına sokamazsın. Bundan böyle, bir tek bizimkilere bakacaksın.
The kind you hear about people so brave, so selfless, that they can't be real.
Öyle cesur, öyle iyi insanlar hakkındaydı ki gerçek olamazlardı.
How do you know they can't hear you?
Onların seni duymadığını nereden biliyorsun?
they can't see you 17
they can't 247
they can't hurt you 17
they can't hear us 20
they can't do that 90
they can't do this 23
they can't be far 23
they can't be 20
can't hear you 109
they are 1447
they can't 247
they can't hurt you 17
they can't hear us 20
they can't do that 90
they can't do this 23
they can't be far 23
they can't be 20
can't hear you 109
they are 1447
they are coming 72
they aren't 58
they are my friends 21
they have 241
they said 545
they come 53
they don't 727
they are cute 16
they are beautiful 39
they are everywhere 27
they aren't 58
they are my friends 21
they have 241
they said 545
they come 53
they don't 727
they are cute 16
they are beautiful 39
they are everywhere 27
they are my family 17
they are delicious 17
they do 1025
they are good 26
they did 777
they are here 88
they don't like me 19
they don't work 32
they told me 111
they are dead 31
they are delicious 17
they do 1025
they are good 26
they did 777
they are here 88
they don't like me 19
they don't work 32
they told me 111
they are dead 31