English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ Y ] / You own it

You own it translate Turkish

5,170 parallel translation
- You own it?
- Sahibi sen misin?
It's odd that you would speak gibberish of your own choosing and not make it rhyme.
Kendi tercihinle böyle abuk sabuk konuşup, kafiye yapmaman oldukça garip.
Yeah, but when an actor tells you he's done the research it means he's switched on his computer, googled his own name and had a quick wank.
Evet ama bir oyuncu sana araştırma yaptım diyorsa bu bilgisayarını açmış, ismini Google'a yazmış ve hızlıca çavuşunu tokatlamış demektir.
You've forced a young woman to prostitute herself, and you've filmed it for your own pleasure!
Genç bir kadını fahişeliğe zorlamışsın, ve kendi zevkin için bir de filme almışsın!
But you can't go getting all grandiose and thinking you can do it all on your own.
Tek başına yapabileceğini düşünsen de, zafere bu şekilde erişemezsin.
you have to bring your own. It's very important that you die holding towels.
Öldüğünüzde havlunuzun yanında olması çok önemli.
And did you let me put these pills in my own coffee? ! And then let me drink it?
koymama ve içmeme izin mi verdin?
Well, you told me you own 10 % of it. So you must know something about it, right?
Bana yüzde 10'una sahibim demiştin, mutlaka bir şeyler biliyorsundur.
But it was on his own terms, you know?
Ama o tercihi kendi yapmıştı.
I look at that house and I don't see a hospital bed in our bedroom, and I don't see a shower that you had to drag me into because I wouldn't do it on my own.
O eve baktığımda, yatak odamızdaki hastane yatağını görmüyorum. Kendim beceremediğim için, beni duş almaya senin götürdüğünü görmüyorum.
You got to see it with your own eyes, my friend.
Kendi gözlerinle görmelisin dostum.
I take it you've been on your own for a while.
Anladığım kadarıyla bir süredir yalnız başınasın.
It's true, he can't form his own opinion about the guy because you never told us about him.
Haklı, babam hakkında bir şey söyleyemiyor çünkü onunla ilgili bize hiçbir şey anlatmadın.
I suggest you support it, seeing how your own plan failed utterly.
Kendi planının suya düştüğünü hatırla ve bunun için beni destekle.
Yeah, well, it just so happens I'm not invited to people my own age's parties because you put me in exile.
Beni sürgüne gönderdiğin için kendi yaşımdakilerin partilerine çağrılmıyorum.
Why don't you tell us how you came upon it, in your own words?
Onun üzerine nasıl geldiğini neden bizzat anlatmıyorsunuz?
Your fate is your own when it comes to who will you marry.
Kiminle istersen evlenebilirsin.
You heard it from Akama's own mouth that he perjured himself.
Yalancı tanıklık ettiğini Akama'nın kendi ağzından duyacaktınız.
You're welcome to put your own stamp on it, of course, but I wouldn't change it too much.
Üzerlerine bizim damgamizi koymani bekliyoruz tabii ki, ama çok fazla degistirmene gerek yok.
And the two of you own a piece of it.
Ve gelirin yarisi bizim yarisi da sizin.
It's just no matter how grown up you get or how well you can stand on your own two feet the death of a parent just makes you wanna go back.
Sadece, ailen öldüğünde ne kadar büyüdüğün veya kendi ayakların üzerinde durabildiğin fark yaratmıyor. Sadece geri dönmek istiyorsun.
Own it, and you can do this.
Bunu kabullen. Yapabilirsin.
I've been waiting for you to bring it up in your own time, but now I'm beginning to worry that we're... just avoiding the subject.
Bu konuyu senin açmanı bekledim bir süre ama artık bu konudan bilerek kaçındığımızı düşünmeye başladım.
I mean, he's such a smart kid- it's so crazy that you're saying that, because we were actually thinking about- - we were talking about possibly starting our own school.
Ne zeki bir çocuk o... Bunu söylemeniz çok çılgınca çünkü biz aslında kendi okulumuzu açmak konusunu düşünüyorduk.
You took Deedee's sample from me and switched it with your own, knowing it would test positive for mercury.
Cıva testinde pozitif çıkacağını bildiğin için Deedee'nin numunesini benden aldın ve kendininkiyle değiştirdin.
