Aynı gün translate French
1,909 parallel translation
Ve aynı gün dairenizde miydiniz?
Et à votre appartement, le même jour?
Aynı gün tekrar tekrar yaşanamaz mı?
Toujours le même jour?
Aynı gün daha sonra yere yığıldı.
Plus tard, il s'est effondré.
Aynı gün, aynı saatte.
Même jour, même heure.
Aynı gün Ada'nın bize, adamın evden çıktığına dair işaret vermesini bekledik.
Le vendredi, Ada nous a avertis de la sortie de Bijou.
Daha yeni seçimi kaybettin, aynı gün elini de mi kaybetmek istiyorsun?
Vous venez de perdre l'élection. Vous voulez perdre votre main le même jour?
Aynı gün, memur Tong ve Kwok onu yine tutukladılar. Bu süreçte, Tong kazayla... Ann'in kızını öldürdü.
Le jour même, les policiers Tong et Sun l'interceptent mais Tong tue accidentellement la fille d'Ann Cao, présente sur les lieux.
Elektrikçiyle tesisatçıyı aynı gün eve çağırmam tesadüf değildi.
Ce n'était pas par accident que j'avais invité l'électricien du coin et le plombier dans la même journée.
- Evet, dikkatli ol. Cathy ve Doug Bob Smeet'in fotoğrafının çekildiği aynı gün 3 Nisan'da barajdalardı.
Cathy et Doug Withers étaient au réservoir, le 3 avril, le même jour où la photo de Bob Smeet a été prise.
"Aynı gün insanların o görüntüyü yakaladığını konuştuğu gün." Sonra tüm kayıtları taradık herhangi bir figür çekebilmiş miyiz diye baktık ve çekmişiz.
C'était intéressant, parce qu'on a compris que c'est ce jour-là qu'il était là-bas, et qu'il avait pris cette photo dont les gens parlaient, alors on a tout regardé pour vérifier si on avait aussi filmé quelque chose.
Aynı gün arabamız da bozuldu. Umursamadık.
Notre voiture était en panne, mais on s'en fichait.
Aynı gün iki uçak kazası oldu.
Le même jour, deux avions se percutèrent.
Ve aynı gün, o da bir mektup almış.
Le même jour, lui aussi a reçu une lettre.
- Tamamen aynı. Bazen küçük meblağlarda ama her zaman aynı gün kullanılan hesaptan.
- Souvent le montant exact, parfois des montants un peu moindres, mais toujours à moins d'un jour du dépôt.
Adam Blue ile aynı gün doğmuş.
Le même jour que
Aynı gün, kız kardeşim Kudüs'e gitmek üzere ayrıIdı.
Ce jour-là, ma sœur partit à Jérusalem.
Annenle evlendiğim gün ben de aynı şeyleri hissettim.
J'ai ressenti la même chose le jour de mon mariage.
Gerçekten her gün 8 saat benimle aynı arabada kalmaktan hoşlanıyor musun? Her gün?
Tu aimes passer 8 h par jour avec moi dans une voiture, tous les jours?
Geçen gün bahsettiğiniz firma da aynı firma mıydı?
Est-ce la compagnie que vous citiez l'autre jour?
Her gün aynı numaraları yapıyor.
Tu fais toujours ce truc avec la tour.
Her gün aynı hareketler.
Le même coup tous les jours.
30 gün boyunca, günde bir sefer aynı zamanda.
- Ce n'est pas vrai? - Non, bien sûr que non. N'appelez pas ma partenaire "gonzesse".
Neden her gün aynı mücadeleyi vermemiz gerekiyor?
Pourquoi doit-on livrer les mêmes batailles chaque putain de journée?
Son bir senedir her gün Valley Foods'un ekmeklerini aynı saatte teslim ediyorum.
Il est gentil. Il dit qu'il y a une classe spécialisée dans laquelle elle peut aller avec d'autres filles qui sont...
Aynı ad, aynı saat 3 farklı gün.
Même nom, même heure. Trois jours différents.
Abbs'le her gün yemek yediler. Aynı şey değil.
Ils ont déjeuné ensemble chaque semaine.
Her gün bunun gibi binlercesi çıkıveriyor. Fakat her kamyonda bir silahlı soygun olma olasılığı ve bunun tesadüf olması... Heidi Klum'la çıkma olasılığımla neredeyse aynı.
On en trouve des centaines par jour, mais les chances d'en trouver un dans chaque camion équivaut à mes chances de sortir avec Heidi Klum.
Her gün aynı pilav yenmez dediğin olmuyor mu?
Comme on dit : "L'herbe semble toujours plus verte que chez soi."
Burada her gün aynı pilav öyle bir yeniliyor ki.
L'herbe est super verte dans le coin.
İkisi de aynı anda kahve dükkanındaydılar başka bir gün veterinerlerinin ofisinde ve aynı tribünde tezahürat yapmışlardı.
