You get the point translate Turkish
734 parallel translation
She may not like my melon balls, but she definitely likes my... You get the point.
Kavun toplarımı sevmeyebilir ama diğer...
But I'm sure you get the point, Mr. Prudent.
Eminim ki ne demek istediğimi anladınız Bay Prudent.
- Did you get the point?
- Öğrendin mi peki?
You get the point?
Anladın mı?
But believe you me, if you get in there... and you get the point, you have no trouble with that money.
Ama inan bana oraya girebilirsen ve olayı iyi anlatırsan parayla sıkıntın olmaz.
Lieutenant, could you get to the point?
Komiser, sadede gelebilir misiniz?
Maybe you didn't get the point.
Belki de espriyi anlamadın.
Then you have to test the thing before you get to any particular point...
O zaman, daha ilerlemeden bunun denenmesi gerek... Affedersiniz efendim.
It's always been my experience that when you know the other fellow's point of view, you usually get together.
Her zaman tecrübemle sabittir ki, eğer diğer tarafın bakış açısını da anlayabiliyorsan uzlaşabilirsin.
- You don't get the point.
Hayır, olayı anlamadın.
- You get right to the point, don't you?
- Doğrudan konuya giriyorsun öyle mi?
- You see, they get the point. - I get the point, too.
- Gördün mü, onlar durumu anladı.
If you're not stalling, get to the point.
Madem oyalamıyorsun sadede gel.
You go into a racket like this to get something at the point of a gun you have to be ready to kill even before you start a job.
Silahla elde edilecek şeyler olan bir işe giriyorsan işe başlamadan bile önce birilerini öldürmeye hazır olmak zorundasındır. Ben de en az senin kadar suçluyum.
But you shouldn't get to the point of forgetting who you are...
Kim olduğunu hiçbir zaman unutmamalısın.
To get back to the main point you achieve a kind of intimacy in all your pictures...
Asıl konumuza dönersek bütün filmlerinde bir çeşit içtenlik kurmayı başarıyordun ki- -
At this rate, I'll be 60 before you get to the point.
Böyle giderse sen sadede gelene kadar 60 yaşımda olacağım.
- Will you get to the point?
- Sadede gelecek misin?
They get you on top of some glacier point out the sunset, and suddenly, like an avalanche....
İşte gün batımı ve aniden bir kartal gibi...
I must say I admire the way you get right to the point.
Hemen konuya girme tarzına hayran kaldığımı söylemeliyim.
Listen, I like Philip fine, but when you get married, I'm going to make it a point to be around to remind him that he's the lucky one.
Dinle, Philip'i oldukça severim, fakat sen evlendiğinde, şunu vurgulamak için hep buralarda olacağım ve ona şanslı olduğunu anımsatacağım.
Well, the point is that if you're yourself, you won't get hurt.
Ana fikir şu ki ; sen sensen, yaralanmazsın.
- You don't get the point.
- Asıl konuyu anlamıyorsun.
Why don't you get to the point?
Neden asıl mevzuya gelmiyorsun?
And, what's the point in having an alarm clock if you don't get up when it goes off?
Çalınca kalkmayacaksan çalar saatinin olmasının ne anlamı var?
Miss Decker, would you please get to the point.
Bayan Decker, lütfen sadede gelir misiniz?
The next time you point a gun at me, you better pull the trigger, because I'm gonna blow you into so many pieces, your friends will get tired of lookin'for you.
Bir dahaki sefere, bana silah doğrulttuğunda, Tetiği çeksen iyi edersin. Yoksa seni o kadar parçalarım ki,
Edwin, will you get to the point?
Edwin, sadede gelir misin?
The point about wars is, if you want to call them that... - it's only other women's husbands who get killed.
Öyle adlandırmak istiyorsan savaşla ilgili durum şu öldürülen diğer kadının kocası.
Get to the point. You have some reason to think I'll help you.
Sana yardım edeceğimi düşündüren ne, onu açıkla.
"... if you get right down to the point.
" gerçekte pek azı haklı çıkar.
- But that's beside the point. I'll get you a cab.
Bunun konuyla ne alakası var?
And so we get to the point where it seems impossible for you to say it, and for me to listen to it.
Sizin dillendirmenizin, benim de dediğinizi dinlememin imkânsız olduğu bir noktaya varıyoruz.
Could you get to the point?
Konuya gelir misiniz?
- Can you get to the point!
- Konuya gelir misiniz?
Short Grub, you better throw a couple of outriders in front of the point when we get started.
- Short Grab, başladığımız yere bir koruma koysan iyi olacak.
You can get the point from the photographs.
Resimlere bakarak konuyu anlayabilirsiniz.
Do not let the looks you get to this point.
Ben sizin yeriniz de olsam bundan sonra atacağım adımlarda daha temkinli davranırım.
The point is that if you don't recognize them as bad, you can't get rid of them
- Daria. Olay şu ki eğer onları kötü olarak tanımazsan, onlardan kurtulamazsın.
- Would you get to the point? - Sorry, sir. Well, we not only checked out Mr Winters'phone, sir, we checked out yours.
Ben her zaman duygusal patlamaları, yaşam durumundaki değişiklikler, doyumsuz... ile onu çıldırttığı zamanları biliyordum.
Would you get to the point?
- Bizi nereye götürmeye çalışıyorsunuz?
But why don't you get to the point, Mrs. Baker?
Ama neden esas meseleye gelmiyorsunuz Bayan Baker?
Point six, 1'1 " you get to the boat.
Etap altı, 1 dakika 17 saniye... gemilere varış.
You remember Philip Marlowe. - Augustine, I get the point.
Tamam, Augustine, meseleyi anladım.
I mean, it shows you the kind of shape I'm in. Would you please get to the point?
Size bir şey ikram ederdim, Komiser, ama ben içki içmiyorum.
It sounds like you just want me to get to the point, so I'll do so.
Sanırım bana direk sadede gelmemi söylüyorsun, öyle yapacağım.
You know, the way you get to the point, without really ever getting to the point.
Biliyorsunuz, gerçekte varmak istediğiniz noktaya hiç ulaşmıyor gibi görünerek, o noktaya varma tarzınız.
Now, when we get to Chicago, if you'd prefer me to call the bank... and point out the embezzlement of some $ 1,500...
Şikago'ya vardığımızda, bankayı arayıp... geri zekalı eski veznedarlarının, zimmetine geçirdiği...
Harding, why don't you knock off the bullshit and get to the point?
Harding, neden saçmalamayı kesip de işin özünü söylemiyorsun?
The point it, if you see anybody doing anything compulsive, you know, any kind of bizarre sexual things, well... once we can get at them, there are a lot of things we can use.
Demek istediğim, zorlamayla, tuhaf cinsel şeyler yapan birilerini gördün mü bilemiyorum... Aslında onlara bir ulaşabilsek, birçok konuda yararlanabiliriz.
I'll bring a bag full over, but the point is, you've got to get at them.
Ben gerekenleri getiririm. Ama şu var ki ; onu yakalamalıyız ve bunu hızlı yapmalıyız.
you get me 124
you get what you pay for 29
you get away from me 19
you get used to it 162
you get what i'm saying 29
you get the idea 54
you get 202
you get some rest 46
you get up 32
you get the picture 39
you get what you pay for 29
you get away from me 19
you get used to it 162
you get what i'm saying 29
you get the idea 54
you get 202
you get some rest 46
you get up 32
you get the picture 39