Won't he translate Turkish
17,338 parallel translation
He won't come back.
Geri gelmeyecek.
Perhaps he just won't come back.
Belki de hiç gelmez.
I hope he won't get too close to the train.
Umarım trene çok yaklaşmaz.
Or, I don't know, maybe he won't.
Ya da bilmiyorum belki gelmez.
This monster Bonaparte, he's crossed into Austria now and who's to say that Russia won't be next?
Bu Bonaparte denen canavar Avusturya'ya girdi sırada Rusya'nın olmadığını kim söyleyebilir ki?
Fucking Otis, he won't pick up the phone.
Amına koyduğumun Otis'i telefonunu açmıyor.
But he won't see me if you don't come.
Ama sen gelmezsen beni de kabul etmiyor.
Well, I guess he won't mind if I eat his eggs.
Yumurtasını yesem bir şey demez herhalde.
Are you 100 % sure that he won't beat this and walk free again?
Bu durumdan kurtulup serbest kalamayacağından yüzde yüz emin misin?
Now Bruce, he won't answer his phone, so my guess is he's gone after this Malone...
Bruce şu an telefonuna cevap vermiyor. Tahminimce bu Malone'un peşine düştü.
And he won't see me and Lucius as a threat.
Ayrıca beni ve Lucius'ı tehdit olarak görmez.
They figure he's planning to run, but he won't.
Kaçmayı plânladığını düşünüyorlar, ama durum öyle değil.
Yeah, this guy won't be snitching in heaven. I mean, hell, obviously, he's going to hell. We all are ; we're bad guys.
Evet, artık cennette ispiyon edemeyecek....... yani cehennemde, hepimiz kötü adamlarız hepimiz öyleyiz, kötüyüz ve oraya gideceğiz.
At the minute, we're looking at a two-week period when the pathologist believes Lynn's death occurred and he won't commit himself to being any more specific given the condition her body was in.
Şu anda 2 haftalık bir sürece bakıyoruz. Patoloji uzmanı ölüm bu aralıkta olmuş diyor. Cesedin durumu ortada olduğu için de daha kesin konuşamıyor.
He won't know fact from fiction for a week, let alone be a reliable witness in court.
Bırak mahkemede şahitlik yapmasını. Bir hafta boyunca hayali gerçeği ayırt edemez.
He won't last long in his condition.
Durumunda uzun sürmeyecek.
He won't bother you anymore.
Artık seni rahatsız etmeyecek.
It looks like he won't go home today.
- Sanırım eve gelmeyecek.
This monster Bonaparte, he's crossed into Austria now and who's to say that Russia won't be next?
Bu Bonaparte denen canavar Avusturya'ya girdi sırada Rusya'nın olmadığını kim söyleyebilir ki?
- He won't stop crying.
- O ağlamayı kesecek
He won't tell me what it's about, but he says you're gonna want to hear this.
Bana ne hakkında olduğunu söylemiyor ama bunu duymak isteyeceğini söyledi.
He won't do it.
Yapmayacak.
Point of fact, he won't even know you're there.
Sözün özü, orada olduğunuzu bile bilmeyecek.
Listen, if I can get him to promise he won't do anything in secret.
Dinle, belki gizlice bir şey yapmaması için söz vermesini sağlayabilirim.
He wants us to demand answers that he won't give.
- Cevabını vermeyeceği sorular sormamızı istiyor.
And he knows that one day I won't even think about the... man who... hurt and frightened my son.
Biliyor ki gün gelecek oğlumu incitip korkutan adamı aklıma getirmeyeceğim bile.
Well... you want to make sure you put in the batteries the right way or he won't work.
Şimdi, pilleri doğru şekilde taktığından emin olman lazım. Yoksa çalışmaz.
He won't get caught.
- Yakalanmayacak.
If you kill Randall now, then Frank... he won't be born.
Randall'ı şimdi öldürürsen Frank doğmaz.
And he won't exist, and he must exist.
Var olmayacak ama var olmalı.
How are we gonna get his pot of gold if he won't even admit to us that he's a leprechaun?
- Daha leprikon olduğunu itiraf etmiyorken altın küpünü nasıl bulacağız?
He won't know.
Haberi olmayacak.
No, Mr. Pritchard, he won't.
Hayır, Bay Prichard. Yakalamayacak.
He won't be suspicious.
Carlos şüphe çekmeyecek.
He won't fit through the door.
Kapıdan geçmeyecek.
He won't fit.
- Geçmeyecek.
I mean, once he signs it, if they make an arrest, it won't take these guys long to figure out it was me that talked to the Feds.
Yani imzaladığında bir tutuklama yaparlarsa bu adamların, Federallere benim konuştuğumu öğrenmeleri uzun sürmez.
But he won't even listen to any of my ideas about innovation.
Fakat o asla yenilikler hakkında benim hiçbir fikrimi dinlemeyecek.
He just won't listen to me. Um...
Beni dinlemeyecektir.
I'll contact the courts and let them know he won't be appearing.
Mahkemeyle bağlantıya geçip gelmeyeceğini bildireyim.
There is a possibility that he won't survive that surgery.
Ameliyattan sağ çıkmama ihtimali de var.
He knows the media is here, won't risk being heckled at his own fundraiser.
Medyanın burada olduğunu biliyor. Kendi fundraiser heckled olmak riske etmeyecektir.
He won't forget that, either.
Bunu da unutmayacak.
He said we won't get the cab back no matter what.
Dediğine göre taksiyi geri alamazmışız.
He won't be a problem.
Sıkıntı olmayacak.
He wants you to know he won't stop.
Durmayacağını bilmeni istiyor.
He won't allow it.
Buna müsaade etmez.
Then he won't mind if I do this.
O zaman şöyle bir geçirsem pek takılmaz.
I won't know if he thinks of me, too, or if he's ever been afraid and wished that I was there.
O da beni düşünüyor mu bilemeyeceğim. Korktuğunda yanında olmamı diliyor mu?
Well, if you won't let me look at the drive, then I have to talk to Goldman about what the deceased was trying to access before he died.
Hard diske bakmama izin vermiyorsanız merhumun ölmeden önce neye ulaşmaya çalıştığını öğrenmek için Goldman'la konuşmam gerek.
Well, then, I'm sure he won't mind me talking to some of his friends.
O zaman arkadaşlarıyla konuşmama bir şey demez.