English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ Y ] / Young'uns

Young'uns translate Turkish

137 parallel translation
Young'uns like you ain't got no business in a place like this here, nohow.
Böyle gürültülü bir yer senin gibi bir gence uygun değil.
It ain't easy for a woman to have her young'uns taken away from her.
Çocuklarının kendisinden ilelebet alınmasına bir kadınının katlanması zordur.
They won't raise no young'uns.
Genç değillerki büyüsünler.
A man's heart aches seeing his young'uns face the world.
İnsan yüreği zorlukları gençlerin yüzünde görünce acır.
Send that woman and her young'uns out!
Kadını ve çocukları dışarı gönder.
About getting married, and building a cabin and having young'uns.
Evlenip bir kulübe inşa edecektik... çocuklarımız olacaktı.
Cry, ye young'uns, cry, sweethearts, when the feuding shooting starts.
Merak etmeyin artık elimde. Birazdan onu göreceksiniz ve bana teşekkür edeceksiniz.
Cry, you young'uns, cry, sweethearts, when the feuding shooting starts.
Bu söyleyeceklerimin, herkesin dinlemesini istiyorum.
I promised myself I'd never see the day when my young'uns would want.
Kendi çocuklarımı da aynı hâlde görmeyeceğime söz verdim.
Many's the time poor Brother Ben told me about these young'uns.
Zavallı Ben birçok kez çocuklarından söz etmişti.
Such times when young'uns run the roads.
Böyle zamanda yolculuk eden küçük çocuklar.
The world is fast going to damnation... because of impudent young'uns flying'in the face of age.
Dünya hızla lanetleniyor çünkü küçük, saygısız çocuklar her yerde karşımıza çıkıyor.
So I guess the young'uns figure they ain't got no place to swim.
Bu yüzden, eminim siz veletler, yüzecek bir yeriniz olmadığını düşünüyorsunuzdur.
She's got seven young'uns and no insurance.
Yedi çocuğu var ve hiçbir güvenceleri de yok.
There's us and the young'uns, good land, plenty of water, game for the killin'.
Biz ve çocuklarımız için iyi bir toprağa bol suya ve zaman geçirecek oyunlara sahibiz.
He run at his woman and young'uns, tryin'to bite'em.
O kadının ve çocuklarının peşinden ısırmak için koştu.
A couple of wild young'uns, they was.
İki yabani genç.
She has two young'uns.
İki çocuğu var.
That's the damn trouble with you young'uns.
Bu, siz genç kuşağa musallat olan bela zaten.
But I got a wife and five young'uns of my own.
Ama bir karım ve beş küçük çocuğum var.
The young'uns got to talking about trick shooting and I kind of got carried away.
Bu gençler atış numaraları hakkında konuşuyorlardı ve onları neşelendirmek istedim.
Not low, like some of these showoffy young'uns.
Gösteriş budalası zibidiler gibi kemeri düşük değildi.
Any young'uns?
Hiç çocuk olmadı mı?
- They're young'uns.
- Yavru kuşlar var.
Goes onto t'post, then hovers, then swoops down onto t'prey, carries it off to t'young'uns. Looks great.
Şu direğe gidiyor, dönerek uçuyor, sonra birden avına doğru iniyor, onu kapıp yavrulara götürüyor.
The young'uns, now.
- Çocuklar.
You young'uns, you go on and play.
- Siz çok küçüksünüz. Gidin ve oyun oynayın.
Well, I seen a crowd of young'uns. Went that way.
Kalabalık gençleri gördüm, şu yana gittiler
Old'uns and young'uns hard at work making good ships.
Yaşlı ve genç işliler, iyi gemiler üretmek için çalışıyorlar.
And pray that they have good healthy young'uns.
Ve dua edin ki sağlıklı bebekleri olsun.
Got your young'uns, Tom?
Silahları aldın mı Tom?
Surely fine. I remember the way you two young'uns...
Siz iki kızın sabahtan akşama kadar beraber olduğunuzu hatırlıyorum.
And you could stay here, and we could marry up and raise young'uns to be strong and happy as we'd be?
Ve burada kalabilirdin, ve evlenebilirdik ve kuvvetli bebekler yetiştirirdik ve mutlu olurduk.
I remember the way you two young'uns used to go morning till night. - I remember.
- Hatırlıyorum.
You know, he wanted to be with you and them grand-young'uns.
Biliyorsun, seninle ve çocuklarla olmak istedi.
Sure, baby, go ahead. I'll take the young'uns.
Tabii, bebeğim, sen git ben çocukları alırım.
ME AND THE MISSUS PACKED UP THE YOUNG'UNS AND PUT A WAGON TOGETHER AND JUST DROVE ON OUT HERE.
ben ve o bayan "Young'uns" için toparlanıp beraberce bir vagona atlayıp buralardan çok uzaklara yolculuk etmişti.
I got nobody to watch over my young'uns.
Çocuklarıma bakacak kimsem yok.
Any young'uns? Two girls, I believe.
İki kızı olduğunu sanıyorum.
Young'uns, get down here right now!
Gençler, hemen aşağıya inin!
Now, I run off and left all my young'uns and my kinfolk in bondage.
Artık ben kaçıyorum bütün çocuklarımı ve akrabalarımı köle olarak bıraktım.
You young'uns never get tired of hearing?
Bunu dinlemekten hiç sıkılmıyorsunuz, değil mi? Hayır, hayır.
Bring those starstruck young'uns in.
Yıldızlarını bulan çocukları içeri al.
I know you young'uns think we old-timers aren't any fun... but we'll show'em.
Siz gençlerin biz ihtiyarların eğlenceli olmadığını düşündüğünü biliyorum ama onlara göstereceğiz.
Peg, saddle up, lasso the young'uns, we're Branson-bound.
Atını hazırla Peg. Kementini al. Branson'a gidiyoruz.
There's plenty young'uns in these parts.
Buralarda bir yığın çocuk dolaşır.
Young'uns are dying.
Küçükler ölüyor.
We've known each other since we was young'uns.
Çocukluktan beri tanırız birbirimizi.
- Bring the young-uns! There's no leeches!
Genç sabileri getir!
All right, young'uns, bath time.
Pekâlâ bebetolar, banyo zamanı.
With the young'uns I only deal in the double dip.
En gençler sadece iki doz alırlar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]