Sın translate Spanish
812,299 parallel translation
Bana kızgın mısın?
¿ Estás enfadado conmigo?
Pete'i son gördüğümde Maria Garcia ile birlikte sınıra doğru gidiyorlardı.
La última vez que vi a Pete, se dirigía hacia la frontera con Maria Garcia.
İşe yaradı ; tüm uçan melezler... ışığı volkanın içine kadar takip etti, ama Abigail başkasına zarar vermeden... ona ulaşmamız gerekiyor.
Ha funcionado ; Todos los híbridos voladores han seguido la baliza hacia el volcán, pero aún tenemos que llegar a Abigail antes de que haga daño a más personas.
Unutmayı denedim, hayatıma devam etmeyi denedim, ama haklısın, her geçen gün acıtıyor.
He intentado olvidarlo, seguir con mi vida, pero tienes razón, duele cada día.
Ben o sınırı geçemem.
No puedo cruzar esa línea.
Clementine'ın kan örneğindeki çocuğun DNA'sından biraz ayırdım.
He separado parte del ADN del niño de la muestra de sangre de Clementine.
Peki! O zaman sende bu gibi değişik kelimeler kullanmamalısın. ( Atlı karınca )
Bueno, quizá no deberían haberle puesto un nombre tan divertido.
Stewie : Tabi, Sınırlara uymak zorundasın.
- Claro, tiene que haber unos límites.
Vay, heyecanlı olmalısın Peter?
Vaya, debes estar emocionado, Peter.
Griffin salak mısın nesin?
Griffin, ¿ es que eres idiota?
Maçta oynayacaksın ve istediğin o çıkışı da yapacaksın.
Jugarás en ese partido, y harás ese hit.
Hatırlamalısın, Kamera 10 kilo ekliyor.
Tenéis que recordar que la cámara te agrega cinco kilos.
Sen bana bakar mısın
¿ me puedes mirar?
Yani sen kimsin, Genç ya da yaşlı punk mısın
¿ Quién eres, joven o viejo gamberro?
Beni bırakır mısın Diğer bina, lütfen?
¿ Me dejarías en el otro edificio, por favor?
O sadece Iş sınıfı emmek.
Es simplemente un capullo de talla mundial.
- Buna katılmaz mısın?
- ¿ Estás de acuerdo?
Kusura bakmayın ama her karşılaşmadan önce neyin işe yarayıp yaramayacağına dair çok kesin sınırlar belirlemek için müşterilerimle görüş alışverişinde bulunuyorum.
Lo siento, pero antes de cada encuentro converso con mis clientes para establecer límites específicos respecto de lo que va a funcionar y lo que no.
Evet ama bunun yanında koşullarla geldiğini anlamalısın.
Sí, pero entiendes que hay una condición.
Bir dahaki sefere çok daha dikkatli olmalısın Ray.
Deberías ser más cuidadoso la próxima vez, Ray.
- O hâlde şanslısın.
- Tienes suerte entonces.
Sesini alçaltır mısın?
¿ Puedes bajar la voz?
İş arkadaşları, açılış konuşmasını yapacağı kurumsal bir etkinliğe katılmamasından sonra endişelerinin arttığını söylüyor.
Sus colegas dicen que se preocuparon tras su ausencia en una gala corporativa en la que debía dar un discurso inaugural.
Bana paranın yarısını ön ödeme olarak verdin.
Me pagaste la mitad por adelantado.
Hoşnutsuz müşterilerden payına düşeni almış olmalısın.
Debes tener varios clientes insatisfechos.
Şu an suç işlediğinin farkında mısın göt herif?
¿ Sabes que ahora estás cometiendo un delito, imbécil?
- Haklısın.
- Tienes razón.
- Bunu yapar mısın?
- ¿ Harías eso?
Bilmem, belki de köşeye sıkıştıklarını anlamışlardır.
No sé qué decirte. Tal vez se sintiera acorralado.
Ellerinde meşale olan güruh onların evini mi kuşatmış?
¿ Por la muchedumbre de gente con antorchas rodeando su casa?
Birçok cephede savaşıyoruz... kısırlığa bir çözüm ararken... melezleri ve insan ırkının... sonunu getirmeye çalışan bir teröristi durdurmaya çalışıyoruz.
