Aynı şey translate Portuguese
5,936 parallel translation
Neal, bahsettiğimiz şey kaynağını açıklamayı reddetmekle aynı şey değil.
Neal, não é de se recusar revelar uma fonte de que estamos aqui a falar.
Bir anlaşma güvenceyle aynı şey değildir, öyle değil mi?
Um acordo não é igual a uma garantia, não é assim?
İnan bana Gloria, benim aklımdan geçen son ihtimal bu ama senin için aynı şey geçerli değil galiba.
Acredite, Gloria. Nem estou a pensar nisso, mas, pelos vistos, a Gloria está.
Herkes aynı şeyi isteyecek diye bir şey yok elbet.
Bem, as pessoas não querem todas as mesmas coisas.
Aynı şey ona da olmuş.
Aconteceu-lhe a mesma coisa.
Şu anda bana karşı hissettiğin kin hayatım boyunca halkın için hissettiklerimle aynı şey.
O ódio que sente por mim, neste momento, só equivale ao que senti pelo seu povo toda a minha vida.
Aynı şey.
É o mesmo.
- Bu aynı şey değil.
Não é a mesma coisa.
Uzanırsan da aynı şey olacak.
Se mentires, vais ter mais disto.
Sen tae kwon do yapıyorsun! Bununla aynı şey mi?
- Não é a mesma coisa!
Aynı şey başıma gelip duruyor.
Voltou a acontecer. Continuo a ir atrás...
- Aynı şey değil.
Não é a mesma coisa.
Şu an dünyanın geri kalanı için ikisi de aynı şey.
Agora, para o resto do mundo, isso vai dar ao mesmo.
Annen söylemezsek yalan söylemekle aynı şey olacağını düşündü.
A tua mãe achava que estaríamos a mentir, se não te contássemos.
İstemek ve yapmak aynı şey değil.
Querer e fazer não são a mesma coisa.
İnsanlar arasındaki yanlış anlayışlardan biri de özel efektlerin, görsel efektlerle aynı şey olduğunun düşünülmesi.
Uma falsa perceção comum entre as pessoas é que os efeitos especiais são efeitos visuais.
Her gün aynı şey.
É a mesma rotina, dia após dia.
- Diğer tarafla aynı şey, fark yok!
A mesma coisa na outra direção!
Politika ve pis hileler aynı şey değil mi diyorsunuz?
Então, políticos e truques sujos não são a mesma coisa?
Aynı şey değil.
- O que não é a mesma coisa.
İkimiz de aynı şey için savaşıyoruz.
Lutamos pela mesma coisa.
P, bir şeyin sahtesini görmek temelde aynısını görmekle aynı şey değil midir?
Paige, ver uma falsificação não é quase o mesmo que ver o verdadeiro?
- Aynı şey değil.
- Não é a mesma coisa.
Hepimiz aynı şey için savaşıyoruz.
Estamos todos a lutar pelo mesmo, sabes.
Aynı şey benim için de geçerli. Davina da eninde sonunda cadıları birleştirecek.
E o que quer que ela seja, não é inimiga da tua filha.
- Bize karşı hoşnut hisseden biriyle aynı şey sayılmaz.
Mais alguém que nos veja com bons olhos, o que é diferente. Pois é, tem razão.
- Aynı şey harcanıyor.
- Custa o mesmo.
Benimkine de aynı şey oldu.
Aconteceu o mesmo com o meu.
Aynı şey burada da olabilir.
- Pode acontecer o mesmo!
Aynı şey olduğunu iyi biliyorsun, delikanlı.
É a mesma coisa, rapaz, e sabes isso muito bem.
Bu asla aynı şey değil.
Não é a mesma coisa.
Aynı şey sayılır.
O mesmo tipo de coisa.
Scott bizim için kontrol ve insanlığın aynı şey olduğunu düşünmeni sağlıyor.
Scott fez-te pensar que controlo e humanidade é o mesmo para nós.
Evet, tabii. Aynı şey.
Sim, claro, é a mesma coisa.
Çünkü senin istediğin şeyle benim istediğim şey aynı.
Porque aquilo que tu queres e o que eu quero são a mesma coisa.
Ama aynı şehirde yaşayamayacağız, çok kötü olacak gibi bir şey bile demedin.
Mas tu nem sequer mencionaste nada tipo, que isso significaria não vivermos na mesma cidade. Decepção!
Hiçbir şey demezsen de aynısı olacak zaten.
O que acontecerá na mesma, se não disser nada.
- Bu senin tatilinin ilk günü ama her şey aynı görünüyor.
- É o teu primeiro dia de férias e é a mesma coisa.
Her neyse John, o şey aynı zamanda benden.
- O quê? O que quer que seja, John, é metade meu.
Çoğunlukla aynı ama şifre kırıcılar hiçbir şey bulamadı- -
- São iguais, mas os decifradores...
İkisinin aynı fikirde olduğu tek şey siz olmalısınız.
O senhor deve ser a única coisa em que os dois concordam.
Senin de şu an aklından geçtiği gibi, ikimizin de aynı fikirde olacağı bir şey.
Enquanto pondera, tenho a certeza que há uma coisa com a qual ambos concordamos.
Ama aynı zamanda bir sürü yaşam gördüm bir sürü güzellik bir sürü harika şey.
Mas, também já vi muita vida... Muita beleza, muitas maravilhas.
Royal Robbins'i Half Dome'a çeken şey beni Half Dome'a çeken şeyle aynı.
Aquilo que atraiu Royal Robbins a Half Dome é o mesmo que me atraiu a mim a Half Dome.
Anlamadığım şey, Salem'daki baş cadının sadece kızın lideri olmakla kalmayıp, aynı zamanda sevgilisi olmasıydı. - İtiraf etti mi?
- O que não tinha compreendido é que o líder das bruxas em Salem não é apenas o seu líder mas o seu amante.
Ama aynı zamanda çok nadir olan bir şey.
Mas também bastante raro.
Aynı şey sayılmaz.
Não é a mesma coisa.
Aynı hatayı tekrar yapmayacağım. Düzgün düşünemiyorsun. Bu karmaşık bir şey.
Não estás a pensar certo, isto é complicado.
Pekâlâ, ama sırf Rebecca yaşadığımız şeylerin benzerini yaşamış diye aynısının bizim de başımıza gelecek diye bir şey yok.
Está bem, lá porque essa Rebecca passou por algo parecido não quer dizer que isso vá acontecer connosco.
Aynı zamanda hevesini aldığın çocukla birlikte olabileceğini söylemişsin. Sana bir şey anlatayım.
Também lhe disseste que podia ficar com o tipo que já não queres.
Onun aklından geçen her şey aynı zamanda Meredith'in aklından da geçiyormuş.
E agora tudo que passava pela mente dele também passava pela dela.