You gotta do it on your own.
Bunu kendi başına yapmalısın.
I mean, since you are apparently my own personal, special problem that I must deal with, I'll handle it myself...
- Evet. İlgilenmem gereken şahsi, özel problemim haline geldiğine göre kendim hallederim.
It seems like you're making decisions on your own.
Kararları kendin veriyormuş gibi görünüyorsun.
She'll keep you chained up in here for the rest of your life, insisting it's for your own protection.
Hayatının sonuna kadar, seni korumak için olduğunu söyleyip buraya zincirleyecek.
Name it and you will own it.
Öfkene hakim ol ve onu dizginle.
It's okay to be wrong but eventually you gotta own up.
Hatalı olabilirsin ama en nihayetinde hatanı kabul etmelisin.
It's not every day you see someone shot by your own son.
Birinin, oğlun tarafından vurulması her zaman görebileceğin bir şey değil.
It's not so much that they love reading, it's because when you're on your own, it's too embarrassing to sit and do nothing.
Okumayı çok sevdiklerinden değil. İnsan yalnız başına olunca hiçbir şey yapmadan oturmak çok utanç verici olduğundan.
You want to chance your life on a theory, you're going to have to do it on your own.
Hayatını bir teoriden ötürü riske edeceksen bunu yalnız başına yapacaksın.
Or, maybe it's time for you to write a book of your own.
Belki de, kendi kitabınızı yazma zamanınız gelmiştir.
I'll hook it up, let you pick your own nose.
- Burnunu sana seçtireceğim.
I can make it on my own. You can barely stand on your own two feet.
Sen kendi ayaklarının üzerinde zor duruyorsun.
Tell me you did it. Just own the shit.
Senin yaptığını itiraf et.
The beer, that rank soup that you all pour down yourselves like it's Victoria's own bath water and that which was forced into our two publicans, now, there was something of note.
Bira, içki diye içtiğiniz çorbanız, Victoria'nın banyo suyu gibi ve bu iki pub işletmecisine de bundan zorla içirilmiş. Burada dikkate değer bir şey var.
I-I don't mean to be cruel. But I think it's time for you to start thinking about your own life.
Acımasız görünmek istemiyorum ama bence kendi hayatını düşünmenin vakti geldi.
I assumed you wanted it released on your own terms.
Haberin kendi şartlarına uygun verilmesini istersin sandım.
Do you consider it offensive raising hope in a heart most normally well-guarded while your own beats in the breast of another?
Kalbin başka birisi için atarken normal olarak kendini korumuş bir kalbe umut vermeyi kırıcı buluyor musun?
Everything you see here, it's my own invention.
Karşında gördüğün her şeyi ben kendim yarattım.
It gave you the chance to step out of my shadow and cast one of your own.
Gölgemden sıyrılıp öne çıkmak ve kendini göstermek için bir şans yakaladın.
Actually, if you are going to be wallowing in your own guilty feelings for the next 20 minutes or so, it's going to work out nicely if you'd just stay out of the library while you're doing it.
Aslında, eğer önümüzdeki 20 dakika boyunca kendi suçluluk hislerinle yuvarlanmaya devam edeceksen, kütüphanenin dışında yaparsan oldukça işe yarayacaktır.
You're the officer, own up to it.
Subay sensin. Senin meselen.
"When you make a mistake, you should own up to it, no matter how uncomfortable it makes you"?
Bir hata yaptığınızda sizi ne kadar rahatsız etsede özür dileyin demiyor musun?
Not your campaign staff or the crime lab or not even your own voice in your own head when it starts doubting you.
Ne kampanyandaki üyelerinden ne de suç laboratuvarından Ne de kendi kafanın içindeki sesinden Eğer seni endişeye sürüklerse.
I guess it was kind of sweet of you in your own messed up, twisted, misguided, warped...
Bence seni dağılmış, ezilmiş, büzülmüş ve yanılmış bir halde görmek sevimli.
Raise a dog and live with you in our own house. That's it?
- Bir köpek yetiştirmek ve kendi evimizde seninle yaşamak.
Did it ever occur to you that these situations may sometimes be a result of your own doing?
Aklına hiç bu gibi durumların kendi yaptıklarının bir sonucu olabileceği gelmiyor mu?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]