Luchamos en muchos frentes, buscando una cura para la esterilidad mientras corremos para detener a los híbridos y contra una brutal terrorista que los usa para acabar con la raza humana.
İşaret ışığını... büyük bir yakıt deposu olan bir drona bağladın.
Ataste la baliza a un dron con un cilindro de combustible.
Buradalar, sizin uçağınıza girmeye çalışıyorlar.
Están aquí, intentando entrar en el avión a golpes.
Babamın sırlarından bir başkası sanırım.
Supongo que es otro de los secretos de mi padre.
Ve sonra duydum. Bir bombanın patlayışı gibiydi.
Y entonces, lo escuché, como si hubiera estallado una bomba.
Isaac ve diğer çocuklar... TX kısırlığını çözmemizde önemli rol oynadı.
Isaac y los otros niños han sido esenciales en nuestros esfuerzos para resolver la esterilidad del TX.
Hadi ama, ikiniz Jamie sıkılana kadar Dr. House'çuluk oynadınız.
Venga ya, los dos jugasteis a las casitas un par de años hasta que Jamie se aburrió.
Bağlarını sıkmamız gerek.
Tenemos que apretar sus cadenas.
Görünüşe göre, Reiden... onların stoklarının % 100'ünü almış.
Por lo visto, Reiden adquirió el cien por ciento de sus productos almacenados.
Görünüşe göre ilacın bilişsel yan etkileri varmış.
Al parecer, el medicamento tenía graves efectos secundarios.
58 yaşında olduğumu anladığında bir sıkıntı olacağını biliyorum.
Lo sé, parece aburrido hasta que recuerdas que tengo 58 años.
Buranın dışında bir yerde hatun yok diye düşünün.
Creo que no hay muchas nenas por aquí. Sin contar a Robb Nen.
Burda güzel bir gün geçirmemiz gerekirdi ve sen kafayı sıyırdın ve karının bacağını kırdın
Se suponía que iba a ser un día para pasarlo bien, y tú te has vuelto loco y le has roto la pierna a tu mujer.
O gün, topuğumdaki ve kasığımdaki yırtığın verdiği acıyı görmezden gelerek hayal ettiğim çıkışı yapabilmek için tıpkı bir şampiyon gibi koştum.
Aquel día, corrí como un campeón, aguantando el dolor de dos tendones desgarrados y una ingle rota, para alcanzar el hit en Fenway Park que siempre había soñado.
Bak, Lewis hayatını verdi. Bizim için bir doktor bulmaya çalışıyorum.
Lewis dio la vida intentando encontrar un médico para nosotros.
Bu İnce Lizzy'yi aldım Kafamın içinde sıkışmış şarkı
Tengo una canción de Thin Lizzy metida en la cabeza
Haftanın herhangi bir günü Baxby'den jumbo pastırmalı duble cheeseburger yemeyi tercih edersin.
Preferirías comer una hamburguesa doble con queso y tocino de Baxby's cualquier día.
Sanırım yanlış insanı aldın.
Tienes a la persona equivocada.
Aradığınız numara servis dışıdır.
El número que marcó está fuera de servicio.
Müşterilerim bana günlük sıkıntılarından kaçmak için geliyorlar ve kendilerini bir senaryonun içine sokuyorlar, ne kadar alışılmışın dışında olsa da bu hayata dair sağlam bir bakış açısı kazanmalarına yardım ediyor.
Mis clientes recurren a mí para escapar de sus problemas cotidianos y sumergirse en un escenario, que a pesar de ser poco ortodoxo, los ayuda a tener una buena perspectiva de la vida.
Burada konu sadece sen ve onlar, dış dünyayla bağlantıları kesilip zamanın durduğu o küçük evrene ulaştıklarında ve manevi olarak içe çekilmeye zorlandıklarında kendilerini çok daha iyi tanıyorlar.
Son sólo ellos y tú desconectados del mundo exterior, cuando llegan a ese microcosmos en el que el tiempo dejó de existir y se ven obligados a retraerse hacia adentro y conocerse mejor a sí mismos.
sinir 21
sinirliyim 21
sing sing 20
sincap 24
sinirlisin 23
sinemada 18
sinsi 29
sinir bozucu 26
sinek 53
sinirlenme 148
sinirliyim 21
sing sing 20
sincap 24
sinirlisin 23
sinemada 18
sinsi 29
sinir bozucu 26
sinek 53
sinirlenme 148