Que ce soit au café du coin... ou chez le vétérinaire... ou encore dans les gradins des Flyers de Fairview.
Yarın sadece görevime başladığım gün değil aynı zamanda yeni bir hayata başladığım gün olacak ikimiz için de.
Parce que... ça vaudrait mieux. Non. Pourquoi?
Brooke, Owen'ın yaptığı hiç hoş bir şey değildi ama her gün hediye almak hoşuna gidiyor diye, onu buna yönlendirmek de aynı derece hoş değil.
Owen a foiré, mais tu ne dois pas le mener en bateau parce que tu aimes recevoir des cadeaux. Ah bon?
Her gün aynı şey.
Et super répétitifs.
Beni içeri tıktığın gün de aynı takım elbise mi vardı üstünde?
C'est le même costume que tu portais le jour où tu m'as coffré?
Doktorların bana kanserimin geçtiği haberini verdiği gün ile Joe'un öldüğü gün aynı.
Joe est mort... le jour où les docteurs m'ont annoncé... que mon cancer avait disparu.
Neredeyse her gün Ray için aynı geçerdi 9 : 00 da işe başlar, 5 : 00'de işten çıkardı.
Ray suivait la même routine tous les jours de la semaine, il pointait à 9 h et repartait à 17 h.
5 : 30'da, Cyril Caddesindeki evine varırdı ve her gün aynı karşılama komitesi onu kapısında beklerdi.
A 17 h 30, il arrivait devant chez lui sur Cyril Street, et tous les jours, il y avait quelqu'un pour l'accueillir.
Hiç kimse kendi düğününde, bir gün gelip de aynı yastıkta kocamayan % 46'ya gireceğini düşünmez herhalde.
Personne ne s'imagine, le jour de son mariage, être des 46 % qui ne vivront pas heureux à jamais.
Ama şimdi her gün aynı paçavra.
Ici, on n'a que ça.
Bir gün bizimde aynı sorunumuz olabilir.
Ca pourrait poser problème, un jour.
İki haftadır her gün aynı şeyi söyledin.
Vous répétez la même chose depuis deux semaines.
- Önceki gün yaptığımızın aynısını.
- La même chose que la veille.
Her gün aynı bok.
Chaque jour, c'est pareil.
Her gün birbirinin aynıdır.
Chaque jour la même chose.
Yarın da aynı şeyleri yapacağım. Ertesi günde ve ondan sonraki gün de. Ta ki March's Cenaze Evi'nde yatırılıp Mount Auburn'e götürülene kadar.
Je referai pareil demain, et le jour d'après, et le jour d'après, jusqu'à ce qu'on expose mon corps au centre funéraire et qu'on m'enterre au mont Auburn.
Her gün aynı boyuttaki sebzeler, yüzlerce kamyonun gelip kendilerini Avrupa kıtasındaki süpermarketlere taşıması için bekliyor.
Une ville légumes bien calibrés attend chaque les jours les centaines de camions pour les transporter dans les supermarchés.
Her gün aynı saatte gelip aynı yerde duruyor.
Chaque jour il vient, même heure, même place, seulement ici.
Gün boyunca aynı şeyi söyleyip durdunuz.
Tu as dit ça toute la journée.
Her gün 12'de aynı yerde yemek yiyor sık gittiği yerleri ve bunları ne zaman yaptığını bir liste şeklinde hazırladım.
Il déjeune à 12 : 00 au même endroit tous les jours. Et celui qui a dressé la liste de ses fréquentations a fait du bon boulot, mais j'y ai ajouté un timing.
İnsanların zincir vurulmuş kalplerinin kapılarını açtıkları ve kendilerinden fakir insanları kaderlerine mahkûm edilmiş mahlukatlar olarak değil de mezara kadar aynı yolda yürüyecekleri dostları olarak gördükleri bir gün!
Le seul instant où les hommes ouvrent leurs Cœur Et pensent à tout ces gens les ayant quittés Et pas quelques autres espèces bondissants vers un autre jour.
İki gün sonra, aynı saatte, aynı yerde, kabul mü?
À dans deux jours, même endroit, même heure?
gunther 50
günaydın 7167
günaydin 27
günaydın sevgilim 16
günü 31
güney 137
gunner 21
günün nasıl geçti 55
güneş 243
gündüz 49
günaydın 7167
günaydin 27
günaydın sevgilim 16
günü 31
güney 137
gunner 21
günün nasıl geçti 55
güneş 243
gündüz 49
günaydın tatlım 25
günahkar 29
günah 39
günler 45
günaydın hayatım 17
günaydın hanımefendi 52
günaydın çocuklar 50
güneş ışığı 22
güneşte 16
günaydın efendim 192
günahkar 29
günah 39
günler 45
günaydın hayatım 17
günaydın hanımefendi 52
günaydın çocuklar 50
güneş ışığı 22
güneşte 16
günaydın efendim 192