Yanlıs translate English
83,793 parallel translation
Biri silahlı ve şiddet yanlısı.
One of them is armed and violent.
Yanlış anlamayın ama hâlâ iyileşme dönemindesiniz.
With respect, you're still recovering.
Yanlış bir şey yapmadın.
You didn't do anything wrong.
Kiminle konuştuğuna dikkat etmelisin yanlış insanlarla ilişki kurmuş olabilir.
_ _
İnsanlar, maalesef bazen iyi şeyler yapmak isterlerken şaşkınlıkla yanlış şeyler yaparlar.
Well, people, unfortunately... Sometimes people confuse doing something good with having done something wrong.
Aynı hatayı yapmana izin vermeyeceğim. Uber'in, Palantir'in, Zenefits'in ve ilk yıllarımda Chipotle'nin yaptığı beni işe almama yanlışını.
I will not allow you to make the same mistake that Uber, Palantir, Zenefits, and, in my earlier years, Chipotle made by not hiring me.
Yanlış şifre.
Wrong password.
Adımı da yanlış yazmışsın. Evet.
And you misspell my name.
En ufak bir yanlış hesaplama gerçek kimliğini açığa çıkarabilir.
The slightest miscalculation could reveal her true nature.
Ajan May'i rahatlatmak için ne gerektiğini yanlış algılamış olabiliriz.
We may have misjudged what it takes to keep agent may comfortable.
Ajan May'i rahatlamak için ne gerektiğini yanlış algılamış olabiliriz.
We May have misjudged what it takes To keep agent May comfortable.
- Bir yanlış anlaşılma olmalı.
Uh, there... there must be some mistake here.
Fitz, bunların hepsi büyük bir yanlış anlaşılma.
Oh, Fitz, this has all been a big misunderstanding.
- Yanlışın var, barda oturuyor.
_
Yanlış alarm.
False alarm.
Bizi yanlış adamın peşine mi gönderdin?
You sent us after the wrong man?
Yanlış adama söylüyorsun. Sadece bir ve sıfırlardan ibaretsin. Et ve kemikten değil.
You're just a bunch of ones and zeroes, not flesh and blood.
Ve yanlış hatırlamıyorsam, onu bir güzel benzetmiştim.
And if memory serves, I quaked his ass.
Başından beri yanlış yaptığımı fark ettim.
I've realized I was going about it all wrong.
- Bir yanlışlık var.
- That's not right.
Gerçekten inandığı şeylerin arkasında duran bir adama saygı duyabilirim. Yanlış yönlendirilmiş olsa bile.
I can respect a man who stands behind his true beliefs misguided though they may be.
Dışarıda, bazı insanların, Nainsanları tek boynuzlu atlar gibi büyülü ve kahraman yaratıklar olarak görmelerini sağlayan çok fazla yanlış bilgi vardı.
There were so many untruths about inhumans out there that some people saw them as these magical, heroic creatures, like unicorns.
Ama yanlış yapan sendin.
But it was you that got it wrong.
- Fitz, bu yanlış.
Fitz, this is wrong.
- Bu insanlığa karşı yapılan bir yanlış.
This... this is crimes-against-humanity wrong.
Onunla alakalı bir şeyler yanlış geliyor.
Something felt off about him. Do you know him?
Yanlış mı söyledim?
What? Did I say it wrong?
Yanlış bir şey yapmadılarsa neden tutuklanıyorlar?
But if they didn't do anything wrong, why are they all being arrested?
İşler korkunç bir şekilde yanlış gitti.
Things have gone dreadfully wrong.
Bu yanlış.
This is wrong.
Bunun nesi yanlış?
Why is that wrong?
Bir düşman senin için kendi hayatını feda ettiği zaman yanlış taraf için mi savaşıyorum diye sorgulaman gerek.
When an enemy sacrifices his life for yours, you have to question if you're fighting for the wrong side.
Belki de Albay McCullough malının zarar görmesinin verdiği üzüntüyle kayınbiraderimi suçlamak gibi bir yanlış yapmıştır.
Perhaps colonel McCullough was upset over the loss of his property and got the wrong idea about my brother-in-law.
Bazen yanlış kardeşle evlendiğimi düşünüyorum.
Sometimes I think I married the wrong brother.
Bir yanlışlık olmalı.
That's gotta be a mistake.
Bunu belki size söylemem yanlış.
Maybe I was wrong to say this.
Ne yanlı / ş Deniz?
What did Deniz write?
Her zamanki gibi beni yanlış anladın.
As always you got me all wrong.
Yanlış sorular soruyorsun.
You're asking the wrong questions.
Donna yanlış anlama ama sen avukat bile değilsin.
- Donna, I don't mean to insult you, but you're not even a lawyer.
Üzgünüm yanlış kişiyi aradınız.
You've got the wrong number.
Derdinin ne olduğunu söyleyecek misin yoksa yanlış yöne ateş püskürmeye devam mı edeceksin?
- You want to tell me what's going on, or you want to keep firing your pistol in the wrong direction?
Evet kurdum, bu yüzden yanlış olduğunu bile bile seninle şu anda buradayım.
Well, I have, which is why despite my better judgment, I'm here with you right now.
Yanlış trene binemeyiz.
We can't get on the wrong train.
Yanlış bir şey mi söylemişti?
Did she say the wrong thing?
Fevri davranıp yanlış kişiyi öldüremem. Hiç aile fotoğrafı olmayan ve muhtemelen hiç arkadaşı olmayan içerideki o piç herif gibi. Ofisinde yansıtıcılı spor ayakkabı vardı.
I can't be impulsive and kill the wrong person, like that bastard in there who didn't have any family pictures and probably doesn't have any friends, but did have sneakers with reflective strips in his office,
Bunun yanlış olduğunu öğrenmelisin.
- You need to learn that's wrong. - [machine whirring]
Siktir, yanlış yer!
[Sheila] Oh, shit, it's the wrong unit!
Tamam, bu yanlış.
- [hissing, fizzing] - Okay, that's wrong.
- Tek yanlışımız benim için BARO'da görüşme ayarlamamızdı.
- Look, the only thing we did wrong was make a deal to get me into the Bar.
Aynı çocuk bize yanlış yolda olduğumuzu söylüyor. - Haklı da.
And now that same kid is telling us that what we're doing is wrong.
yanlış 511
yanlıştı 16
yanlışlıkla oldu 20
yanlış anladın 80
yanlış numara 72
yanlış anlama 85
yanlış yaptım 18
yanlış oda 23
yanlış yapıyorsun 36
yanlış anlamışsın 22
yanlıştı 16
yanlışlıkla oldu 20
yanlış anladın 80
yanlış numara 72
yanlış anlama 85
yanlış yaptım 18
yanlış oda 23
yanlış yapıyorsun 36
yanlış anlamışsın 22
yanlış düşünüyorsun 23
yanlış cevap 43
yanlış olan ne 69
yanlış mıyım 46
yanlış bir şey yok 16
yanlış bir şey mi söyledim 70
yanlış anladınız 51
yanlış anlamayın 50
yanlış olan nedir 21
yanlış adam 16
yanlış cevap 43
yanlış olan ne 69
yanlış mıyım 46
yanlış bir şey yok 16
yanlış bir şey mi söyledim 70
yanlış anladınız 51
yanlış anlamayın 50
yanlış olan nedir 21
yanlış adam 16