Ne yazık ki yok translate English
634 parallel translation
Ne yazık ki yok, Müfettiş.
Unfortunately not, Inspector.
Ne yazık ki yok.
I'm afraid not.
Ne yazık ki yok.
Oh no there isn't.
Ne yazık ki yok!
Sorry, we don't
Hayır, ne yazık ki yok.
No, I'm afraid not.
Ne yazık ki onun için yapabileceğimiz bir şey yok.
Sadly there's nothing we can do for her.
Ne yazık ki, sizin gibi bazılarının yapacak daha iyi bir işleri yok.
It's a pity some of you fellows haven't anything better to do.
Hayır, ne yazık ki yok, üzgünüm.
No, I'm afraid I haven't. Sorry.
Ne yazık ki söyleyecek sözümüz yok.
Unfortunately for you, we have nothing to say.
Ne yazık ki aranızda büyük bir aşk yok, Aranızda sadece eski anıların külleri kalmış.
There is no such thing as love, only proofs of love.
Çıldırmışsın, bir tanem. Ne yazık ki senin için bir tedavi yok.
You're crazy, my dear.
Ne yazık ki, elimde başka yok.
Unfortunately, I have no other supply.
Ne yazık ki pek yok.
Not very much, I'm afraid. I...
Benim şuanda bir şey satın alacak halim yok, bay Flusky. Ne yazık ki hiç param yok.
I wanted to buy many things,... but no money.
Ne yazık ki, sizi buna inandıracak kadar delilimiz yok.
Unfortunately, we lack enough evidence to persuade you of that.
- Ne yazık ki seyircin yok.
- Pity you've no audience.
Ne yazık ki çiçek yok.
I wish we had flowers to offer.
Ne yazık ki elimizde kanıt yok.
Unfortunately, we have no proof.
Pek fazla yok evde ne yazık ki.
I don't have much here.
Ne yazık ki, bir kısmı yok oldu.
Unfortunately, part of it has been destroyed.
Ne yazık ki çok fazla doktor olmasına rağmen yeteri kadar öğretmen yok.
Unfortunately there are too many doctors and not enough teachers.
Ne yazık ki askeriyenin siviller üzerinde bir yetkisi yok.
Unfortunately, the military has no jurisdiction over civilians.
Ne yazık ki bu işe müdahale etme yetkim yok.
I'm afraid I really have no right to interfere.
Ne yazık ki kahyam şu anda burada yok.
Unfortunately, my housekeeper is away at the moment.
Ne yazık ki bunun çok fazla önemi yok Dave.
I'm afraid that's of very little consequence, dear Dave.
Ne yazık ki yukarda Peter için yer yok ama burada, yakınımızda olacak.
Mr. and Mrs. Van Daan, you're upstairs. I regret there's no place up there for Peter. But he'll be here, near us.
- Bu yıl yok ne yazık ki.
Not this year, unfortunately.
- Şey, ne yazık ki, seçeneğimiz yok.
- Well, unfortunately, we have no choice.
Ne yazık ki annem evde yok.
Unfortunately Mother is out.
Ne yazık ki bilmesine imkân yok. Şu an hücresinde uzanmış kalan günlerini saymakla meşgul.
Unfortunately she can't see or hear, lying in her cell counting the days on the pisspot.
Ne yazık ki savaş sırasında tamamiyle yok oldu.
Unfortunately destroyed during the war.
Ne yazık ki, işler pek iyi gitmedi, artık senin işin yok.
Unfortunately, things haven't gone well, there's no need for you now.
İnsanın vahşi dünya ile paylaştığı... yok etme arzusu ise ne yazık ki hep bizimle olacak.
But the appetite to destroy which, alas, the human being shares with the wild beast, is always with us.
Ne yazık ki bunları izleyip, eğlenecek zamanım yok.
Unfortunately, i don't have time to be entertained by them when they do come.
Ne yazık ki tedavisi de yok.
Pity there's no therapy for that.
O madeni paraları almalıyım. Ne yazık ki, silahım yok.
I'll have to take those coins now.
Soğan çorbası mükemmeldi. Ne yazık ki yanımızda plastik torbamız yok.
Capital onion soup, capital.
Ne yazık ki henüz yok.
Unfortunately, it is not yet geluM.
Ne yazık ki pek yok.
I'm afraid I don't have much.
Ne yazık ki açıklayacak zaman yok.
There is unfortunately no time to explain.
Ne yazık ki zırh kaplı bir şeyimiz yok.
Unhappily, we have nothing armor-plated.
Ne yazık ki şuan hiç param yok.
Unfortunately, I've no money at this time.
Ne yazık ki, Ginnie yok.
Ginnie's away, I'm afraid.
Ne yazık ki, tamamı yok, ama, en kısa sürede... Sana inanıyorum, Nathaniel, inanıyorum.
Unfortunately, it's not all of it, but, as soon as I am able to... I believe you, Nathaniel, I believe you.
- Fazla bir şey yok ne yazık ki.
- Not very much, I'm afraid.
Profesör, ne yazık ki bana verebilecek pek bir şeyiniz yok.
I'm afraid, Professor, you have very little to offer.
Martey'i tanıyordun ve ne yazık ki hiç tanığın yok.
You knew Martey and unfortunately, you have no alibi.
- Yok ne yazık ki.
Sorry.
Ne yazık ki, bu konuda konuşmaya iznim yok.
Which, of course, I'm not allowed to talk about.
Ne yazık ki bu hapishanede yapacak bir şey yok.
Alas, nothing doing in this prison.
Ne yazık ki limonatam yok.
Unfortunately, I don't have any lemonade.
ne yazık 321
ne yazık ki öyle 24
ne yazık ki 622
ne yazık ki hayır 36
ne yapıyorsun 7063
ne yapiyorsun 66
ne yapacaksın 1355
ne yaptın 710
ne yapıyorsunuz 1080
ne yapıyorsun burda 17
ne yazık ki öyle 24
ne yazık ki 622
ne yazık ki hayır 36
ne yapıyorsun 7063
ne yapiyorsun 66
ne yapacaksın 1355
ne yaptın 710
ne yapıyorsunuz 1080
ne yapıyorsun burda 17
ne yapıyorsun ya 16
ne yapmak istiyorsun 234
ne yani 731
ne yapacağız 1293
ne yapabilirim 379
ne yapıyorsun orada 124
ne yapayım 319
ne yapmam gerekiyor 155
ne yapıyorsunuz siz 45
ne yapıyorsun sen 411
ne yapmak istiyorsun 234
ne yani 731
ne yapacağız 1293
ne yapabilirim 379
ne yapıyorsun orada 124
ne yapayım 319
ne yapmam gerekiyor 155
ne yapıyorsunuz siz 45
ne yapıyorsun sen 411